Diba Keskin: “Benim Yurtseverliğim ve Dindarlığım Un ve Su Gibidir”
11-12 Mayıs’ta Diyarbekir’de gerçekleşen Demokratik İslam Kongresi’nde Van-Erciş Belediye Başkanı Diba Keskin ile sohbet etme imkanı bulduk. Çocukluğunu, aile ve eğitim hayatını, Kürt siyasal hareketine katılışını ve başörtülü bir kadın olarak bu hareket içerisinde nasıl var olabildiğini anlatan Diba Keskin’den iktidar hırsına yenik düşmeden, hak-hukuk ve adaleti gözeterek; İslam’a bağlı kalarak yaşayabilmenin imkanlarına dair nasihatlar dinledik.
Bize çocukluğunuzdan, ailenizden, eğitim hayatınızdan bahseder misiniz?
Babam medrese imamıydı. Kürdistan medreselerinde Arapça, Farsça ve Kürtçe eğitim veriyorlardı. Türkçe eğitim yoktu. Benim babam da Allah’a hamdolsun medrese alimiydi. İmam Hatip alimlerinden değildi. Bu çok önemli bir şeydir. Çünkü sizi öz benliğinizle, Allah nasıl yarattıysa öyle kabul ediyor. Ben eğitim alamadım. İlkokul mezunuyum. Babam çevre baskısından çekinerek beni okutmadı ama kendisi İslam’ın özünü yaşamaya çalışan bir insandı. Bu yüzden 70’lerde, 80’lerde yeni başlayan Kürt hareketini yönlendiren bu sosyalizm rüzgarından o da nasibini aldı. Komünist imam diye tanıtılıyordu. Ben çocukken akrabalarımız camide onun arkasında namaz kılmaya çekinirlerdi. Seydanın arkasında kılacağımız namaz kabul edilecek mi, edilmeyecek mi diye sıkıntı çekerlerdi. Çünkü onlara göre babam İslam’dan çıkmıştı. Bugün bizim bahsettiğimiz konulardan o 30 yıl önce bahsettiği için… İktidarların değil, Hz. Muhammed’in İslam’ından bahsettiği için…
Toplumumuzda başlık parası vardır. Babam buna karşı savaş açmıştı. Bunun haram olduğunu söylerdi. Kürt halkının haklarından, yapılan zulümden bahsederdi. Bu yüzden de kabul edilmeyen bir şahsiyetti. 1992’de tutuklandı. O zaman tutuklanan herkes faili meçhule giderdi. Bir hafta işkence gördü. Tutuklandığı zaman üzerinde mavi bir takım vardı. Babam cezaevinden çıktığı zaman takımı siyaha dönmüştü. Bırakıldıktan sonra hakkında fetva verilmişti, öldürülecekti. O da Avrupa’ya geçiş yaptı. Vefat edene kadar Avrupa’da yaşadı.
Belediye başkanlığından önce parti içerisinde ne gibi çalışmalar yürütüyordunuz?
Ben zaten bu hareketin içinde olan bir kişiydim. Babam bu işin içindeydi. Babamın Avrupa’ya çıkışından sonra ben evlendim. 4 çocuk annesi oldum. O sırada bu işlerle pek uğraşmadım. Partiye gider, köy komisyonunda yer alırdım ama çok da aktif değildim. Çocuklarım küçüktü. O sırada sürekli okuyordum. Çocuklarım biraz büyüdükten sonra 2000’lerin başında aktif olarak içinde yer aldım. Köy, mahalle ve kadın komisyonları; Van Kent Konseyi Kadın Meclisi, Özgür Düşünce Platformu gibi yerlerde var oldum.
Siyaseti seviyorum. Ben doğru düzgün Türkçe bilmezdim. Eve gelen gazetenin önce siyaset sayfasını okurdum. Sonra spor ve magazin sayfalarını okurdum. O zaman da 11 yaşımdaydım. Bizim evde sürekli BBC dinlenirdi. Arapça ve Farsça haberler sürekli dinlenirdi. Bu bizi de etkilemiştir muhakkak.
Babam çok dindardı. Biz 9 çocuktuk ve babam devlet memuruydu. Bir elma varsa ve evde 30 kişiysek o elma 30 kişiye pay edilirdi. Babam derdi ki, cennet budur. Nerede huzur, mutluluk varsa orası cennettir. Cenneti çok beklemeye gerek yok. Cenneti bu dünyada yaşayacağız derdi. Cehennem korkusu yoktu bizde. Evden dışarı çıkınca vardı cehennem korkusu. Babam adaletli olun, doğru konuşun, kimsenin hakkını gaspetmeyin; siz cennetliksiniz derdi. Bizim evde cennete ulaşmak kolaydı. Başkasının evine gidince zordu. Adil olun, başkasının hakkını yemeyin; olay bitmiştir. Bu kadar zorlaştırmanın hiçbir anlamı yok. Niye zorlaştırıyorlar biliyor musunuz? Komisyon almak için. Onlar zorlaştırdıkça insanlar merak ederler. Ulaşmak isterler. Birileri de kendilerini arada aracı yaparlar. O da şeyh, tarikat, cemaat olur. Siz onlara gittikçe komisyon verirsiniz. Dolayısıyla onlar karlı çıkarlar.
Bu yıla kadar siyasetle hep ilgilendim. Bu sene de arkadaşlarımın, çevremin yoğun isteğiyle aday oldum. Çok da büyük bir şey değil. Benim gibi binlercesi var. Beni farklı kılan ise, Allah beni nasıl yarattıysa öyleyim. Birilerine kendimi çok bilgili, kültürlü gösterme derdim yok. Onun için harcayacak zamanım da yok.
Dini eğitim olarak Risale dersleri aldım. Hem babamdan hem akrabalarımızdan aldım. İki yılımı dini eğitime harcadım. Kuran-ı Kerim’in Türkçe ve Kürtçe mealini karşılaştırmalı okuyorum mesela. Daha birçok mevzuyu da araştırdım. İnsan araştırdıkça mutlu oluyor. Diyorsun ki, ”valla bizi kandırıyorlar”. Burada çok fazla kimliğe, etikete gerek yok. Sonuçta Allah bizi etiketlerimizle yargılamıyor. Ya da bizi ona göre sorguya çekmeyecek. Bir de hepimizi muhatap kabul ediyor. ”Ey insanlar; düşünmez misiniz, görmez misiniz, akletmez misiniz” diyor. Demiyor ki, ”ey erkekler, ey zenginler”… Onun için biz biriz. O zaman biz kendimiz için de bir olalım. Niye birbirimize sıfatlarla yaklaşıyoruz. Benim sevilmemin sebebi o. İnsan olarak sen çok değerlisin. İstediğin kadar zengin ol. Bana ne senin zenginliğinden. Bana mı veriyorsun? Yok. O zaman ben seni sen olarak kabul ediyorum. Üstün başın, kıyafetin benim umurumda değil. Herkesin de bana bu şekilde yaklaşmasını istiyorum.
Bu yıl BDP ilk defa Erciş’te belediyeyi kazandı. Burada benim de emeğim var, bundan da onur duyuyorum. Bu da çok çalıştığımız, emek sarf ettiğimiz bir çalışmanın neticesi. Daha evveli de var tabii ki. Ama binlerce genç, kadın ölümüne çalışarak biz bu sene Erciş’i Allah’a hamdolsun BDP belediyesi olarak halkımızın önüne koyduk. Kim geliyorsa gelsin dedik. Tabii ki ilkelerimizden, prensiplerimizden taviz vermeden… Erciş’te de Türkler var, Kürtler var, Kırgızlar var. Temel sloganımız da Erciş Belediyesi’nin kapılarının Erciş halkına açık olmasıdır. BDP’ye değil, Kürtler’e değil… Erciş halkına… Kim geliyorsa gelsin, kapıya geldikten sonra benim için herkes birdir. Fakat bazen zenginler, aşiret reisleri geliyor. Onlar da senin gibi muamele görünce zorlarına gidiyor. O da bizi ilgilendirmiyor. Ben sizin ablanız, anneniz, teyzeniz gibiyim. Gelmişim, belediye başkanı olmuşum o kadar. Bu bir mücadeledir aynı zamanda. O Erciş Belediyesi’nin kazanılmasında binlerce insanın emeği vardır. Kendi adıma ben yıllardır bu mücadele içerisindeyim. Bu sene orada durakladık. Allah 5 yıl sonra nerede durmayı nasip ederse orada dururuz.
Müslüman bir kadın belediye başkanı olarak BDP bünyesinde nasıl yer aldığınız merak ediliyor.
Benim yurtseverliğim ve dindarlığım un ve su gibidir. Ondan bir hamur oluşturmuşum. Tuzu da hepinizsiniz. Bütün halkın duyguları, emeği o işin tuzudur. Benim yurtseverliğim de dindarlığım da o hamurdan oluşmuş bir ekmeğin ortaya çıkışıdır. Hiçkimse beni ne dinimden ne de yurtseverliğimden, mücadelemden ayıramaz. Bu bizim din kavgamız değil. Allah bize dinimizi seçme özgürlüğü veriyor ama ırkımızı seçme özgürlüğü vermemiş. Bizi o ırkın üzerinde o yaratmış. Biz hak mücadelesi veriyoruz. Biz dinimizi seviyoruz ve ben iddia ediyorum, bu dine en çok Kürtler hizmet ediyor. Amed’de adaletten bahseden bu kadının iki kardeşi şehittir. Benim gibi binlercesi var. Buna rağmen ırkçılık yapmıyorsak; inadına eşitlik, kardeşlik diyorsak bizden daha dindar kim olabilir? İnsanların kendilerini sorgulaması lazım.
Biz bir halkın hak mücadelesini veriyoruz. Benim cemaatçi bir amcamın oğlu vardı. ”Abla sen çok iyisin, keşke bu partide olmasan…” diyordu. Sen uygun bir mücadele başlatmış mıydın ki, biz sana destek vermedik? Korkaklar. Ellerini taşın altına koymadılar. Allahuekber diyip, el bağlamakla İslam olur mu? Bunlar seccade Müslümanları… Birileri çıktı; bu gidişatın doğru bir gidişat olmadığını gördüler ve bu şekilde mücadeleye başladılar. Şimdi bu insanlara destek veren herkes onlar gibi midir? Onların dini ona, benim dinim banadır. Bu bir halk mücadelesidir. Biz bu şekilde yürüyoruz.
Ben BDP’de gördüğüm saygıyı hiçbir cemaatte görmedim. İster Süryani, ister Ermeni olsun… Bu çatı altında her gruptan insan var. Çünkü saygı görüyor. Kimse gelip demiyor ki, sen bu partiye geçmek için dinini değiştirmek zorundasın. Kimsenin haddine değil. Kimse bunu kendisine hak olarak göremez. Bizim partimizde hiçkimsenin böyle bir yaklaşımı yoktur. Böyle yaklaşımlara hemen karşı çıkılıyor. Bizim insanlarımızla dine dair bir sorunumuz yok. Ancak biz farklı lanse ediliyoruz. Köşeye sıkıştırılıyoruz. Tanınmamız, bilinmemiz istenmiyor. Bunu da en çok PKK’nin Marksist oluşuyla vurguluyorlar. PKK ne olursa olsun. Kürt halkının haklarından bahsediyor mu? Ermenilerin, Süryanilerin haklarından bahsediyor mu? Evet. Ben halk olarak kendi hakkımın mücadelesini burada görüyorsam burada olurum.
Bilmemiz, okumamız, görmemiz lazım. Allah ilk ayetinde ”oku” diyor. İslam dar kalıplara sığacak bir inanç değil. Peygamber Efendimiz, Medine Vesikası’nda Yahudilere, müşriklere ne diyor? ”Size sizin kanununuzla muamele edilecek.” Biz bu dönemde hala yeni yeni öğreniyoruz bunu. İslam ile aydınlanalı 1500 yıl geçmiş. Biz hala kendi topraklarımızda iki dilli belediyeciliğin kavgasını veriyoruz. Bize bu şekilde yaklaşan insanlar art niyetli insanlardır. Herkes kendi hesabını kendisi verecek. Kimse kimsenin günahını yüklenemez.
Tüm dinlerde ortak olan beş kaide vardır. İnsanı, canı, malı, aklı ve dini korumak… Allah insanı şereflendiriyor, onu muhatap alıyor ve irade kabul ediyor. Bizim insanlarımızın bize yaptıklarına bak. Dolayısıyla biz kendi inancımızı ne kadar bilir, ne kadar onunla yaşamaya çalışırsak karşı tarafa ”sen orada dur” deme gücümüz de o kadar artacaktır. Mesele budur. Kalanı da insanların iktidar hırsıdır. Bizi inancımızdan, dünyamızdan, gerçeğimizden, halkımızdan ve özümüzden uzaklaştıran, bize her türlü zararı veren o kirli iktidar hırsıdır.
Bizim memleketimizde insanlar 80 yıl yaşıyorlar. 80 yıllık bir ömürde 30’a kadar belli bir yaşa geldikten sonra 80 yıllık ömrün geri kalanında 50 yıl boyunca iktidar hırsıyla yanıp tutuşuyorsun. Sonra ölüp gidiyorsun. Ben de, Tayyip Erdoğan da, Hüsnü Mubarek de bir kefendir. Nemrut bir kefen bile bulamadı. Allah’ın adaleti öyle güzel tecelli ediyor ki… Ama insanlar ders almazlar. Bu seccade Müslümanları Fatiha’yı okurlar, seccadeye varırlar ama bunun güzelliğine varamazlar. Bunun ruhuna varmak için herhalde çok erdemli olmak lazım. Bu ruh İslam’da, Kuran-ı Kerim’de, Peygamber Efendimizin hayatında var. İslam budur. Ancak o mal ve iktidar hırsı bitiriyor bizi.
Diba Keskin’in seçim zaferi üzerine yaptığı efsanevi “balkon konuşması” için bkz. http://emekarasi.wordpress.com/2014/04/02/diba-keskin-baskanin-efsane-konusmasi/