Mehmet Efe: “Üretmemiz gereken, Sisteme Bağlı Olmayan ve Ahiret İnancıyla Kurgulanan Bir Hayat Biçimi”
Mehmet Efe ile Konuşma – 22 Ekim Pazartesi
Geçtiğimiz hafta Pazartesi akşamı, Kız Taşı’nda Mehmet Efe ile birlikteydik. Konuşmamız daha çok Occupy Wall Street süreci üzerineydi. Yanıbaşımızdaki coğrafyalarda Arap Baharı yaşanırken, kapitalizmin kalbi olan Amerika’da, %99’un ayak sesleri duyuluyordu. Biz de, sürece yalnız izleyici olarak değil, aynı zamanda fail olarak katılan Mehmet Efe’yi bulmuşken yaşananları birincil ağızdan dinleyelim istedik. Bu konuşmadan aldığımız notları paylaşıyoruz.
Wall Street sürecine girmeden önce, Mehmet Abi siyasete nereden baktığını anlattı kısaca. “İnsanın insan üzerinde salahiyeti olabilir mi?” meselesinin en temel sorulardan biri olduğunu söyledi. Mehmet Efe, bir Müslüman olarak her zaman için insanların birbiri üzerinde tahakküm kurma süreçlerinin karşısında oldu. Ancak insanın korkularını yenmesi de ancak örgütlenme ile mümkündü. Bu denklemde ortaya çıkan temel mesele ise, hiyerarşi üretmeyen bir örgütlenme mümkün mü sorusu oldu. Mehmet Efe için, Occupy Wall Street tecrübesinin hiyerarşi üretmeyen bir örgütlülük olarak değeri büyük. Konuşmamızda, olayların nasıl kıvılcım bulduğundan nasıl bir sonuca ulaştığına kadar, sürecin bütün aşamalarına yakînen bakma imkânı bulduk.
Mehmet Abi ile Ortadoğu’daki ayaklanmalar ve Wall Street süreci arasında kıyaslama şansımız oldu. Örneğin Mısır’da, Tahrir Meydanı birlikteliği başta hiyerarşik olmasa da sonrasında –ister istemez- hiyerarşik toplulukların etkisi altında kaldı. Amerika’da ise, Wall Street’in ürettiği yeni dil sayesinde, daha en baştan hiyerarşiye karşı duruldu. Bunları tartışırken, orada nasıl bir sosyo-ekonomik yapı vardı da, Amerikan halkı “dünyanın en cahil bırakılmış kesimi” gözüktüğü halde, yüzbinleri bulan bir karşı çıkışa sahne oldu sorusuna cevap aradık. Mehmet Efe, ekonomik sıkıntıların 2008’deki 2. Buhran olarak anılan büyük kriz ile ayyuka çıktığını ve insanlarda paranoyakça korkuların oluşması sonucu, ülkede pil ve benzeri bazı malzemelerin bulunamadığını anlattı. Bu süreç, halka krizin faili olan tepe noktaya, yani sermayedarlara dönüp bakma imkânı vermiş. Ve esasında, bir gün hep olmayı hayal ettikleri, ülkenin %1’ini teşkil eden insanların neden bu süreçten etraflıca etkilenmediği sorusu görünür olmuş.
Kendisi, rahatsızlığa karşı fitilin ilk ateşinin, 90 bin abonesi bulunan anti-consumerism (tüketim karşıtlığı) mottosuyla çıkan Adbusters adlı tasarım dergisinden söz etti. Bu derginin abonelerinden oluşan e-mail grubunda, çağrı ilk önce, “Amerika’nın kendi Tahrir’ine ihtiyacı var” sloganıyla gündeme gelmiş. Abonelerin olduğu gruba atılan bu “ilk çağrı” afişinde, tepesinde dans etmesi zor, belki de imkânsız olan balerinle, zapt edilmesi gereken (Wall Street’in de simgesi olan) bir boğa resmedilmiş. “What is our one demand?” (bizim tek talebimiz ne?) sorusu ortaya atılarak altına şöyle yazılmış:
OCCUPY WALL STREET (Wall Street’i İşgal Et!)
SEPTEMBER 17TH. (Eylülün 17’sinde!)
BRING TENT (Çadırını Yanında Getir!)
Twitter’da bu çağrı, “#” işaretiyle dalga dalga büyümüş ve belirtilen tarihte, ilk gün Mehmet Abi’nin de bulunduğu 2 bin civarı insan, Wall Street’te toplanmıştı. Ancak aynı gün yoğun güvenlik önlemi nedeniyle, meydana giriş verilmedi, çünkü Wall Street dünya finans kapitalizmin merkeziydi. Eylemciler olarak nerede konumlanmalı üstüne düşündüklerini anlattı Mehmet Abi. Belirlenen üç noktadan ikisine polis engel olunca, bir özel mülk olan Zuccotti Park seçilmiş ve sahibi de sorun çıkarmayınca burası eylemliliğin merkezi haline gelmiş.
Bunun ardından ilk toplanan ekibin Zuccotti Park’ta oturup, önce “biz buraya niye geldik” sorusu üzerine konuştuğunu ve ne yapacaklarını o sıra yedikleri pizza kutularının üzerine yazmaya başladıklarını anlatan Mehmet Efe, buradan konuşmanın başında vurguladığı bir noktayı hatırlattı; bu tecrübede talepler eylemin içinde oluşturulmuştu. Pizza kutularına yazılan sloganlarda “bize yüzde doksan dokuz derler, yüzde bir hesap versin” söylemi ağır basmış.
19 Eylül’de işgalle ilgili facebook sayfası açıldığını söyledi Mehmet Abi, 3 Ekim’de açılan farklı sayfa sayısı 1500’e ulaşmış ve 5 Ekim’de eylemci sayısı 20 bin olmuştu bile. 5 Ekim’de Brooklyn Köprüsü geçilmeye çalışılınca 700 kişi, polis tarafından tutuklandı. O günlerde Anonymous adlı meşhur hacker grubu “Anonymous Occupy Message” başlıklı videolarla sürece destek olmuş.
Amerika’daki pek çok muhalif hareketin alanda bir araya geldiğini belirten Mehmet Efe, bu süreçte en baştan koyulan ve sonuna dek uyulan bir kuraldan söz etti: “Aramızdan bir lider çıkmasına izin verilmeyecekti.” Çünkü zaten buraya gelen insanlar, temsili demokrasinin işlemediğini görmüş ve “katılımcı demokrasi” derdiyle oraya gelmişti. Gelenlerden biri de Amerika’da anarşist hareketin içinde önemli bir isim olan David Graeber
Hiyerarşisiz bir örgütlenme nasıl sağlandı diye sorduk, Mehmet Abi aynı bölgelerden gelenler bir araya gelerek gruplar (assembly) oluşturdu, sonra bir araya gelerek her grubun kendi düşüncesi ifade edildi, önemli olan ilk konuşma sırasının en az kişiden oluşan gruba verilmesiydi, diye anlattı. Toplantılardaki moderatörlerin ise sürekli değiştiğini, birinden memnun olmayan yerine diğerinin ikame edildiğini öğrendik.
Bu toplantılar sırasında New York’taki megafon kullanmanın resmî izne bağlı olması, Wall Street işgalcilerini spontane bir çözüm olarak “human microphone” yöntemini benimsemeye itmiş. “Böylece bir kişinin söylediklerini geri kalanlar koro halinde tekrarlıyordu ve bu durum oradaki insanlar arasında bir uyum ve bir grup dinamiği oluşturdu.” Eylemlilik sürerken, Adbusters dergisi Ekim sayısında “biz iyi dans ettik, şimdi dünyayı dansa çağırma zamanı” ifadesiyle bir çağrıda bulunmuş. 15 Kasım’da ise polisin parka sert bir müdahale yaptığını aktaran Mehmet Abi, bunun üzerine eylemcilerin kış aylarının beyin fırtınasına ayrılmasına karar verip eyleme ara verdiklerini söyledi. “Bu olayların ardından gelen 1 Mayıs’ta Wall Street’te 100bin kişilik büyük bir yürüyüş gerçekleşti.”
Tabi bu süreçte çeşitli sorunlar da oldu, diyor Mehmet Abi, bunlardan biri eyleme katılan çeşitli ideolojik grupların, süreci domine etmeye çalışmasıydı ki, bu tür durumları başarıyla bertaraf etmeyi başardık. Belki bunlardan daha önemli bir durum ise, katılanlar kadar kimlerin niye katılmadığıydı. Katılımın büyük bölümünü orta sınıf ABD vatandaşları oluşturuyordu. Burada Mehmet Abi muhtemel gerekçeyi, “ortalama Amerikalı gücünün farkında, ben bu eylemlere katılırsam sistem çöker ama sistem çökerse trafik kilitlenir, sular kesilir, üretim durur diyerek çekiniyor” şeklinde özetledi. Sırf bu tür kaygılar yüzünden pek çok insan gidişata karşı hareket etmekten alıkonuyor dedi, yine de eylemlere katılmayan ama kendi çaplarında eylemler veren çok büyük bir kitlenin varlığından bahsetti. Bu insanların büyük şirketlerden alışveriş yapmamak, sistem dışında yaşamaya çalışmak, kredi kartı kullanmamak gibi davranışlarda bulunduklarından söz etti.
Bu noktada katılımcı oranlarını da konuşma fırsatı bulduk. Mehmet Abi’nin verdiği rakamlara göre, eylemcilerin %82’si Beyaz, %6’sı Hispanik, %3’ü Asyalı, %2,5 kadarı da Siyahtı. Öne çıkan sorularımızdan biri olan, “neden sisteme karşı böyle bir başkaldırıda en uzun süre ve hâlâ baskıya maruz kalan zenciler, en küçük grubu oluşturdu” etrafında konuştuk fakat net cevaplar üretemedik. Konuşmada önem kazanan bir diğer soru ise, bu eylemden nasıl bir kazanım elde edildiğiydi. Mehmet Efe bu konuda eylemlerin başkan seçimlerini etkilediğini ve Romney’nin Wall Street eylemcilerinin taleplerine cevap üretemeyince Obama karşısında şansının azaldığını söyledi. Daha da önemlisi “böyle bir eylemlilik kapitalizmin kalbi Amerika’da gerçekleşti ve tüm dünya halkları için bir imkâna işaret etti.”
Mehmet Abi, konuşmanın sonuna doğru yaşadığı tecrübe üzerinden adil bir dünya ihtimaline dair çıkarımlarını paylaştı. Bu zamana kadar olan süreç artık bize klasik anlamdaki örgüt ve manifestoların çıkış kapısı olamayacağını gösterdi diyen Mehmet Efe, kitlesel hareketlilikler bağlamında Tahrir’in ve Occupy eylemlerinin bizim için önemli örnekler olduğunu belirtti. Ancak bundan daha önemli olanın; sistemin dışında hayatlar üretebilmemiz olduğunu vurguladı: “eğer sistem çöktüğünde sen de çöküyorsan zaten bitmişiz demektir ve üretmemiz gereken, sisteme bağlı olmayan ve ahiret inancıyla kurgulanan bir hayat biçimi.”
Konuşmayı İslamcı bir muhalefet mümkün ile bağlarken, Mehmet Efe, İslamcılığın da bir “hâl” olduğunu, kazanılan ve kaybedilen birşey olduğunu hatırlattı bizlere. Müslümanlığımızı her an yeniden kazanmamız gerektiğini ve tek başına bunun bile sistem dışı bir hayatın imkânı olduğunu söyledi. “Öyleyse neden mürted olmuş İslamcılar ortaya çıktı” sorusuna cevabı yeni bir hayat formu üretilememiş olmasına bağladı. Türkiye’ye döndükten sonra bir arkadaşının; “Asr-ı Saadet’te gittin, Emeviler döneminde geri geldin” yakıştırması, kendisini düşündürmüş ve “nasıl bir kısım insan, eskiden İslamcıyken yaptıklarıyla zıttına dönüşür?” sorusuna cevap aramış. Bunu da konuştuk, tartıştık aramızda ve cevabı ne olursa olsun, tam da burada, Emek ve Adalet olarak zıttına dönüşmeye bir reddiye olarak “mücadele” diyoruz. Hiyerarşiyi ve tahakkümü dışlayan, sistemin dışında yeni hayat formlarını dert edinen insanlarla bir araya gelmeyi önemli buluyoruz.