Hakikati İnkar Etmeyin
Devlet dediğimiz yapı iktidarını sıklıkla şiddet yoluyla göstermeye çalışır. Ordular, polis teşkilatları, hapishaneler devletin şiddet mekanizmasının temel organlarıdır. İnsanları kendi iktidarına boyun eğdirmek için elinden geleni yapar devlet. Bunu yalnızca fiziksel güç kullanarak yapmaz, aynı zamanda insanın onurunu ayaklar altına alan, aşağılayan uygulamalarla psikolojik olarak da ezer ve güçsüz hissettirir. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de devletin bu ‘çıplak’ yüzüyle sık sık karşılaşıyoruz. Hapishaneler ise bu çıplaklığın belki de en vahşice görüldüğü yerler.
Türkiye’de hapishanelerin tarihi işkencelerin, insanlık suçlarının tarihidir. 12 Eylül sonrası Diyarbakır’da, Mamakta işlenen insanlık suçları ile hala yeteri kadar yüzleşmiş durumda değiliz. 19 Aralık 2000’de insanların canlı canlı yakıldığı günler de çok geçmişte kalmadı. Peki şu an durum ne? Hukukun ayaklar altına alındığı, binlerce insanın haksızca, iftiralarla, boş iddianamelerle tutuklandığı 2020 Türkiye’sinde hapishaneler iktidarın en büyük zulüm mekanizmalarından birine dönüşmüş durumda. Özellikle 2016 darbe sonrası cemaatle ilişkilendirilen milyonlarca insan tutuklandı, ve bu kesime özel olarak uygulanan baskıların, işkencelerin olduğunu biliyoruz. Nerden mi biliyoruz? Tanıklıklardan ve bu tanıklıkları bizim gözümüze sokan, herkesi ses çıkarmaya zorlayan Ömer Faruk Gergerlioğlu’ndan.
Gergerlioğlu, hayatını insan hakları mücadelesine adamış bir insan. Dün de bugün de verdiği insan hakları mücadelesi ile hepimiz için onurlu bir adalet mücadelesinin nasıl verilmesi gerektiğini gösteren bir isim. KHK’larla işten atılmış insanların, yoksullukla ve sosyal linçle baş etmeye çalışan ailelerin, annesi babası hapse atılmış çocukların, devlet güçleri tarafından kaçırılan ve Ankara’nın dehlizlerinde aylarca ağır işkence gören insanların, kayıplarını arayan ailelerin, cezaevlerinde sağlık hakkına erişemediği için yaşam mücadelesi veren tutuklu hastaların ve ihmaller sonucu hayatını kaybedenlerin, kalabalık (7 kişilik koğuşlarda 45 kişinin kaldığı bir ülkede yaşıyoruz!) koğuşlarda gerekli hijyen koşullarına ve hatta suya erişemeyen tutukluların, açlık grevine girmiş siyasi tutukluların, cezaevindeki 700 küsur çocuğun, çıplak arama gibi cinsel işkencelere maruz kalmış insanların ve kimbilir haberdar olmadığımız daha nice zulme, haksızlığa uğrayan tüm insanların duyulmayan çığlığı olmuştur Ömer Faruk Gergerlioğlu. Birkaç insan hakları örgütü ve milletvekili hariç siyasi partilerin, muhalif örgütlerin, geniş sosyal çevrelerin bu yapılan zulümlere yeteri kadar ses çıkarmadığı aşikar. Sahi Türkiye’de bir insanın kimliğine, geçmişine bakmadan hakkını savunan, sesine ses katan kaç kişi tanıyoruz? İktidarın çeşitli aygıtlarıyla bu kadar rahat ve özgüvenli bir şekilde şiddete ve zorbalığa başvurabilmesi, bizden olmayanın uğradığı zulme yeterince güçlü ses çıkaramayışımız yüzündendir. İşte Gergerlioğlu, bize gereken dersi veren, bu ülkede adaletin ve hukukun yeniden inşa edilmesi için gereken ortak mücadelenin örneğini bize her gün yılmadan, korkusuzca gösteren insandır.
Bugün iktidar sahipleri kendi ürettikleri zulme gözlerini kapamış, kulaklarını tıkamış, hakikati inkar yolunu seçmiştir. Özlem Zengin’in binlerce insanın maruz kaldığı çıplak aramaya ‘inanmama’ sı, hakikati inkar ettiklerinin açık bir göstergesidir. İşkenceler inancın konusu değildir, olamaz da. İnsanların bizzat yaşadığı ve tanıklığını aktardığı bir durum ancak gerekli adımların atılması gereken bir olgu olabilir. Hakikati görmek ve kabul etmek yerine, üstünü örtmeyi seçiyorlar. Bununla da yetinmeyip, çıplak arama işkencesini yüzlerce kanıtla ortaya çıkaran bir insan hakları savunucusunu terörist olmakla suçluyorlar. Bu ülkeyi kimin terörize ettiğini, kimin adalet için mücadele ettiği çok açık ortada. Bugünkü AKP iktidarı yaptığı zulümlerle, işlediği insanlık suçlarıyla tarihe geçmiştir ve bunların hesabını verecektir. Biz bu ülkede zulmün, işkencenin, insanlık onurunu ayaklar altına alan uygulamaların biteceğini biliyoruz. Bunun yolu korkmaksızın, adaletsizliklere karşı ortak bir mücadele yürütmemizden ve bu karanlık günlerden elbet aydınlığa ulaşacağımıza inanmamızdan geçiyor. Tarih, hakikati inkar edenlere karşı, adaleti ve hakkı savunanların mücadelesinin tarihidir. Bu mücadelede elinde güç bulunduranlar, ellerindeki gücün kalıcı olacağına inanarak, hakkı söyleyenlere amansızca saldırmaktan, iftira atmaktan geri durmadılar, bugün de olduğu gibi. Önemli olan, bizim bu saldırılara karşı geri adım atmamamızdır. Korkmayan, sinmeyen, ezilmeyen bir halk, iktidarların en büyük korkusudur. Bugün Gergerlioğlu’na ve diğer hak mücadelesi veren insanlara bu denli saldırmalarının sebebi de, bu insanların iktidar eliyle yapılan zulümleri ortaya çıkarma cesaretidir.
Biz Emek ve Adalet Platformu olarak Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun adalet ve insan hakları mücadelesinin şahidiyiz. Ömer Faruk Gergerlioğlu yalnız değildir. Hakikati inkar edenlere karşı, adaleti ve mazlumun sesini yükseltenlerin mücadelesi, bu düzen değişene kadar sürecektir.