Atasoy Müftüoğlu: “İslamcılık Bütünlüklü Bir Çalışma Gerektiriyor”

2 Responses

  1. mustafa emin dedi ki:

    atasoy müftüoğlunun tarihsel öznelik çağrısı ve eleştiri pratiklerine vurgusu, Türkiye’de islami hareket içerisinde çok kıymetli bir yere sahip. neoliberalizm, sömürgecilik gibi konularda özel dikkati, geniş bir literatüre hakimiyeti ve bilhassa think-thank kuruluşlarının çalışmalarına dair malumatı sık rastlamadığımız bir ufuk ve vizyonla eleştiri üretme imkanını sunuyor. tasavvuf ve cemaatlere dair eleştiride kimi zaman maksadı aşan şiddete varsa da, atasoy hocanın derdinin, onu bu derece hiddetlendirenin mahiyetini düşündüğümüzde bu ölçüsüzlük anlaşılır hale geliyor. suriye meselesinde angajmandan, sentimalizmden, mezhepçilikten uzak yaklaşımı ise mücahidçilik oynayan videolarla arz-ı endam eden koca koca adamların ciddiyetiyle karşılaştırınca altın değerinde. atasoy hocaya kulak vermek gerek.

  2. emre dedi ki:

    Atasoy hocanın sürekli okuyarak kendisini güncelliyor olması ve ciddi deneyim birikimi dolayısıyla, eleştirileri benzer eleştirilere sahip diğer düşünürlerden daha değerli. Suriye’ye dair en gerçekçi ve hakça yaklaşımı ondan dinledik, ağzına sağlık. Programın gerçekleşmesine vesile olanların da eline sağlık.

    Yalnız cemaatlere ve tarikatlara yönelttiği eleştiriler bazı şeylerin üstünü örtebilir, onları açık seçik kılmaktansa.

    Fethullah Gülen cemaatinin sadece hocanın ağlamasıyla iş yaptığını, göz yaşı tepkisinin doğru olmadığını, bize yapılan şeylere ağlamakla tepki vermenin işe yaramayacağını söyledi Atasoy Hoca. Şimdi, eğer Atasoy Hoca Fethullah Gülen’i ve cemaati eleştiriyorsa, bu ağlamak üzerinden yapılan vurgu ve eleştiri hedef saptırıcı sanki. İnsan düşmanını (eğer düşmanlarsa tabi) tanımalı, küçümsememeli. Fethullah Gülen cemaati ağlayarak değil, okul yaparak, biz sevsek de sevmesek de, kendilerince bir “dava” peşinde koşturarak (bizim davamız da olmayabilir) ve dolayısıyla irade ile bu günlere gelmiştir. “Ağlama” vurgusu eleştiriyi romantik kılıyor ve asıl olayı kaçırmamıza sebep oluyor, bence.

    Aynı durum menkıbe ve/veya hurafeler için de geçerli. Bunların vurgulanması ve olayın “menkıbe fabrikası”na veya “hurafelere” indirgenmesi, asıl meseleyi -hatta kimi zaman, kapitalizmi- görmemizi dahi engelliyor.

    Günümüzde; Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi Evren, Şeyh Edebali gibi Horasan dalgasının Anadolu’daki dinamik öncüleri farklı amaçlar için altları boşaltılarak veya anlamları değiştirilerek, yumuşatılarak kullanılıyor, tanıtılıyor olabilir.

    Fakat bu durum, o dönemde göçerlerin İslam’a -veya adalet mücadelesine- kattıkları dinamizmin görmezden gelinmesi ile sonuçlanmamalı. Özellikle menkıbelerin sembolik anlamları bir kenara bırakılarak verilen örneklerle bu hareketlerin altı boşaltılmamalı bana kalırsa. Sistem bu hareketi anıyor ve sahipleniyorsa, kolaycılığa kaçmamalı ve bu hareketleri gerçekten gözden geçirmeli, özellikle Ahilik gibi kurumları yakından bilmeli.

    Şüphesiz Atasoy Hoca bunları dışlamıyor ve muhtemelen bu konuya en hakim kişilerden biri kendisi. Fakat son zamanlardaki sürekli ve aşırı “hurafe” vurgusu, zulmün ve mücadelenin tarihselliğini es geçiyor, kapitalizme dair, dahası kapitalizmden rahatsız olan topluma, halka dair, hedef saptırma potansiyeli taşıyabilir diye düşünüyorum.

    Yani ben Fethullah Gülen cemaatinin örgütlenme sırasında kullandıkları menkıbeleri duyunca şaşırıyorum, garibime gidiyor, anlayamıyorum ve anlam veremiyorum belki, ama o kadar. Daha ötesi değil. Daha ciddi bir eleştiri ve çözümleme gerektiriyor durum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir