Bahar Gök ile Söyleşi – Deprem Bölgesinde Devlet Gerçekliği ve Kadın Emeği

Kadın İşçi muhabiri Bahar Gök, 26 yıl boyunca Gebze’de başta metal fabrikası olmak üzere pek çok fabrikada çalışmış, çalıştığı fabrikalarda eylem ve grevlerde öncüleşmiş bir kadın işçi. Depremin ikinci gününden itibaren bölgede farklı şehirlerde arama kurtarma ve dayanışma faaliyetlerinde yer alıp bir yandan da bir saha çalışması yürüttü. Yaptığı saha çalışması hakkında ‘’Benim asıl konum, kadın emeğinin önceki durumu neydi, sonrasında neye dönüşecek soruları.’’ diyor.  

19 Mayıs 2023’te büromuzda gerçekleşen Deprem Bölgesinde Devlet Gerçekliği ve Kadın Emeği söyleşisinin notlarını ilginize sunuyoruz.  


Bahar Gök: Deprem bölgesine muhabir olarak gitmedim. Arama kurtarma çalışmalarına katılmak için gittim. Kadınların arama kurtarma çalışmasına katıldığı yerler çok az. Bir süre sonra imkansızlıklar dolayısıyla dayanışma faaliyetlerine ağırlık verdim. 

Bu süreçte politik hedeflerle giden ekiplerle birlikte bulundum ve bunun çok doğru bir şey olmadığını savunuyorum. Afet ve kriz dönemlerinde devletin afet mekanizmalarının işlemeyeceğini biliyoruz fakat oraya giden politik örgütler bunun dayanışma mı politik faaliyet mi olduğuna karar vermeli. Deprem bölgesine okul olarak bakan çok fazla insan vardı fakat orası bir okul değildi, yeniden ayaklanması gereken bir deprem bölgesiydi, bunun farkına varmak gerekiyordu. 

“Sol oluşumlar deprem bölgesine politik hedeflerle gitti.”

Deprem bölgesindeki oy durumlarına sinirlenen insanlarla çok fazla tartıştığımız için aklım hep bu konuya gidiyor. Sol oluşumlar deprem bölgesine politik hedeflerle gittiği için oranın gerçekliğinin ve insanların vaziyetinin farkına varamadılar, insanların sinirlenmesini de biraz böyle okuyorum.  

İlk günlerden itibaren devlet yalnızca gözlem için oradaydı. Bizimse ekipmanımız çok yetersizdi. Son gün enkaza giremediğim durumda biraz gözlem yapma fırsatım oldu, iki polis gördüm. Diyanet işlerinden bir kişi ve psiko-sosyal destek için biri daha vardı onun haricinde. Polisler bizi denetlemeye mi geldi diye düşündüm. İlerideki bloklarda ikişer polis daha vardı. Geri döndüğümde yaralıya ulaşıldığı gördüm, insanları sakinleştirmeye çalışıyordum, Allahuekber diyen diyanet görevlilerine eşlik etmeyenler vardı. Oradaki olası kaosu engellemeye gelmiş olabileceklerini düşündüm. 

Deprem Bölgesinde Devlet Gerçekliği

Kentsel dönüşüme kesinlikle ihtiyaç var, Antep bunun iyi örneklerinden biri. Antep’e güvenlik gerekçesiyle iki kadın olarak götürülmedik. Malatya’da ise Kürt-Alevi mahalleleri zaten kentsel dönüşüm zorlanıyordu deprem öncesinde, bu mahallelerde hafif hasarlı evlere ağır hasarlı verildi.  

Hatay’da Suriyeli göçmen tehdidini çok hissediyor insanlar. Samandağ’da farklı kültürler dostça yaşıyordu, doğru ama dört duvar arasında ayrıştırıcı söylemler meydana çıkıyor, bu sebeple Samandağ’ı terk etmek istemiyorlar.  

“Deprem, Hatay’da doğrudan kadınları etkiledi.”

Enkaz altında kalıp kayıp olanlar genellikle kadınlar ve çocuklar, erkeklerin çoğu yurtdışında çalışıyor. Hatay’daki deprem doğrudan kadınları, sosyal yaşamlarını ve her açıdan hayatlarını vurmuş oldu. Devlet kimlik belirlemekten ilk günlerden itibaren kaçındı, kendi devamlılığını sürdürecek şekilde davrandı. Dayanışma için gelen ekiplere devrederek kendi sorumluluğundan kaçmış oldu devlet Hatay’da. Adıyaman, Malatya gibi yerlerde de tarikatlara devretmiş oldu.   

Hatay’da Kadın İşçiler 

Hatay gelişmiş bir sanayiye sahip değil, İskenderun, Erzin, Kırıkhan gibi yerlerde fabrikalar var. Onun dışında ilçelerin çoğunda tarımsal üretim hakim. Belen’de tekstil bölgesi var, orada yıkım olmamış. Kadınlar açısından sigortasız ve güvencesiz çalışma çok yoğun. Malatya’da kayısı işçileri sigortasız çalıştıklarını ve sömürüye maruz kaldıklarını biliyorlar ama Hatay’da patronunun durumu olmadığı savunusu var işçiler tarafında, akrabalık ilişkileri daha ön planda. Kıyafetleri itibariyle bile Hatay insanının demokrat, sol eğilimli olduğu söylenir. Fakat devletle genel anlamda bir sorunları yok bu insanların, AKP ile sorunları var. Hatay kültürel olarak da şaşkınlığa düşürdü beni. Erkekler yurt dışında çalışıyor ve döviz kıymetli oluyor, anlaşılır bir şey bir yandan. Kadınlarla sohbet ettiğimizde bağ bahçede, sigortasız ve sosyal haklardan mahrum çalıştıklarını öğrendik. Evler nispeten gösterişli, birikim yaptıklarını söylüyorlar. 5-6 yıl boyunca erkek hiç gelmemiş, kazandığı para da evin geçimine kullanılmamış, kadının yevmiyesiyle geçiniliyor. Tüm varlıkları erkeğin üzerine. Feodal yapı çözünmüş değil. Boşanmış kadına en ilerici aile bile sahip çıkmıyor, kadınların boşanması hala büyük bir tabu. Kürtler bu tabuyu görece kırmış durumda.  

Hep doktor yanında düzenli olarak çalışmış bir kadınla röportaj yaptım, hep güvencesiz ve sigortasız çalışmış. Babasının malı mülkü var ve erkeklere pay ediyor ama erkekler bakmadığı için ihtiyaçlarını kadın gideriyor. Yani emek konusu kadınlar açısından çok vahşi koşullara sahip ama bu durum Hatay’da henüz bir tartışma konusuna dönüşmüş değil.  

Malatya’da Kadın İşçiler 

Malatya’da ise durum tam tersi, kadınlar özellikle sigorta istiyorlar genelde. Boşanmış kadınlar sanayide daha çok tercih ediliyor. Tarımsal üretim fabrikalarında, bahçelerde, paketleme fabrikalarında yevmiyeli işçi olarak çalıştırıyorlar. Sigorta yok ve fazla mesai dayatması var. Kayısı fabrikaları için de durum korkunç. Kayısı için yerel işçi 500 civarı alıyor. Adıyaman, Antep gibi bölgelerden gelenlerse 150 TL. Ağaçların çiçeklenme dönemlerinde ise kadınlar için nerede çalışırlarsa çalışsınlar deniyor. Yoğunluklu olarak Karadeniz’e çalışmaya gidiyorlar.   

******* 

Adıyaman ve Antep iplik ve kumaş ağırlıklı tekstil bölgeleri. Tekstil işi yıllardır kadın işi sanılır, Fakat iş sigortalı ve güvenceli olunca erkek işi oluyor, kadınlar da güvencesiz işlere yöneltiliyor. Çoğunlukla evde parçabaşı işler yapıyorlar. Oradaki örgütlü sendikalar açısından da tartışılan bir şey değil bu. Birteksen örneğin, deprem öncesinde burada çalışan kadın bulamazsınız demişlerdi. Namus meselesi gibi kadınları sigortalı işlerde çalıştırmamak ama bahçede çalışabiliyorlar işte. Evin reisi güvenceli çalışmalı fakat kadın katkı sağlar gibi bir tablo çiziliyor. 

******* 

Malatya/Maraş buralarda kadınlar da erkekler de çalışıyor. Yıkımdan sonra işgücünün yüzde altmışının kent dışına çıktığı söyleniyor. Fabrikaların yıkılmamış olması istihdamın devam edeceği anlamına geliyor fakat iş gücü yok. 

İlk başta fabrika çalışanlarına ve ailelerine deprem sonrasında yer sağlamışlar fakat sonra aileler gönderilmeye başlanmış, erkekler kalmış fakat aileler fabrikalardan çekilince kadın istihdamı da azalmış. Çünkü toplu konteynerlerde kalmak demek kadınlar için “namus cinayeti” demek bir yandan da. 

Gündelik Temizlik İşçisi Olan Kadınlar 

Depremden sonra yurt dışında yaşayan ev sahipleri öncesinde evi temizlemeye gelen kadınlara 200 TL ücret karşılığında evi toparla, eşyaları paketle gibi iş tekliflerinde bulunmuşlar. İçeride artçılara yakalananlar olmuş. Böyle bir anda sınıf farkını, gelir farkını daha net görebiliyorsun, girmeye korktukları evlere başkalarını rahatlıkla sokuyor insanlar. 

Devletin ve Patriyarkanın Ortaklaşması 

Üç öğün yemeğin sorumluluğu da kadınların ve kız çocuklarının omzuna binmiş oldu bir noktadan sonra. Devletin tavrının yanında patriyarkanın da devreye girdiği ve aslında ikisinin bir arada çalıştığı ve kadınları sıkıştırdığı bir durum oluşmuş bölgede. Yemek kuyruklarında bulunmak erkekler için onur kırıcı bir durum olarak anılıyor. Evin reisi her şeyi yapandı ya bugüne kadar, ”tıraş bıçağı için bile sıraya girdi” demesinler istiyorlar. Kadınları ve çocukları gönderiyorlar onun yerine. Kendi onurlarını korumak için bunu yeğliyorlar. Fakat bunu tartışamıyorsun çünkü sonrasında kadına nasıl yansıyacağını bilmiyorsun. 

“Deprem sonrasında kadın işçileri daha vahşi koşullar bekliyor.”

Bu problemlerin depremden sonra daha da görünür bir hale geleceği apaçık. İşverenler kadın işçileri daha çok isteyecek ve sigortasız güvencesiz çalıştırabilecek. 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir