HEY Tekstil İşçileriyle Söyleşi
İşten atılan Hey Tekstil işçileri haklarını ve 6 aylık maaşlarını almak için direniyorlar. Hey Tekstil’in sahibi Süreyya Bektaş’ın hayali ihracat iddiasıyla tutuklanmasının ardından pazar günü destek için işçilerin yanlarına gidiyoruz. Duvarlarını pankartlarıyla doldurdukları fabrikanın önünde, yakıcı güneşe rağmen ‘hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanılır’ diye slogan atıyorlar. Çekilen halaylar arasında röportaj yapmaya çalışıyoruz; seslerini duyurma fırsatı bulan işçiler de anlattıkça anlatıyor. Alandan Nazife, Melek, Muhittin ve Nazif ile konuştuklarımızı aktarıyoruz.
Melek
Melek Sönmez, işçilerin sözcüsü olmuş durumda. Mikrofonla sloganların ve konuşmaların başını o çekiyor. Bu yüzden ilk eylemlerindeki çekingenliğini anlatınca şaşırıyoruz. Medyanın ilgisizliği, daha doğrusu muhabirlerin ilgisine rağmen haber merkezlerindeki sansürden ve birkaç kanal dışında haber olamamalarından bahsediyor.
Medyanın İlgisizliği
“Hürriyet’in, Star’ın önüne defalarca gittik. Kadıköy’e gittik, medyaya seslendik, “niye böyle yapıyorsunuz”, daha düne kadar Aynur Bektaş’ın sürekli çarşaf çarşaf haberlerini yayınlarken şimdi bu rezilliği niye göstermiyorsunuz? Gelen kanallarda da sansür uyguladılar. Cem TV geldi, şurdan geri çevirdi Süreyya Bektaş. ‘Sen bizdensin, nasıl oraya gidersin!’ diye. Burda birçok Alevi arkadaşımız var. Sen Alevi de olamazsın, Sünni de olamazsın, müslüman hiç olamazsın. Bütün arkadaşlarımız aynı görüşte. Biz burda Kürt, Türk, Alevi aynı şekilde devam ediyoruz. İçerde de öyleydik yani on yıldan beri o arkadaşlarla beraber, sen ekmek alıyorsun senle paylaşıyorum ben ekmek alıyorum sen benim ekmeğimden yiyorsun, bu durumda asla mezhebin ayrımını yapmayız yapılmaz, ayıptır. Herkesin dini görüşü kendini bağlar. Benim kızım pardüse giyiyor benim kızıma saygım var kızımın da bana saygısı var. Tek birşey der bana namaz kıl. Böyleyken biz burda Süreyya Bektaş’ı Aynur Bektaş’ı düşünün, insan olan biri bu kadar insanın gece gündüz sabahtan akşama kadar burda üretim yaparak çalışmış insanın emeğini silip atamaz. Habertürk geldi buraya bizimle tek tek röportaj yaptılar kafenin önünde, yayınlamadılar. Adama 3 defa telefon açtık, dediler ki denetimden geçirtmiyorlar, yayınlamıyorlar abla dedi. Biz çekiyoruz dedi ama yayınlamak onlara(yönetimi kast ediyor) kalmış. Cihan Haber Ajansı da aynen: ‘Abla ben çekiyorum ama yayınlamıyorlar.’ dedi. Bunlar gerçekleri sansürlemektir. Şimdi Süreyya Bektaş içerde yatıyor hadi yayınlamasınlar, hadi göstermesinler. Gerçeği gizleyemezler.” ( Not: İnternetten yaptığımız haber taramasına göre Cihan Haber Ajansı bu haberi görmezden gelmiş. Anadolu Ajansı ve Ajans Haberturk ismin baş harflerini vererek S.S.B diye kısaltmış Süreyya Bektaş’ı. Haberi şeffaf şekilde veren ajanslar ise Doğan Haber Ajansı ve İhlas Haber Ajansı )
Hükümet de suçlu, Süreyya Bektaş da suçlu.
“Burada asgari ücretin altında çalışan insanlar var. 640 milyonken asgari ücret, 598 milyon alıyordu bizim arkadaşımız. Bu niye böyle dediğimizde geçim indirimi üzerine koyuyor al diyor sana 640. Hayır kardeşim devletin verdiği para bunun hesabını niye sen yapıyorsun. Üzerine bunu koyuyorlar, bununla beraber asgari ücreti söylüyorlar. Hükümet diyor ya şimdi kıdem bir havuzda toplansın yalan. Nasıl böyle yaptılarsa işverenler asgari geçim indirimini, kullandılarsa, aynı o şekilde yok edecekler ortadan kıdem tazminatını da. Biz 3 ay maaş almadık. 3 ay ücret almadık. Hükümetin kapısına, o Unkapanı’na defalarca gittik. 2008’den beri biz bunları şikayet ediyoruz. 2010’dan beri bunların hayali ihracat olayı patladığında, biz dedik ki bakın vergi de kaçırıyor, maaşı da kaçırıyor, yüz saat mesai yapıyorsun denetlemeden gelen kağıtta on saat mesain görünüyor. Bunları teker teker şikayet ettik ama bize dönen hiç olmadı. Buraya gönderiyorsun iki tane müfettişini, adama veriyor burdan Süreyya Bektaş cebine parayı, gönderiyor. Pekala şimdi 3 aydan beri maaş alamadık, 3 aydan beri de dışardayız. Toplam 6 ay. Ama elektriği gönderiyorsun, doğalgazı gönderiyorsun, suyu gönderiyorsun devlet olarak. Peki işsiz olan bir vatandaş, hakkını alamamış olan bir vatandaş bu faturayı neyle ödeyecek? Çalışma bakanı ne yaptı şimdiye kadar Süreyya Bektaş için ne gibi araştırma yaptı? Hükümet de suçlu, Süreyya Bektaş da suçlu, Çalışma Bakanlığı da suçlu.”
Nazife
Nazife Malatyalı. 13 yıldan beri çalışıyor, ‘Şubat’ta da işten çıkarıldık, ondan beri de direnişe devam’ diye ekliyor. Li Fung’ da polislerin kaldırıma itmeleri sonucu kolunu sakatlamış. Bir Anadolu çocuğu olduğunu ve kendisi pankartlarla ailesine görünmeye çekinirken, polislerden gördüğü bu muameleden utandığını söylüyor. Direniş sürecinin kendisini için neyi değiştirdiğini soruyoruz: ‘3 ay öncesinde hiçbir şey bilmiyordum, şimdi her yerde hakkımı savunabilirim, devleti de, bize yardım eden kurumları da, ben herkesi çok iyi tanıdım şu an’ diyor.
Süreyya Bektaş’ın tutuklaması üzerine
“Dünkü tutuklama bizi sevindirdi. Biz içerdeyken de bir takım şeyleri biliyorduk ama sürekli baskı altındaydık, tehdit ediliyorduk. Süreyya Bektaş’ın hem devlete hem işçiye hesap verme zamanı. Eğer ki devlet bunların hesaplarını soracaksa tam yerinde bir karar diyorum. Bektaş ailesi hepimize hesap vermek zorunda. Hayali ihracat da var, işçi hakkı yedi, birçok baskılara maruz kaldık, hepsinin hesabı sorulsun. İçerde bir şey yapamıyorduk evimize helal ekmek götürüyorduk ama onlar çalıp çırpıyordu, devletin bunun peşini bırakmamasını istiyoruz.”
Devlet Medya’ya baskı yapıyor
“Devlet kurumları hiç yanımıza gelmedi, görüşlerimizi almadı. AKP milletvekili ile toplantı istedik, başbakanımız en azından bir saatini ayırsın taleplerimizi iletelim. Hiçbir şekilde bize bir yarım saatini ayırmadılar, bize geri dönmediler ve gördüğünüz gibi direnişimiz devam ediyor. Devlet medyaya da baskı yapıyor, işsizliği göstermesinler diye. İstanbul’un göbeğinde aç olan, kirasını ödeyemeyen, çocuklarına ekmek götüremeyen insanlar var ve medyaya baskı yapıyor yayınlama diyor. Medyanın üzerine hükümetin çok yoğun bir baskısı var, bütün kanallar geliyor çekim yapıyolar ama yayınlamıyorlar. Sebebini de bize net söylemiyorlar ama biz biliyoruz ki üzerlerine bir baskı var, hükümet diyor ki gösterme, işsizliğin çoğaldığını bilmesinler. İşsizlik çok, bilsinler biz işçiyiz, sokaktayız, dışardayız kaç aydır. Bilsinler işsizlik Istanbul’da çok. Çok insan kirasını ödeyemiyor, asgari ücret düşük.”
Talebimiz
“Biz bütün haklarımızı istiyoruz, 3 aylık maaşlarımızı, yirmi yıllık, on yıllık kıdem tazminatlarımızı istiyoruz, alana kadar hükümetin kapısından ayrılmayacağız. Hey Tekstil’in önünden, hükümetin önünden bütün kurumların önünden ayrılmayacağız haklarımızı alana kadar. Kararlıyız. Anlatın yaşıtlarınıza çektiklerimizi. AK parti’ye de oy vermiş bir insanım. Ama yakasına da yapışıyorum, benim hakkımı ver diyorum.”
Muhittin
Muhittin 44 yaşında, 4 çocuk sahibi. Kars’tan 83 yılında göçmüş. İstanbul’da hastalıkların ve zorlukların peşini bırakmadığını söylüyor. Kars’ta işlenmeyen tarım arazilerinden, göç etmek zorunda kalan çiftçilerden ve özlemini çektiği yaylalardan bahsediyor.
Çalışma Şartları
“23 yıldır full çalıştık yani 1990’da girdim. Gece gündüz çalıştık, ütülerin üzerinde kolilerin üzerinde uyuduk, şu anda da zor durumdayız. Zaten ben modelhane bölümdeydim Esprit dikiyordum, Adams, Tesco, bunların hepsine çalıştım. Zaten sabah 8 iş başı, akşam belirsiz. Haftanın 2 günü 3 günü mesai oluyordu, sabah 4’e kadar çalışıyorduk, 4’ten sonra sabah 7-7 buçuğa kadar 2-3 saat uyku. Yani o aralar nasıl uyuyabilirsen, ondan sonra kalkıyorduk tekrar işe devam. Haftanın 4 günü sabahlamaya kalanlar da oluyordu, ben mesela 2 gün kaldım mı üçüncü gün kaçmaya çalışıyordum. İzin istediğin zaman mesela gidemezsin – özellikle biri vardı modelhanede, onunla çok kavgalar yaptık kovmaya çalıştı beni. Eşim karaciğer ameliyatı oldu 2000 yılında, o zaman ben izin istedim, bana dedi ki ‘benim yapacağım bir şey yok”. Kardeşim benim eşim ameliyat olacak dedim, benim sigortamı yaptınız mı? Söyledikleri şu: ‘a seni sigorta yapmamışlar, unutulmuş.’ Benim bir arsam vardı Esenyurt’ta onu satıp eşimi ameliyat etmek zorunda kaldım. O sene babam rahmetli oldu, o zaman izin istiyorum, ‘cenazenden bana ne, bize ne’ diyor. Git diyor cenazeni defnet, yarın gene gel işe diyor. Ben taa 82’den beri işçiyim bu sene 30. yılım, hep atölye hayatları oldu, büyük şirket olarak bir önden Kalan Tekstil’de çalışmıştım, 7 yıl orda çalıştım. Orda haklarım olmadan gönderdiler. Patron git al demesine rağmen muhasebe ödemedi bana. Yani şimdi hayat kuruyorsun, aile oluşturmaya çalışıyorsun, o zaman bir çocuk iki çocuk oldu bu sefer 3. dördüncü derken sorumluluklar arttıkça yani nasıl bir iş değişeceksin? Ben burdan en son çıkarıldığımda 1200 lira alıyordum artı çocuk parası da işte 1300 lira. E şu anda işe girmeye kalksam yaşım olmuş 44, 13 yılımı burda vermişim, ben iş yerlerine bakıyorum mesela adam diyor ki ben 800-900 lira veririm; gel çalışırsan çalış. Üstelik 1. sınıf model makinacıyım, dikim, biçim, her tür şeyden anlarım. Buna rağmen hayatımız şu an resmen patronların eline kalmış.”
Sendikalaşma İçin Verilen Mücadele
“Burdan aramızda birleşip, sendika kuralım arkadaşlar bir şeyler yapalım dediğimiz zaman engeller oldu, el altından işçileri çıkarmaya kalktılar. Sonra arkadaşlarımız kağıt (sendika bildirileri) dağıtırken şöyle bir şeyle karşılaştım, burda arkadaş kağıdı elime verdi, okurken servisin içinde resmen tehdit ediliyorum. O dönemde kağıt alıp arabaya bindiğimde adamın biri bana resmen ‘sen dedi var ya dedi dua et yaşın benden büyük, senin ağzını burnunu kırarım. ‘ dedi. Muhasebeciler ortada dolaşırlardı, kağıt alanları tek tek izliyorlardı, “o kağıtları atın yere” gibisinden laflar ediyorlardı. Akşam mesela kalmadığın gün olurdu mesaiye, şimdi insan hakları diye bir şey vardır iki üç gün çalışmışsın, dördüncü gün gitmeye çalışırsın, bugün erken gideyim diyorsun, resmen ne diyor- ‘yarın öbür gün sen izin istersin, o zaman görürsün’ diyor. Bu gibi baskılar yaptılar.”
‘Performans’
“Bize toplantı yaptıkları zaman Aynur Hanım demiş ki : ‘modelhane zarar ediyor, çalışın üretin’ bilmem ne yapın. Bir arkadaş tamam dedi, bizden devamlı performans istiyorsunuz. Performans, performans, ben 630 liraya çalışıyorum modelhanede olmama rağmen. Performansım arttığı zaman maaşımı arttıracak mısınız? Söylediği cümle şu: ‘sen burda işe girerken 630 liraya çalışır mısın dediğim zaman evet dedin kendini resmen 630 liraya sattın’ dedi. Performansı göstermek için de huzur olacak, paranı zamanında almak olacak. Ben ilk girdiğim tarihten itibaren bi ikramiye maaşımız vardı onu 2007 yılı itibariyle aldık, 2008’den sonra ikramiyelerimize el koydular. Yeni sözleşme düzenlediler. İşe girdiğimizde farklıydı. Sözleşme yazmışlar, okutmuyorlar sana. Bu sözleşme işte bu yarın öbür gün çıktığınız zaman, haklarınızın olduğunu belirliyor. Herhangi başka bir bölüme, işe gönderildiğin zaman gideceğime, itiraz etmeyeceğime dair atıyorsun ama imzayı attıktan sonra öğreniyorsun. Bizim yedi sülalemize yetecek kadar paramız var dedi. Bugün bakıyoruz her şeyine ipotek getirtirmiş, avukatımız dahi araştırıyor bir şey bulamıyor. Şimdi tutuklandığını duyduk, inşallah sonucu iyi olur. Bu 6. ayımız ve ben, 4 çocuk, hanım bir de 75 yaşında annem var, 7 kişiye bakmak zorundayım ve belimde 3 yerde fıtık var. Çalışamadığım için bir gelirim de yok. Sadece işsizlik parası alıyorum 454 lira. 454 lira ile ne yapabilirsiniz? Çocuk dershanede okuyor ama aidatlarını ödeyemiyoruz, okulu bitireceği için sene sonu şeyi yapıyorlar 45 lira para istemişler veremiyorum. Avukata vermek için eşimin bileziği vardı 3 tane, ikisini sattım 500 lirayı oraya verdim gerisini de 3 aydır geçinmeye çalışıyoruz.”
Necat
Necat Vanlı. 5 yıldır Hey Tekstil’de çalışıyor. Deprem’de 11 akrabasını kaybetmiş. Durmadan anlatıyor, durduğunda da 3 ay konuşsam bunları bitmez diyor. Emekli olursa Van’a geri dönmeyi düşünüyor, ‘İstanbul’da temelli kalacağız diye birşey yok’ diyor. İşten atılma süreci önceki siyasi bağlılıklarından ve bunları ancak direniş sonrasında fark edip özür dilemek zorunda kalışından bahsediyor. Müslüman olduğunu iddia edenlerin onlara olan tavrından ve ilgisizliğinden yakınıyor. Necat hukukun işlemesi konusunda da ümitli değil. Hukuki yollardan hak arama konusunda açılan davaları kazanmasına rağmen şirketlerden parasını alamayan işçilerden bahsediyor.