Casper’a sendika girecek, başka yolu yok!

Sendikalaşarak gasp edilen haklarını elde etmek isteyen işçilerin bir kısmının firma tarafından işten çıkarılmasıyla başlayan Casper direnişi üçüncü ayını doldurdu.

Söyleşi: ALPKAN BİRELMA – ALİ AKYURT – SALİH KUTLUER

Çalışma şartlarındaki olumsuzluklara ve hak ihlallerine karşı çıkabilmek ve çalışma güvencelerini garanti altına almak için sendikalaşmaya karar veren Casper işçilerinin yeterli çoğunluğu sağlamaları ve bakanlıktan gereken izni almalarına rağmen DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’na katılmalarını engellemeye çalışan Casper Bilgisayar’ın 22 işçiyi işten çıkarması üzerine Şubat ayında Ümraniye’deki Casper Plaza önünde çadır kuran işçilerin başlattığı direniş üçüncü ayını doldurdu. Firma yönetiminin bu işçileri atarak mevcut çalışanlarına sendikalaşma noktasında gözdağı verdiği ve dışarıda direnen arkadaşlarına verdikleri desteği kırmak için çıkarılan işçilerle ilgili asılsız iddialarda bulunduğu biliniyor. Geçtiğimiz hafta, Casper gibi gazete ve televizyonlara çok sık reklam veren bir dev firmanın direnişin haberinin yapılmasını rahatça engellemesi nedeniyle medyanın bu görmez tavrını kırmak için direnen Casper işçileri, çalıştıkları ve şimdi çadır kurdukları Casper’ın hemen yanından geçen Tem otoyolunu beş dakikalığına trafiğe kapayarak seslerini duyurdular. Birleşik Metal-İş’in Casper’daki işten çıkarmalara karşı başlattığı hukuk mücadelesi de sürüyor. Casper Bilgisayar’ın zorba tavrına karşı direnen emektar Casper işçilerinden birisiyle yürüttükleri mücadeleyi ve yaşadıkları süreci genel hatlarıyla konuştuk.

Direnişinizin bugün geldiği noktayı nasıl görüyorsunuz?

Direnişimizde 80. gün. Yine süreci etrafa duyurarak, patronu geri adım attırmaya çalışıyoruz ama şuana kadar içeriden olumlu en ufak bir şey yok. Hâlâ sendikaya, işçilerin haklarına bakışları değişmedi. Patron bu işten kurtulmak için bir sürü masraf yapıyor avukatlara vs. farklı yerlere. Mesela kanallarda haberimiz çıkmasın diye kanallara reklam veriyor bir sürü. Son süreçlerde görürsünüz siz de, deli gibi reklam dönüyor. Bu kadar para harcayana kadar, bunun % 10’uyla işçilerin sıkıntısını çözerdi. Ama diğer patronlar gibi, “Boş ver, ben işçiye 100 lira vereceğime, 1 milyon harcarım, işçiye vermem” mantığı var. Hâlâ bunu yıkabilmiş değiliz. Biz de buna yönelik değişik şeyler yapıyoruz.

Neler yapıyorsunuz mesela?

Üniversitelerde konuşmalara gidiyoruz, arkadaşları bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Liselilere ve üniversitelilere mektup yazdık. Çeşitli eylemlere, bütün eylemlere katılmaya çalışıyoruz. Pazartesi günü [9 Mayıs 2011] TEM Otoyolu’nu trafiğe kapattık, orada bir basın açıklaması yaptık. Bundan sonra da bu tarz eylemlere yine girişeceğiz. Ses getirecek şeyler… Çünkü haber yaptıramıyoruz. Haber yapmıyorlar. Destek veren, haber yapan, yerel ya da daha az kitlelere ulaşan gazeteler ve internet siteleri, bizim istediğimiz kadar sesimizi duyurmamıza yetmiyor.

Peki mahkeme sürecinden niye bir şey çıkmıyor, eğer haklıysanız, hani öyle düşünüyor ya insanlar?

Mahkeme süreci 4 ayda falan biter deniyordu. Kanunen iki ila dört ay diye bir şey koymuşlar. İşe iadenin ilk mahkemesi geçti. İkincisini Haziran’ın 20’sine erteledi, 55 gün süre verdi. Diyorlar ki bu dört beş davayı bulur. Takriben biz de herhalde 8-10 aylık bir süreç diyoruz. Kazansak bile, bundan sonra bunun bir de Yargıtay’ı var. Ama bizim şöyle de bir şüphemiz var. AKP’ye yakın bir şirket. Gülen cemaatine yakın bir şirket. Ne kadar etkilerler? Biliyorsunuz, mahkemeler de etkilenebiliyor. Bu var.

Yetki sürecinden hiç bahsetmiyorum. Bir buçuk sene mi sürer artık iki sene mi sürer, çünkü sürekli atıyorlar. Patronlara, işverenlere yönelik bir sürü kanun çıkarmışlar. Adam her şeye itiraz ediyor. Eksik dosya vermeler vs. bu tarz şeylerle de uzatıyor. Bir de bizim yetkide yaşadığımız bir ayrı sıkıntı da, hani diyoruz ya biz, bunların güçlü olduğundan çekiniyorduk diye. Çekindiğimiz bir şey başımıza geldi. Biz ikinci yetki mahkemesine gittiğimiz zaman, şunu öğrendik: İşkolu tespiti istemiş firma. Mahkemeden istemiyor ama bunu, Bölge Çalışma’dan da istemiyor, direkt Bakanlık’tan istiyor. Bakanlık’tan bir müfettiş gelmiş, -miş’li anlatıyorum çünkü görmedik, biz sadece raporu biliyoruz. Gelmiş, sözde araştırmış ve 17 no’lu işkolu yani büro işkolu demiş. Biz 13’üz ya. Bu müfettiş de şöyle bir şey, tanıdık abilerimiz var, sordurduğumuz zaman, AKP’ye yakın bir müfettiş olduğunu öğrendik. 17. işkolunda büro, çalışma, güzel sanatlar vs. var.

İslami ya da İslamcı kamuoyunda, sendikalaşan işçilere yönelik olarak, sanki şöyle bir bakış var: Bunlar zaten bir tuhaf tipler, arızalar… Böyle mi, böyle değil mi veya niye böyle algılanıyor?

Öyle düşünen insanlara ben şunu söylüyorum: Cuma günü namaz vakti buraya gelsinler, girip çadıra bir baksınlar, kaç tane arkadaşımız burada olacak, onu bir görürler. Dinin bizce bu manada propagandası olmaz. Bizim ne olduğumuzu bilenler de var. Bizim içimizde beş vakit namaz kılanlar da var. Hiçbir şey yapılmadan, öncelikle bize yapıştırılan yaftaları söyleyeyim: Bize ilk başta bir terörist dediler, sonra komünist olduk, sonra çapulcu olduk, sonra çakal olduk. Ondan sonra kesildi. Artık baktılar ki biz bunlarla bu insanları saptıramıyoruz. Muhafazakar kesim de, kırmızı bayrak gördükleri yerde direkt “bunlar komünisttir, bunlar zaten bölmeye çalışıyorlar, başka bir şey yapmaya çalışıyorlar,” diyor. Bizim içimizde AKP’ye oy veren de var, farklı partiye oy veren de var. İslami kesimden yeterince destek de göremiyoruz. Bugüne kadar destek gördüğümüz, HAS Parti kanadı ile Emek ve Adalet Platformu. Ve İhsan [Eliaçık] Hoca. Zaten İhsan Hoca aracılığıyla Emek ve Adalet’le HAS Parti’ye ulaşabildik, sağ olsunlar. Biz de, “Demek ki kardeşim buradan kimse destek vermiyor,” diye düşünüyorduk. Bunların içinde de destek veren gruplar olduğunu gördük. Çünkü Müslümanlıkta da bu var, hakkını arayacaksın, hakkını savunacaksın. Bizim yaptığımız tek şey hak aramak. Hak aradığımız için “komünist” olduk. Hak aradığım için bana terörist diyeceklerse, komünist diyeceklerse, desinler, şerefle taşırım onu, ben hakkımı arıyorum.

Muhafazakâr kültürün sendikalaşmayı hor gören, bu noktadaki girişim ve çabaları takvasızlıkla itham eden ve “yediği kaba tükürme” şeklinde algılayan yaklaşımlarının aşılması gerekiyor. Sendikalaşmanın anayasal hak olduğu bilgisi bir şey, ama yasal hak olması, Müslüman zihni tam bağlamayabilir. Ama sendikalaşmak bir haktır, yapılması gereken bir şeydir hatta, bunu argümente edebilmek, delillendirebilmek lazım.

İşçinin veya bizim gibi insanların hakkını alabilmesi için şuanda tek yolumuz, başka yok, sendika bir araç. Yani sendikadan başka bir şey oldu da ben yapmadım mı? Sendikadan başka bana bir yol göstersinler, yapmadıysam bana desinler ki bunu da yapmadın… Eyvallah. Ya, bana birisi çöp mü dürttü de, ben bir senedir, bir buçuk senedir, bunlarla uğraşıyorum, ne özel hayatım kaldı, ne başka bir şey, maddi sıkıntılar içindeyiz, insanlar ailesiyle problemler yaşıyor, deli miyiz biz, bunlarla niye uğraşalım. Bas bas bağırdılar, benim bir sürü arkadaşım, “referandumda evet verdiğim için elim kırılsın” diyor. E, şimdi mi aklınız başınıza geldi? Adamlar ne değişiklik yaptılar? İki sendika diyorlar, alakası yok. Sendikada, sendikal yasalarda komple bir değişim şart.

Biz örgütlendik, diyorum ya, bir şeyler yapıldı. Ha, “örgütlendik” demek bile muhafazakar bazı kesimlerden tepki alıyor. Örgüt de yani, biz örgüt deyince, DHKP-C veya PKK değiliz ki. Bir araya geldik sonuçta. Bir araya gelmenin yoluydu bu. Terörist, komünist, dinsiz imansız olduk. Ya, neler neler… Muhafazakar kesim, özellikle de cemaatler bu işlere tamamen karşılar. Niye? Sendika dediğin zaman Allahsız kitapsız… Sendikada çok beş vakit namaz kılan insan var.

Daha yeni Birleşik Metal-İş’in kendi üyelerine yaptığı anket var, hangi oy partiye oy verdiniz diye. AK Parti %60 çıkmış…

Sonuçta hak aramak dinimizin bir gereği değil mi? Ben hep diyorum, her şeyi bırakın, sendikayı unutun, başka bir şey yok… Her zaman her yerde derim, sendika benim için araçtır. Tek araç olduğu için mecburuz da sendikaya sahip çıkmaya. Başka bir şey gösterin, ben hakkımı öyle arayayım. Ne yapayım, gidip adam mı vurayım? Başka bana ne göstereceksin? Yasal, anayasal bir hak diye koyuyorsun ve sonra anayasayı koyduğun başka yan kanun maddeleriyle zaten çiğneyip ezip geçiyorsun. Onun için, sen bir düzenleme yap. En başta işkoluyla alakalı, bahsettim. Kimsenin haberi yok. Çok basit. İtiraz edebiliyorlar, her itirazda 2 ay süre atıyor, mahkemelerin 4 ayda bitmesi lazım anayasaya göre, bir buçuk iki sene süren mahkemeler var. Nedir bu şimdi? Kalkıp ondan sonra biz dinsiz oluyoruz, imansız oluyoruz. Bizi tanıyanlar tanıyor. Kırmızı bir şey gören diyor ki “bunlar komünist, bunlar bölücü, bunların yapmaya çalıştığı belli.”

Saadet’e gittiniz mi? Onlar da şey yapar…

Gittik. Yapmadılar. Ya, alakaları bile yok. Saadet Partisi Ümraniye İlçe Teşkilatı’na gittik, derdimizi anlatıyoruz, orada oturan bir arkadaş var. Hiç, bihaber… Orada, şans eseri bir abimiz geldi, eskiden sendikacıymış, o biraz ilgilendi, onu hariç tutuyorum. Ondan sonra gerçi yine bir şey çıkmadı ama… Saadet’ten de bir şey çıkmadı, AK Parti’den de. “Allah yolunuzu açık etsin, ben hiçbir şey yapamam.” Ne demek? Sen oraya oturmuşsun ya, ben bir şey yapamam ne demek? Sen bu insanların sorununu çözeceğim diyorsun, haktan hukuktan bahsediyorsun. Allah’tan korkan kul hakkı yer mi? Bunlar kul hakkı yiyorlar.

Nasıl yiyorlar abi sence tam?

Mesela bir sene çalışıyorsun, altı ay mesaiye kaldın, senin mesaini eksik gösteriyor, eksik ödüyor. Geçtim. Sen eğer ki Müslümansan, bir insanın çalıştığı… Kimse emeğinden fazlasını istemiyor, emeğini verirsin, 1000 liraysa 1000 lira. Kalkıp 10 senedir çalışan adama 1100 lira vermezsin, 1200 lira vermezsin. Bu insanlar bu kadar zamandır mesailere kalıp buralarda… Gece bekçilik bile yaptı arkadaşlar. Yeri geldiğinde şirketin anahtarı teslim edilen arkadaşlar. Kul hakkı yemek budur.

Burada çok bekar arkadaş var, evlenemiyorlar, maddiyatsızlıkla alakalı. İşin ilmî kısmına inildiği zaman, patron bundan da sorumlu. Hani bize komünist diyorlar ya. Kim bu işi daha çok biliyor? Patron bundan da sorumlu, kul hakkı derken. Ben hakkımı helal etmiyorum. Ve benim hakkım da yendi burada. Ve benim gibi düşünen 100 kişi var. Burada belki bunlar güçlü olup kazanabilirler ama öbür tarafta biz bunun hesabını soracağız. Böyle gideceğiz. Kolay kolay kimseden helallik alamazlar.

Ben hep şunu da diyorum. Müslümanlık sadece alnını secdeye koymakla olmaz. Sen Müslümanım diyorsan, hani “komşusu açken tok yatan bizden değildir” ya, komşun oradayken sırtını dönüyorsan, ben de senden şüphe ederim. Bize komünist diyen muhafazakar kesim de bunu düşünsün. Hani takvaları az diyorlar ya, bu insanlar nelere sabretmişler, nelere direnmişler, neden bu hale gelmişler, araştıran yok.

Yani hak yeme olayı budur. Sen işçine hakkını vermiyorsan hakkını yiyorsun. Sen %28 büyüdüm deyip de üç ay sonra insanlara 50 lira zam yapıyorsan bu hak değildir. Özellikle çok doluyum sizin söylediğiniz konuda. Çünkü bize söylenmedik laf kalmadı. Dinî açıdan da öyle. Bazı ibadetleri yerine getirirsin, getiremezsin, öyle şeyler oluyor, elhamdülillah hepimiz Müslümanız, kimse kimseye kalkıp da “sen dinî açıdan zayıfsın, sen şusun, sen busun” diyemez. Bir adam belki namaz kılmıyordur ama Allah’tan korktuğu için kul hakkı yemiyordur, o benim gözümde daha değerli. Bunlar “abdestli kapitalist”, başka hiçbir şey değil.

Peki bu hak meselesinde, para mı sadece?

Sadece para değil, insanlara yaklaşım da. Bakın, anlattığım farklı şeyler. Bir tane arkadaşımızın evi sele kapıldı, Beykoz’un bir köyünde oturuyordu. Şirketten para istedi çocuk ve 11-12 yıl çalışan bir arkadaşımız. Verecekleri para için pazarlık yaptılar. 10.000 lira çocuk para istedi. Alamadığı için gitti kredi çekti faizle, faiz de haram, mecbur kaldı adam, ailesi mi dağılsın, içeri mi girsin, ne yapsın, evi sele kapılmış. Gitti kredi çekti 10.000 lira çekti, 25.000 lira ödedi. Şimdi 10.000 lirayı verselerdi… Demişler ki; “biz 4.000 lira verebiliriz.” Bu nedir şimdi? Bunun bende izahı yok.

İnsanların tepkileri nasıl eyleminize, nasıl karşılıyorlar bu durumu?

Yaşlı, kapalı bir teyze geçti bugün sabah, biz çay falan içiyorduk, “Allah yardımcınız olsun oğlum!” Bunu duyuyorsunuz, bu sizi daha da ateşliyor. Veya yine kapalı bir teyze Beşiktaş’ta eyleme gitmiştik, geldi dedi ki: “Oğlum, sizin için dua ediyorum, inşallah muvaffak olursunuz, Allah yardımcınız olsun, istiyoruz ki, hepiniz kazanın!” Etraftan da böyle bir şey geldiği zaman, toplumda da bir sorumluluk görüyorsun. İnsanlar da bastırıldıkları için bir şey yapamıyorlar. Böyle bir şey gördükleri zaman da, kalben de olsa katılmak istiyorlar. Biz sadece kendimizin değil o insanların da umuduyuz. Ya ben şunu yediremiyorum: Müslümanım deyip de… Bir insan Müslümanım diyorsa ve 632 milyona, asgari ücretle işçi çalıştırıyorsa, kimse yanlış anlamasın, ben o adamın Müslümanlığından şüphe ederim. Bu kadar netim ben bu konuda. Kim ne diyorsa da bunu tartışırım her yerde. Gidin araştırın, çoğu firmada içeride mescitler yapmışlar. Ama bir de çalışan insanın git ailesine bak. Bir adam maddi açıdan ailesini eşini çoluğunu çocuğunu rahat ettiremedikten sonra, ibadetini yapamıyor ki, adam isyankâr olmuş zaten.

(Özgün Duruş, Sayı: 89, 23-29 Mayıs 2011)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir