Adil Bir Parlamento İçin İrademize Sahip Çıkalım!
Ülkemiz karar alıcıların ansızın aldıkları kararlarla yönetilmeye devam ederken, yine böyle ani bir kararla gündemimize sokulan 24 Haziran tarihli baskın/erken seçim sürecine girmiş bulunuyoruz. İktidar sahiplerine karşı toplumun bir bütün olarak güçlendirilmesini önceleyen insanlar olarak, seçime nasıl yaklaştığımızı açıklamak ve duyarsız kalamayacağımızı beyan etmek üzere iki kelam etmemiz gerekti.
Memleketteki sorunların tek bir seçimle, birdenbire çözülebileceği yanılgısına kapılmamakla birlikte, bizi demokrasiye yaklaştıracak her bir adımın birçok açıdan anlamlı olduğunu düşünüyoruz. İnanıyoruz ki 24 Haziran, karşılıklı tahammülün ve herkes için adaletin temini açısından olumlu sonuçlar doğurma imkânına sahiptir.
Uzun yıllardan beri darbe anayasalarıyla yönetilen ülkemizde özellikle son iki yılda, herhangi bir hukuk normunun veya üstün bir ahlaki kaidenin herkes için bağlayıcı olduğuna inanmak imkansızlaştı. Bu haksız düzenin devamlılığı ve egemenlerin konforu için tehlike arz eden her türlü düşünce, potansiyel bir terör propagandası hükmünde kabul edilmekte. Olağanüstü Hal uygulamaları normalleşirken, iktidarı sınırlayan bütün mekanizmalar için KHK anahtarı devreye sokuluyor. Yönetenlerin asla hesap vermediği, ancak onlar tarafından makbul görülmeyen her bir eleştiri kırıntısı için halktan hesap sorulan bir devlet düzeni sıradanlaşıyor. Böyle bir ahvalde seçime doğru giderken, devlet kurumları ve medya tarafından iktidara muhalefet eden kesimlere hakkaniyetli muamele edilmeyeceği ayan beyan ortada.
Yaşanan KHK mağduriyetleri, siyasi görüşlerinden ötürü özgürlüklerinden mahrum edilen mahkumlar, her geçen gün bir yenisi daha eklenen geçim sıkıntısından kaynaklı intihar vakaları, güvencesiz çalışma neticesinde kaderleştirilen iş cinayetleri, kamu kurumları tarafından adalet gözetilmeden desteklenen sermaye karşısında sürekli mevzi kaybeden işçi sınıfının durumu, her kademede gözümüze sokulan torpil ve ayrımcılık, yöneticilerin bilinçli ihanetlerine kurban giden şehirlerimiz, artık gündem bile olmayan ahbap-çavuş ihaleciliği gibi gerçek sorunlar canımızı yakmaya, yurdumuzu bir adaletsizlikler ülkesi haline getirmeye devam ediyor. Bu sorunlar karşısında sessizliğini koruyan kimselere ‘zulüm karşısında hakkı söyleme’ erdem ve sorumluluğunu hatırlatmak isteriz.
Memleketin huzuru ve selameti için iktidarın topluma yayılmasını ve toplumda parçalanmasını gerekli görüyoruz. Bu doğrultuda siyasetin temsil kabiliyetinin olabildiğince arttırılması elzemdir. Ülkenin tüm unsurlarını yönetime taşıyan, onları birbirine eşit gören ve her şeyden önemlisi gerçekten işleyen bir parlamento, ülkemizin içinde bulunduğu birçok siyasal-toplumsal sorunun çözümü için birincil koşul olarak belirmektedir.
İktidardaki hükümet ve sırtını yasladığı milliyetçi mutabakat bu toprakların kadim halklarından biri olan Kürtlerin temsil gücünü gayrimeşru yollarla ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Son yıllarda ırk temelli mutabakatlar yoluyla yeniden ötekileştirilen Kürtler’in siyasal kimliklerinin ve haklarının yok sayılması ne bizleri toplumsal barışa götürür, ne de bu coğrafyanın gerçekliğiyle uyum içerisindedir. Adil bir seçim, büyük bir seçmen kesiminin desteğini almış bir adayın tutukluluğunda ne derece mümkün olabilir? Bununla birlikte iktidardaki mevcut ittifak, kendisi için oy kaybettirici olduğunu düşündüğü siyasi oluşumlara karşı da şiddet kartını devreye sokabilmektedir. Seçim için bayraklama çalışması yapan Saadet Partililere sergilenen ve neredeyse ölüme sebebiyet verecek olan saldırı ve akabinde emniyet güçlerinin sergiledikleri tutum hiçbir şekilde kabul edilebilir değildir. Hangi parti çalışma yaparsa yapsın, mevcut iktidarın seçim çalışmalarının eşit ve barışçıl koşullarda yürümesini sağlamak gibi bir yükümlülüğü vardır.
Madalyonun öteki yüzü ise ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krize rağmen kamu kaynaklarının mevcut iktidar tarafından seçim yatırımı olarak fütursuzca eritilmesidir. Makam uçağıyla seçim kampanyası için şehirden şehire uçan Cumhurbaşkanı, benzinin litre fiyatından ve o benzini vatandaşın ödediğinden habersiz olabilir mi? Kuldan utanmayan iktidar, her şeyi görüp gözeten Allah’tan da mı korkmuyor?
Demokratik, adil ve eşit bir seçimin tesisi için en önemli meselelerden biri de sandık güvenliği. Yine bir OHAL seçimi olan 16 Nisan referandumunda yaşanan seçim güvenliği ihlalleri, önümüzdeki seçime dair kaygıları arttırıyor. Bu noktada tüm muhalif siyasi partileri, bu sefer Kürt halkının siyasi iradesini dışlamadan bir arada mücadele etmeye ve sandıklara sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Halkların iradesinin iktidara taşınmasına engel oluşturan sistemsel sorunları görüyoruz. Barajları, yasakları, eşitsizlikleri görüyoruz. İktidar partisinin elinde kuşa dönen sözde tarafsız makamların taraftarlığını biliyoruz. Zulmün failinin kim olduğunu gayet iyi biliyoruz.
Bu doğrultuda zulmü ve adaletsizliği geriletmek için elimizden gelen gayreti göstermeye niyet ediyor, fikrimize, oyumuza ve irademize sahip çıkıyoruz.
İnsanın içindeki iyiye, bundan çok daha iyisini, birlikte inşa edebileceğimize inanıyoruz. Türkiye’yi kutuplaşmalardan, adaletsizliklerden, hukuksuzluklardan, yokluklardan çıkarıp bir örnek ülke haline getirmek elimizde. Buna, bu ihtimale inanıyoruz. Allah’a güveniyoruz.
Üzerimize düşeni yapalım yeter.
Sen de dahil.