Mazlumder’in Roboski için Adalet İftarı’nın Ardından: Satır Gölgesinde Adalet
Mazlumder İstanbul Şubesi’nin çağrısıyla düzenlenen “Adalet İçin İftar Vakti” etkinliğinin ikincisi geçtiğimiz perşembe akşamı Fatih Camii avlusunda yapıldı, ama yapılamayabilirdi. Geçen hafta Yıldız Camii’nde sade bir iftar, akşam namazı ve akabinde meşaleli bir yürüyüşle Beşiktaş Meydanı’nda son bulan eylem, Suriye için adalet ve hürriyet talebini, çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu bir kitleyle kardeşlik havası içerisinde seslendirmişti.
Perşembe akşamı da aynı niyetle toplanıldı, Emek ve Adalet gönüllüleri olarak biz de avluda yerimizi aldık, oruçlar açıldı, namazlar kılındı. Su ve sandviçlerimizle sade bir şekilde iftarlarımızı ediyorduk ki caminin duvarına dizili, Uludere’de (madem Kürtçesinden rahatsızlık had safhada, alın size Cumhuriyetin icadı ruhsuz, tarihsiz, manasız bir mıntıka ismi) katledilen kardeşlerimizin resimlerini tekmeleyen bir adamın bağırtısıyla irkildik. Bir anda beş altı kişilik bir grup, dövizlerden birinde yazan, meşhur Kudüs sloganına atıfla üretilmiş “Ümmetin kurtuluşu Kürdistan’dan geçer” cümlesindeki “Kürdistan” lafzını bahane ederek bağırıp çağırmaya, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu kitleye döner bıçağı ve sopalarla saldırmaya girişti.
“Fatih Camii’nin avlusunda Kürdistan dedirtmeyiz”, “Mazlum benim, Mazlumder yok” gibi nefret kokan laflarla arkadaşlarımıza saldıran bu faşist güruhun provokasyonu, Mazlumder ekibinin sakin ve mutedil tavrıyla karşılık bulmadan yatıştı. Tam kitle yatışırken, caminin kapısından elinde Türk bayrağı, ayağında şalvarla tekbir getirerek koşturan sakallı bir kişinin varlığıysa, yaşanan saldırının ne kadar “hassasiyet”, ne kadar “provokasyon” olduğu kuşkusunu iyice arttırdı. Birkaç arkadaşımızı darp eden, Hüda Kaya ablamıza el kaldırma cüretini gösteren saldırganlar geride parçalanmış afişlerimizi bırakarak avluyu terk ettiler.
Tüm bunlar olup biterken sivil polislerin ortadan kaybolmalarını, avlunun girişinde konuşlanmış çevik kuvvet polislerinin yaklaşık 10 dakikalık süre içinde avluya girmeyişlerini not etmek gerek. Polis yetkililerinin ancak failler gittikten sonra ortaya çıkıp Mazlumder’e “Yürüyüşü iptal edin, sizi koruyamayız” demeleri ise bambaşka bir durum. Ne saldırganların, ne de polisin bu teklifi karşısında geri adım atmayan Mazlumder’e ve özellikle de İstanbul şubesi başkanı Cüneyt Abi’ye muhabbetlerimizi sunuyoruz.
Hadise her ne kadar planlı bir saldırı izlenimi verse de, durumdan vazife çıkarmaya hazır, kardeşinin ismini, dilini, memleketini duymaktan rahatsız, tahammülsüz, nefret dolu bir kitlenin giderek artan varlığı bilinen bir gerçek. Ekranlardan, gazetelerden, hükümet ağızlarından biteviye pompalanan kin ve nefret dolu cümleler bu durumdan vazife çıkarmaya meraklı güruhun en büyük beslenme kaynağı. İşin trajik tarafı ise, Türkiye’de İslami hareketin, zayıf ve yetersiz de olsa kırk küsur seneden beri milliyetçi-muhafazakar fikriyatla, şiddet ve zorbalık siyasetiyle arasına çizmeye çalıştığı çizginin son yıllarda ucuz oy hesapları ve iktidar hevesleri uğruna acımasızca yok edilmesidir.
Perşembe akşamı bize saldıranlar, bundan 30 yıl önce aynı yerde Metin Yüksel’i katledenlerle aynı yerden besleniyor, yönleniyorlar. Metin Yüksel ümmet diyor, ümmet derken Kürdistan’ı, Kürt kardeşlerini de görmezden gelmiyor, Allah’ın ayetlerini inkar etmiyordu. Hucurat suresinin 13. ayetinde dile gelen ve bütün meallerde neredeyse aynı şekilde çevrilen ilahi hükme uygun hareket ediyordu: “Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık.” (Diyanet meali)
Bugün de aynı mirası sahiplenen; Suriye’deki, Arakan’daki, Kürdistan’daki mazlum ve mustazaflarla dayanışma içerisinde olan; onlar için adalet talep eden Müslümanlara, ne acıdır ki “Allah” diyen başkaları çocuk-kadın demeden satırlarla saldırma, hatta silah çekme cüretini gösterebiliyor. Toplumumuz, farklı siyasi, etnik ve mezhepsel grupların birbirine karşı şiddete müracaat etmesinin feci sonuçları konusunda tecrübelidir. Kimi insanların böyle bir provokasyona kapılması ihtimaline ve toplumun enerjisinin yok yere tüketilmesi anlamına gelen bu türden fasit bir daireye, faydasız bir şiddet sarmalına girme tehlikesine karşı, Hz. Peygamber’in Buhari ve Müslim’in ittifak ettiği şu hadisini hatırlatmakla yetiniyoruz: “Mümin aynı delikten iki defa sokulmaz.”
Yükselen bu faşizan dalganın müsebbibi ve failleri bellidir. Gazetelerinde, televizyonlarında biteviye düşmanlığı körükleyen, komploculuğu, kardeş kavgasını fitilleyen yayınlar, üstelik bunları Müslümanların sahiplendiği organlarda yürütenler, onlara arka çıkanlar, özür dilemekten, bir Fatiha okumaktan aciz devlet erkanı, Gazzeli çocuklar için gözyaşı dökerken Uğur Kaymaz’ların Ceylan Önkol’ların katillerine göz yuman İslamcı kurum ve kuruluşlar. Hepsi, yaşanan bu saldırı vesilesiyle kendi konumlarını gözden geçirmelidir.
İlan ve beyan ederiz ki; her türlü saldırıya, şiddete, zorbalığa karşı; bedeli ne olursa olsun Hakk’ın ve adaletin çizgisinden sapmayacağız. Tekçi ulus devlet siyasasına geçişimizden bu yana bu coğrafyada mazlum ve mustazaf olan, etnik kimliği inkar edilen, asimilasyona maruz bırakılan, yeri geldiğinde öldürülen, kaybedilen, köyleri yakılan Kürt kardeşlerimizin yanındayız. Kardeşlik ve komşuluk hukuku neyi gerektiriyorsa, biz de onu yerine getireceğiz. Dün Metin Yüksel Fatih Camii’nin avlusunda nasıl “ümmet” dediyse, biz de bugün satırların gölgesinde, burada Fatih’te kendi mahallemizde haykırıyoruz: “Ümmetin kurtuluşu Kürdistan’dan geçer.” Nasıl ki Kudüs’ten, Şam’dan, Arakan’dan ve sair Müslüman coğrafyalardan geçiyorsa, evet, ümmetin kurtuluşu Kürdistan’dan da geçer. Kürt’ün hakkını görmezden gelen bir “ümmetçilik” ne adaleti ne de barışı ihdas edemez.
Eylemin videosu:
Hissiyatı yansıtması açısından:
Yürüyüş esnasında atılan sloganlar şöyleydi:
“İnsanız, ümmetiz, kardeşiz”
“Yaşasın halkların kardeşliği”
“Berxwedan jiyan e berxwedan Îslam e” ( Direniş hayattır, direniş İslam’dır )
“Biji biratiya gelan” ( Yaşasın halkların kardeşliği )
“Roboski halkı yalnız değildir”
“Adalet yoksa barış da yok”
“Tekbir. Allâhu Ekber. Lâ ilâhe illallâh
“Katil devlet hesap verecek”
“Katil tsk hesap verecek”
“Barışa bir ses, çift taraflı ateşkes”