Yine de Israr Ediyoruz!
İki yıl evvel, sıcak bir yaz Ramazanı’nda, Ceylan Intercontinental Oteli’nin yanında, Gezi Parkı’nda sermiştik sofralarımızı, geçtiğimiz Ramazan tekrarladığımız gibi. Kibir ve israf içinde lüks otellerde iftarlayanlara, Ramazan’ın mahiyetini unutan, konudan, komşudan, yoksuldan gözünü kesenlere bir çağrıydı. Ufak bir hatırlatma, aslına rücu. Gezi Parkı’nın çimleri bize kucağını açmış, parkın evsizleri, tinercileri soframıza ortak olmuş, temizlikçileri çay bile demlemişti. Aradan çok geçmedi, şimdi parkımız kepçelerin istilası altında.
Daha bir ay önce yine inat etmiştik. Taksim’i bize kapatanlara, hafızamızı yok etmeye çalışanlara, meydanımızı bir tüketim tapınağına çevirenlere karşı polisin copundan, gazından nasibimizi almıştık. Çok geçmedi, yayalaştırma adı altında Taksim meydanını ahaliden temizlemek, “çirkinlikler”den temizlemek, soylulaştırmak, mutenalaştırmak gayesini güdenler gemi iyice azıya almışlar, izinsiz, plansız, belgesiz kepçeleri sürmüşler çınar ağaçlarına.
Mesele ulu çınarların yerle bir edilmesi değil sadece. Hepimize ait olan, şehrin nadir yeşil alanlarından birinde, hiçbirimize sorulmadan, çoğumuzun yararına da olmayan bir tasarrufta bulunan iktidardır mesele. Mahallemizin, sokağımızın, parkımızın, camimizin, okulumuzun tasarrufu sadece yönetenlerin değil hepimizin sözüne muhtaçtır. Tepeden inme kararlarla halkın iradesini hiçe sayan müdahaleler, askeri vesayet rejimlerinden aşina olduğumuz hareketler. Vesayet kalktı derken, ihya edilen tarihin bir Topçu Kışlası olması ise ironi ötesi.
İstanbul çarşamba akşamından bu yana kesintisiz bir direnişe, sürekli bir çatışmaya şahit oluyor. Sadece Taksim’de, Harbiye’de, Tarlabaşı’nda değil, halk Kadıköy’de, Rumelihisarı’nda, Bakırköy’de sokaklara çıkmış ses veriyor. Samsun’dan İzmir’e dört bir yandan olayları bu raddeye getiren insafsız ve izansız polis şiddetine karşı yükselen bir çığlık var. Manidardır ki merkez medyanın tamamı bu çığlığa kulak tıkarken, pek de ciddiye almadığımız sosyal medya resmen hayat kurtarıyor.
Cumartesi günü ikindi sularında polisin geri çekilmesi ve valiliğin CHP’nin Kadıköy mitingini Taksim’e taşımasına izin vermesiyle birlikte seyir değişti. Dünkü direngen, öfkeli ve kararlı kitle bir anda Cumhuriyet mitinglerine benzer bir yelpazeye yenik düştü. Ama burada önemli olan halkın sesinin meydanlarda vücut bulması, mücadelenin taleplerinin yükseltilmesiydi.
Bizler bu zulme daha fazla sessiz kalamazdık. Cuma günü barikatlarda olan bir kısım arkadaşımız ve ekranları başında buna daha fazla tahammül edemeyenlerimiz, dostlarımız toplandık. Vatan Caddesi’nde İstanbul Emniyeti’nin önünde sessiz bir eylem gerçekleştirdik. Emniyet’in önünde yetkili amirlik gelene kadar bekledik ve onları insafa, izana, adalete çağıran ikazımızı ilettik.
Saat beş buçukta, Şehzadebaşı’ndan toplanarak Taksim’e yürüyüşe geçtik. “Ne işiniz vardı?” diye soranlara cevabımız “Sen neden burada değilsin?” olacaktır. Zira yaşadığımız bu şiddetin, olağanüstü halin en tehlikeli yanı, bu memlekette icraat ve politikalarıyla hükümete, başbakana duyulan öfkenin, ona destek veren mütedeyyin halk kesimleriyle eşitlenmesidir. PKK=terörist=alevi=ermeni=solcu denkleminin yol açtığı ve göz yumduğu vahşetin tanığıyız. Memlekette giderek kemikleşen iki kutuplu siyasal hegemonyadan rahatsızız. Biz hak ve adalet temelinde başka bir yolun, üçüncü bir ihtimalin imkanına inananlarız.
Yaşanan kalkışma halkın iradesinin hiçe sayılamayacağının resmi, aman vermeyen devlet terörünün hesapsız kalmayacağının beyanıdır. Tüm bu yaşananlar Batı’nın devletle tanışması olarak da yorumlanabilir. Zira 30 yıllık savaş boyunca, bölgede yaşananlar bundan çok da farklı sayılmaz. Umulur ki bu karşılaşma, akıl sahiplerinde iktidara ve direnişe dair hakiki bir yüzleşmeye vesile olur.
Siyasal iktidar mevcut politikaları, kibri ve insafsız şiddetiyle en çok yegane siyasal ve sosyal sermayemiz olan Müslümanlığa zarar veriyor. Bu topraklara bir vaatte bulunabilecek, hak ve adaleti tesis edebilecek, kardeşliği inşa edebilecek, neo-liberal kapitalizme alternatif olabilecek tek seçenek hızla iktidara eklemlenerek itibarsızlaşıyor. Bugün Müslümana düşen, ”ama”ları bir yana bırakıp önce mazlumun ahına ortak olan, zulme sessiz kalmayan, kula kulluk etmeyen, AVM’leri mabed edinmeyen dininin şerefini kurtarmak olacaktır.
Çok geç kaldık, bunun da farkındayız. O kepçe oraya ilk vurulduğunda, iki yıldır gezi parkında yaptığımız iftarlarda olduğu gibi bin Müslüman orada olabilseydik, sürecin rengi de bugün vardığı nokta da çok farklı, çok daha müspet, çok daha sahici olurdu. Meydan ve bu kıymetli söz, “ambulans arkasına takılan uyanık vatandaşlar”a kalmazdı. Ama olsun, daha pek çok şey için geç kalmış sayılmayız, şimdi bir an evvel safları sıklaştırmanın vaktidir, şimdi, şu anda, burada.
Emek ve Adalet Platformu
Taksim Gezi Parkı’nda milâdi 2011 ve 2012 Ramazan aylarında düzenlediğimiz iftarlardan:
Ümmet sizinle gurur duyacak mı acaba?Yürüyüşünüz sonunda vardığınız noktada nerede olduğunuzu görebiliyor musunuz kardeşlerim.Yazık çok yazık küfrün gölgesi artırmaktan Allah’a sığınırım.
sevgili kardeşim,
haklı olduğun bir nokta olabilir. şahsen ben de o kitlenin arasına girilmemesi taraftarı idim, o anın heyecanı ile girilmiş oldu. lakin bence haksız olduğun noktalar daha fazla.
müslümanlar, alternatif yaratma konusundaki basiretsizlikleri ve “büyük cihad” konusundaki isteksizlikleri dolayısıyla ak partinin peşinde bir on bir yıl harcadılar ve daha bi o kadar da harcamaya meyyal görünüyorlar. ak parti, kapitalizm fitnesini, emek sömürüsünü, doğanın-mekanın-kültürün sonuna kadar metalaştırılmasını, tüketim ve “büyüme” tapınıcılığını, hem memleketin hem de dizileri-diplomasisiyle bütün islam coğrafyasının genetiğine oya gibi işlenmesinin canı gönülden yürütücülüğünü yaparken sustuk, susuyoruz. kapitalizm modernizmin alt yapısıdır. kapitalizm ekerseniz modernizm biçersiniz, bunun alternatifi filan yok. bunun vebali üzgünüm ama ak partide ve onun “sessiz çoğunluğu” konumuna indirgenen türkiye müslümanlarındadır, bizlerdedir. başbakanın “şura”dan, istişareden anladığının “4 yılda bir gidersiniz oyunuzu verirsiniz, odur” demesi ayrı dert, polis şiddeti ayrı dert, son 3-4 yıldır alevilere yönelik yaptığı ima bombardımanı ayrı dert. bunlar karşısında biz müslümanlar bir alternatif koyamazsak kemalistler, lümpenler, ergenler gelirler kendi alternatifini koyarlar. siyaset boşluk kaldırmaz ve kimse de sorumluluğundan kaçamaz.
biz doğru yanlış bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. iyi yapabiliyor filan da değiliz. zaten onca abilerimiz, ablalarımız, cemaatlerimiz, vakıflarımız, hocalarımız varken bu işler bize, şuradaki üç beş gence kalmışsa vay halimize. birileri bu işlere samimi şekilde girse, bizim ayrı dükkan açmak, zıpçıktılık yapmak gibi bir derdimiz de yok.
islam adına bunlar yapılıyorken (burası önemli, ak parti bugün ne yapıyorsa islam adına yapıyor, buna “yok canım bence böyle değil” deme lüksümüz yok, söylemsel algı, sosyal gerçeklik bu) sen nerdeydin sorusuna ben bir cevabım olsun istiyorum. tüm gayretim bu. bunu yapalım diyorken eşeklik ediyorsak, yer yer ifrada kaçıyorsak allah affetsin. ama işlemeyen, yürümeyen, aramayan doğru yolu da bulamaz.
dertliyim, darlanıyorum, bu işin varabileceği yerlerden çok endişeliyim, ondan uzattım affola.
Ben sadece bir soru soracağım, ümmet yeryüzü nimetlerini peşkeş çekenlerle, onları yanındakilere arpalık yapanlarla gurur duyuyormu, iktidar gücünü halktan alıp, çok uluslu şirketlerle paylaşanlarla gurur duyacakmı? Emrindeki kolluk gücünü bu kadar fütursuzca şiddet kullanmasına ön ayak olanlarla gurur duyacakmı, unutmayın Hz. Muhammed (S.A.V.)amcasının katillerini bile affetmiştir,bütün bu söylediklerime rağmen cevabınız evetse o ümmet Hz. Peygamber’in ümmetimidir acaba?
selamun aleyküm, siz de bilirsiniz ki ümmet diye yekpare bir güruh yok, ümmet gurur duysun diye iş yapılmaz, Allah rızası için yapılır. emniyete gidip lisan-ı münasiple “yapmayın etmeyin reva mıdır” demekte peygamberin sünnetine uymayan ne var? taksimdeki kalabalığa karışmakta islamî olmayan birşey de yok, insanlar içki içmeyin taşkınlık yapmayın diye sürekli birbirini uyarıyor, taş atanlara engel oluyor, içlerinde beğenmediğimiz insanlar var diye oraya “küfrün gölgesi” diyebilecek irfana ne zaman sahip olduk? hz.ebubekir “eleştirilmeyi çok severim, haklıysa kendimi düzeltirim, haksızsa açıklama imkanı verir” demiş, bizim yapmaya çalıştığımız bundan ibaret ve yönetenlerden de hz.ebubekir’in olgunluğunu göstermelerini beklemek.
28 Şubatta BÇG ciler vakfımızı bastığında malum şahıslar ayakkabılarla içeri girmek istediler.Dedim ki hoop burası namazlı abdesli insanların yeri buraya babanın evine girer gibi giremezsin. Burada namaz kılınıyor.Adamlar kızdılar ama gene de ayakkabıları çıkarttılar.Sağolsunlar. Mehmet Talha kardeşim, irfandan bahsediyor, Gezi Parkçılar (yanında olmaktan çekinmediğiniz arkadaşlar) ayakkabılarlarıyla camiye girip(afedersiniz) HAYVAN GİBİ yayılıp, meyhane gibi kullanmış, Senin Hz.Ebu Bekir(R.A) olgunluğunda olmasını beklediğin kişinin sövülmedik kimsesini bırakmamamış.Bu tür olaylara bakarak küfürden bahsetmem için çok irfan sahibi olmama gerek yok.Kaldı ki ben de uzaydan gelmedim.Burada toplanan insanları genel ekserisi müslümanı sevmez, hemde hiç sevmez. Şimdi! Alp kardeşim, bak canı gönülden söylüyorum kardeşimsin,Ben bundan 10 yıl öncesini daha dün gibi hatırlarım.Hatta 10 değil 20 yıl evvelini de çok iyi hatırlarım. İşten atılanları, okullara alınmayanları, kapatılan vakıfları ve meclis başta olmak üzere toplumun her mihenk noktasında hep hakları gaspedilen, kötülenen, ötelenen müslümanları… Hiç unutmadım, sizde unutmayın. Kardeşlerimi tanırım, severim ve kimseye yedirmem.Sizler kardeşimsiniz, siz de müslümanı kimseye yedirmeyim. Yedirirseniz de Huzuru Mahşerde gözüme gözükmeyin… Kapitalzm, sosyalizm vb. izimleri oldum olası sevmem zaten bunlar hakkında da konuşulduğunda da pek anlamam.Ama şunu biliyorum her iktidar kendini güçlendirmek için parayı kendinde tutmak ister.Parayı dağıtıp, küçültmez. Çünkü para kimdeyse güç ondadır.Bu nedenle şuanki iktidarda bunu yapıyor.Ben de şimdi şunu sorayım bunun İslamda mahsurlu bir tarafı var mı?Her neyse Selametle,ALLAHA EMANET OLUN MİRAÇ KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN!
Sevgili kardeşim,
Müslümanlar iktidar-para denkleminde herkesin yaptığının aynını yapacaksa İslam nedir? İslam ahlakı nedir? Müslümanların iktidarı, müslümanların bir kısmının daha “rahat” olması dışında diğer düzenlerden hiç bir farkı olmayacak mıdır? İslamda bunun mahsurlu bir tarafı yoksa adalet nedir?
Her duyduğuna da inanma kardeşim. Bazı müslümanların ahlaki kriterlerini hayli düşürdüğü zor zamanlardayız.
Allah bizi nefsin şerrinden korusun, selametle
http://www.aksam.com.tr/siyaset/gezi-parki-olaylarinda-eylemcilerin-sigindigi-camide-yasananlar/haber-212629
hepimizin miraç kandili mübarek olsun. 28 şubatı unutmuyoruz, unutmadığımız için devlet zulmünün doğasını daha iyi anlamamız lazım. olanları kendi mağduriyetimiz üstünden okumamaya çalışmakta fayda var, o zaman “bunların çoğu müslümanları zaten sevmez” noktasına geliriz. camiye, zulümden kaçarken can havliyle ayakkabıyla girilmiş olmasını nefret sebebi yapmayalım, meyhane iddialarının yalan olduğu ortaya çıktı:
http://www.radikal.com.tr/turkiye/bezm_i_alem_camiinin_imami_konustu_gostericilerle_polise_aracilik_ettim-1136116
hepimizin kandili mübarek olsun. 28 şubatı unutmadığımız için devlet zulmünün doğasına itiraz ediyoruz. protestocular içinde günahımızı vermeyeceğimiz kesimler var ama o meyhane iddiasının yalan olduğu ortaya çıktı:
http://www.radikal.com.tr/turkiye/bezm_i_alem_camiinin_imami_konustu_gostericilerle_polise_aracilik_ettim-1136116
Alp kardeşim ve Mehmet Talha kardeşim “Kişi sevdiği ile beraberdir.” sözü ile başlayarak sizinle internet ortamında da olsa beraber olmakta mutluyum. Hemen şunu söyleyeyim. Bi daha bu adamlarla yan yana durmayın,yapmayın. Çünkü ne topluma ve ne de müslümanlara bi fayda sağlıyor. Otobüs yakmadığınızı, marketleri, bankaları yakıp yıkmadığınızı(ki bunların çoğun müslümanlara ait yerler oldukları için zarar gören yerler)ve hiç bir şekilde çevreye bi zararınızın dokunmadığına eminim.Ancak o ahlaksız grubun içinde(Ki kitlelerin genel olarak ahlakı yoktur.)sizin haklı olan mücadeleniz bence hiç görülmedi. Ne bir müslümana ağza alınmaz küfürlerin edilmesini,ne otobüslerin tahrip edilmesini,ne dükkanların yağmalanmasını, ve, ve , ve…. engelleyebildiniz mi, hayır.Engellediysenizde malesef görülmedi,gösterilmedi veya zaten görülemezdi. Şimdi şunu da söyleyeyim ve bitireyim mevcut düzen İslami bir düzen değil. Şimdi bunun üzerinde bir takım düzenlemeler yapılıyor. Ve zaten bu nedenle malum gruplar ayaklanıyor. Benim en sevdiğim sahabelerden biri de Hz.EbuZer(RA) ‘dir. Onunda bu türde mevcut iktidara itirazları olmuş, haklı yada haksız. Kaldı ki Hz.EbuZer(RA)İslam ülkesinde, sahabelerin, tabilerin, tebauttabilerin bulunduğu bir ortamda bu itirazları yapmış. Şimdi mevcut iktidarın bankanın, faizi,vs. çıbanların olduğu bir ekonomik sistemde zemzemle yıkanmış ak kaşık olarak kalmalarını beklerseniz yanılırsınız. Tayyip Erdoğan başta olmak üzere avanesinin maddi olarak sıkıntısı olan insanlar olduğunuda hiç sanmıyorum. Ve bakıyorum arkadaş bu adamlar ne zaman dinleniyor, ne zaman uyuyor, ve neden bu kadar dış ülkelerin iç işleriyle ilgileniyor,İnsan bu kadar dünya için çalışabilir mi? Ben hüsnü zannımı koruyorum ve bu insanlara güveniyorum. He şunu da söyleyeyim ben son yılllarda parklardan iyice nefret eder oldum. Park ve benzeri yerlere her gittiğimde kendimi tutamıyorum kavga ediyorum. (Neden demiyeceksiniz eminim ama genede söyleyeyim..)Çünkü parklar artık açık hava kerhanesi(afedersiniz) olmuş. Mümkün olduğunca parklardan uzak duruyorum, ve bu küfre şahitlik yapan ağaçlar, çiçekler ve toprak için üzülüyorum. Çünkü onlar benim yaptığımı yapamıyor. Gidincede buna engel olmadığım veya itiraz etmediğim zaman kendimi hiç müslüman gibi hissetmiyorum. Yani şahsım adına parkların önce bu pisliklerden kurtarılması lazım. Nasıl yapılır hiç bi fikrim yok ama maalesef ben öyle rahat parka, bahçeye, pikniye gidemiyorum. HAYIRLI CUMALAR ALLAH’A EMANET OLUN!