Casper İşçileri: “Parayasal güce karşı anayasal güç”

Sendikalaştıkları için işten atılan ve işyeri önünde direnişe devam eden Casper Bilgisayar çalışanları ile söyleşi

Sendikalaştıkları için işten atılmaları üzerine, çalıştıkları Casper Bilgisayar’ın Ümraniye’deki merkezi önünde kurdukları “direniş çadırı”nda sendikalaşma mücadelelerini sürdüren Casper işçilerini 2 Nisan’da ziyaret ettik. Uzun yıllardır aynı işyerinde çalışmanın getirdiği sıkı dostluklar ve işlerinde uzman olmanın verdiği özgüven, sürekli büyüyen ama bunu çalışanlarına yansıtmayan, onların bu büyümedeki emeklerini yoksayan bir yönetim ile birleşince işler buraya kadar gelmiş. İşyerindeki arkadaşlık ortamının iyi olması, öncü işçilerin eski işçilerden oluşması ve örgütlendikleri sendikanın kendilerine sahip çıkması onları çok güçlü kılmış. Öyle ki çalışanların yaklaşık % 70’i sendikaya üye olmuş ve tüm işten çıkarmalara ve diğer psikolojik baskılara rağmen şu ana kadar içlerinden geri adım atan çıkmamış. Bu güç, Casper işçilerinin mücadelesini benzer birçok örnekten farklı ve önemli kılıyor. İş ortamlarında arkadaşlıktan çok rekabetin, çekememezliğin yaşandığı, yaşanan haksızlıklara karşı iki çalışanın bir araya gelmeyi beceremediği günümüzde, Casper işçilerini temel insani değerlere, ‘arkadaş’lığa sahip çıktıkları ve haklarına göz koyanlara dur deme cesareti gösterebildikleri için kutlamak gerekiyor. Bizim için çok heyecan verici ve öğretici olan sohbetimizin bir bölümünü paylaşmak istedik. Yeterli bir kamuoyu desteği oluşturulabildiği takdirde hedeflerine ulaşmaları işten bile değil. Bugün onlara yarın bize…

En baştan başlayalım. Sendikalaşma kararını niye ve nasıl aldınız?

K: Niye sendikalaştık, hakkımı alsam niye böyle şeylerle uğraşayım, deli miyim ben? Bir senedir bu tarz şeylerle uğraşıyoruz, özel vaktimizden, cebimizden fedakarlıkta bulunuyoruz. Kolay değil 7,5 ayda örgütlendik biz.

Casper’da kaç kişi var çalışan?

K: Bizim sadece burası, yani bu bina. Diğer bayiler ve bölge müdürlükleri ayrı. Fakat şöyle bir şey var, burayı iki farklı şirket olarak göstermişler. Üçüncü katta çalışanlar 17 no’lu büro işkolunda gözüküyorlar, onlar ayrı bir şirket. Biz teknik servis, üretim, lojistik, depo;bunlar 13 no’lu işkolunda gözüküyoruz, metal işkolunda bir şirketiz. Bu da sonradan ortaya çıktı, çalışmalar yaparken biz öğrendik. Bunu anladıktan sonra, 13 nolu işkolundayız, orada örgütlenme kararı aldık.[1] Geçen sene 1 Mayıs’ta başladık.

Yani siz alt katlardaki metal işkoluna bağlı şirketin elemanları olarak örgütlendiniz.

K: Aynen.

Peki kaç kişi var bu şirkette çalışan?

K: 187 civarında kişi vardı, biz yetki başvurusunda bulunduğumuzda.

Buradaki üretim montaj değil mi?

K: Tabii, yurtdışından parçalar geliyor, montajı yapılıyor, yazılımları kurulup testleri yapılıp gönderiliyor, üretim bölümü oluyor orası. Ama bunun bir de lojistiği, teknik servisi var ki orada da 45 eleman var. Ben 15 yıllık elemanım. Ben, bu arkadaş, öbür arkadaş, biz ta Mecidiyeköy’deki ufacık bir daireden başladık, ilk gittiğimizde oturacak tabure yoktu. Teknik servisteyim ben, bölüm sorumluluğu filan da yaptım.Örgütlenmeye niye başladık? Hakkımız olanı alabilmek için hem ücret hem de sosyal imkanlarbakımından. Düşük ücretler, geç yatan mesailer, müdürlerin direktörlerin eline bırakılmış işçiler. Kısacası hem güvenceli hemde hakettiğimizi alarak çalışmak istedik. Patron şirketin % 27 büyüdüğünü açıklarken, 2010 başında çok komik zamlar verildi. Bu kadar büyümek karşılığında geç verilen zamlar.İki ay geç verildi çünkü zam ve çok komik olan zamlar, küfreder gibi.

2009’da kriz bahane edilip işten çıkartılan oldu mu?

K: Yok.

İşleri iyi o zaman yani.

K: Ya şöyle bir şey var, Casper’ın kuruluşundan itibaren zararı yok. Her sene büyüyor. Ama biz bir buçuk sene zam almadık.

Patronlar kim?

K: Altan Aras Fakılı, Antepli kendisi. Diğeri de Yalçın Yıldırım, o da Rizeli. Böyle yani ne kadar büyüdüğü ortada, bildiriyorlar çünkü basına. Casper’ın patronlarının en büyük şansı aldıkları işçiler. Herkes çok ahlaklı, çok özverili insanlar çıktı. Bu kadar şeyler olmasına rağmen insanlar sürekli kendilerinden vererek çalışıyorlar ama nereye kadar. Kendi içimizde zaten hep konuşuyorduk, ne yapılabilir. Herkes konuşuyordu, şu bu, ama insanlar birlik olmadığı zaman bir şey de olmuyor.

Maaşlar ne kadar ayıptır sorması?

K: 750 alanda var, en üst taban olarak bizi görün teknik servis tayfası olarak, bizim aldığımız 1.200.

On beş yıllık kalifiye elemana verdiği bu kadar mı?

K: Evet.

Nasıl başladınız peki, tetikleyici zam meselesi mi oldu?

K: Evet. 2 ay geç yapılmıştı ve gene çok düşüktü.İnsanlar infial halindeydi, birşeyin düzelmeyeceğinin farkına vardıktan sonra sendikalaşma kararı alıp başladık. Birleşik Metal-İş’te örgütlenmeye başladık.

Sendikada eğitim aldınız mı?

K: Tabii ki. Biz de yani, ben şimdi böyle konuşuyorum ama ben biliyor muydum, bilmiyordum. Bizi eğittiler, biz de insanlara anlatabildik. Ama en büyük yaşadığımız sıkıntı. İnsanlara sendikayı gerçekten çok kötü bir şey olarak anlatmışlar. Biz sendikanın bir hak arama mücadelesi olduğunu anlatmaya çalıştık, bunun sağı yok solu yok. Altı yok üstü yok.Bundan sonra da üyelikler başladı. 9 Aralık 2010’da biz yetki için bakanlığa başvurduk.[2]

Çoğunluğu üye yaptınız yani.

K: Tabii ki. Aldık ve bakanlığa başvurduk. Bizim içerde % 70 civarı örgütlülüğümüz var. 190 kişinin yaklaşık % 70’i bizim üyemiz. Başvuruyu yaptık 9 Aralık’ta, bakanlıktan da 24 Ocak’ta buraya, 26 Ocak’ta sendikaya yazısı geldi. Biz bekliyoruz, tedirginlik var, çıkaracaklar mı ne olacak diye. İki hafta beklediler, 16 Şubat’ta bir arkadaşı çıkardılar.

Sen kaç yıldır buradaydın kardeş?

B: 4 yıldır. Bilgi işlemdeyim.

Patron yetkiye itiraz etti mi?

B: Evet. 26 Ocak’ta yetkiye itiraz davası açtılar. Maksat süreci uzatmak.Sendika o ara çok baskı kurdu, görüşelim diye. İçerdeki örgütlenme oranımız % 70 diye.

Bu çok müthiş bir oran bu arada helal olsun, çok zor bir işi başarmışsınız.

B: Evet. İstifa eden de olmadı, eklenenler oldu. Sırf patronun bu baskı politikalarına karşı başta bizim yanımızda olmasa da sendikaya sonradan üye olanlar oldu. Yetki itirazında bulundu, zaten aleni bir şekilde müdürlere ve aşağıdakilere söyledi bunu: “Amacım süreci uzatmak.” “Siz anayasal hakkınızı kullandığınızı iddia ediyorsunuz, ben de yasal hakkım var uzatmak, ben de bunu kullanacağım,” diyor. Zaten parasal gücü ortada. Bizim anayasal gücümüz var, onun parayasal gücü var, biz öyle diyoruz.Biz basın açıklaması yaptık. Ertesi gün içeriye söylediği şey şu: “Kaç kişi geldi basından? Bayağı kişi geldi. Ama hangi gazetede yer aldı?” Aba altından sopa gösteriyor. “Ben bunlara, bu medyaya parayı veriyorum,” diyor. Biz birçok gazete ile görüştük, hepsi “tam sayfa ilan veriyor bu adamlar,” diyor. Ben bunun hakkında haber yaparsam bu ilan gelmeyecek, diye düşünüyor. Neyse ki yürekli gazeteciler var da, bize bu konuda destek oluyor. Martın 14’ünde ilk duruşmamızı yaptık, bayağı iyiydi. Uzatmaya yönelik avukatın bir hamlesi oldu. “Biz tanık getireceğiz, dinleyecekseniz, bu yüzden Haziran’a alalım,” gibi bir şeyler söyledi. Derdi aslında seçim dönemini geçirmek. Çünkü seçim döneminde insanlar biraz daha politize oluyor, biraz daha duyarlı oluyor. Niyeyse artık. Direnci kırmaya yönelik böyle bir hamle yaptılar. Çünkü içerideki arkadaşlar da hemen sonuçlanmasını istiyor, biz bunun uzayacağını biliyoruz, ama içerideki arkadaşlar bir an evvel olsun istiyor, orada bir eksikliğimiz olmuş. Biz de insanlara bunu anlatmaya başladık. Patronun böyle bir yetkisi var, bunu kullanacak, biz sıkı durduğumuz sürece bunu atlatabiliriz. Neyse avukat zaten ayan beyan söyledi hakime “12 Haziran olmaz mı?” dedi. Hakim dedi ki: “Bu işler kısa sürer, sen hiç iş mahkemelerine gelmemişsin herhalde,” dedi.

K: En son şunu demiş, biz duyuyoruz, çünkü yukarıdakilerden de patrona “bu işten zarar görüyorsunuz anlaşın” diyenler varmış. En son şunu demiş: “Üç tane çakala para mı vereceğim?”Çakal olduk yani. Her hafta farklı bir şey oluyoruz, sıfat değiştiriyoruz. Bu direniş nasıl yıkılır, maddiyattan yıkılır. Çünkü bu arkadaşlar içindeki dostluğu, arkadaşlığı, dayanışmayı alamaz. Ama “nasıl yaparım” diyor, “ben bunların hiçbirisinin parasını vermem, bunların çoluğu çocuğu var, bakmakla yükümlü oldukları var, ne kadar durabilir burada, en fazla iki ay durabilir, ondan sonra çeker gider.” Böyle hesap ediyor.

Sizi atarken tazminat filan vermedi o zaman, ne sebep gösterdi peki ama?

K: Ekonomik nedenler dedi, ufalmaya gidiyormuş hesapta.

B: Bu arkadaşı 17 Şubat’ta attı, 16’sında atılan bir arkadaşımız var, 18’inde ben atıldım. 14 Şubat’ta Radikal gazetesinde bir röportajı var patronun. “Ben büyüyeceğim, 3 milyon dolarlık bir yatırım yapacağım” diyor, “marka değerlerim yükseliyor” diyor, “her sene büyüyen, açık ara giden bir şirketim” diyor, “2010 yılında üç bin firma arasında en başarılı bilgisayar üreticisi ödülü aldım” diyor. Aşikar ki üretimi daralmıyor, genişliyor. Daha önceden “Türkiye’nin Prestiji” diye dar bir sloganı vardı, şimdi “Senin Hayatın Senin Teknolojin” diyerek bunu genişletiyor, dış ülkelere açılıyor. Gürcistan, Azerbaycan, yakında Bağdat. “Irak piyasasına Bağdat’tan gireceğim” diyor, “orası büyük bir pazar” diyor. 14 Şubat Radikal gazetesinde bunları söylüyor. Üç gün sonra “ekonomik daralmaya gidiyorum, işlerim kötü oldu, siz 14 yıllık, 15 yıllık işçilerimsiniz ama siziçıkartıyorum” diyor. İş ortamını bilirsiniz, son gelen ilk çıkar, böyledir genelde. O ne yapıyor 15 yıllık elemanları çıkartıyor, en kilit pozisyondaki insanları çıkarıyor. “Ben baştan vurursam bunlara, bunlar yıkılır” diye düşündü. 18’inde atıldık. Biz 21 itibariyle kapı önünde durmaya başladık. Daha sonrada atılan, önlüğü giydi, buraya geldi, atılan önlüğü giydi buraya geldi. Bir ara “gelsin özür dilesinler ben onları affedeceğim” dedi. “İhanet ettiniz bana, ben size babalık yapacağım” dedi.

K: Mesela Şubat 1’de alınması gereken zammı dün yaptılar. İki ay gecikmeli. Sendikalı olan arkadaşların çoğuna 15 lira, 30 lira, 45 lira.Sendikasızlara ama çok daha fazlası.100 TL üzerinde, hatta çok daha fazla zam alanlar var.

B: Komik rakamlar. % 28 büyüyen, piyasanın belki % 70’ini elinde bulunduran bir şirket.

K: “Ben bu ülkenin dış ülkelere gidecek bir milyar dolarını kurtardım” diyor, böyle de milliyetçi, vatanperver söylemleri var yani. Dışarı gitmemiş de gelmiş onun cebine girmiş.

B:Biz aleni açık bir şekilde şunu soruyoruz, Casper yönetim kurulunda bulunan yöneticiler malvarlıklarının artış oranını söylesin, son iki yıldaki. Biz bu malvarlığını istiyor değiliz, öyle anlaşılmasın, Allah daha çok versin. Ama insanların da biraz hakkını versin. Tamam büyürsün ama beraber büyürsün. Şimdi insanlara diyormuş ki, şunu nasıl düzelteceğiz, bunu nasıl düzelteceğiz diye aşağıya geliyor soruyormuş. Geçen bir arkadaşa bir monitörü getirmiş, demiş sen bunu onaramaz mısın?Üretimi hızlandırdığı için kalite biraz düştü, geri dönüşler arttı. Arkadaş demiş “uğraşmam lazım, zaman alır.”Ona karşılık şunu demiş: “Siz ne kadar beceriksizsiniz.”Ya yıllardır bu adam çalışıyor, bu adam 15-20 yıllık çalışan, bu şirket masa sandalyeden ibaretken var, vicdanen bunu söyleyememesi lazım. İnsanda biraz vicdan varsa bunu söyleyemezsin. Söylediği hemen “Bunu nasıl yapamazsın?” İşçiye yüklenmek. Sen yapabilecek konuma getirmedin ki, ne eğitim verdin ne bir şey.

B: Üretimdeki arkadaşlar kendi kendilerini geliştiriyorlar da bu iş yürüyor. Buna artık alışıldığı için patron diyor ki nasılsa çocuklar kendileri hallediyor, devam. Bu üretim direktörünün sözüdür, “gerek yok bize akıllı adama, bize asker gibi adam lazım.”

F: Beni de çıkarırken aynı şeyi söyledi.

B: “Mantık yürütecek, ilerletecek insanlara ihtiyacımız yok, biz yönetim şeyini zaten yapıyoruz” demeye çalışıyor aslında. Ama bir sorun çıktığında da dönüp “bunu nasıl çözeceğiz” diyor.

Parçaların hepsi dışarıdan geliyor, değil mi?

K: Bütün parçalar dışarıdan geliyor. Ana karttır, işlemcidir, şu bu, burada montaj yapılıyor, toplanıyor, programları yükleniyor.

Fason üretim yapıyor musunuz başka markalara?

K: Evet. Vestel’i burada üretiyoruz. Aidata burada üretiliyordu şimdi satın aldılar markayı.

Çadıra polisin müdahalesi yok mu?

E: Her zaman gelip bakıyorlar, biliyor yani zaten. Ama bir sorun yok.

Kaç kişi işten atıldı peki?

K: Yirmi bir. Son atılan bayan arkadaşımız.

Sen ne zaman atıldın, yeni mi?

F: Benim beşinci günüm.

K: Arkadaşlar yorumlarına yazmışlar bile “Fatma’nın suçu ne?”(gülüyoruz)

B: “Sözleşmesi bitenlerin hepsini göndereceğiz” demiş zaten, ama tabii sendikaya üye olanların.

Sizin de öyle mi oldu?

F: Sözleşmem bitmeden 3 gün önce çıkartıldım.

E: Sözleşmeli olanlara zam da vermemişler.

K: Maddi olarak sıkıştırmaya çalışıyor, tek yapabildiği bu. İçerde bu arada tutanaklar uçuşuyor. Arkadaşlar, diyorum ya, bize destek oluyor. Servisler hiç içeri alınmazdı, yağmurda çamurda alınmazdı. Biz direnişe başladığımızdan beri servisler içeri alınıyor. Arkadaşlar içeride iniyorlar, çıkıyorlar yanımıza geliyorlar. Hava iyiyken ocak yaptık, tahtalardan bank yaptık, çay demledik, beraber çay içip kahvaltı ediyorlar, içeri öyle giriyorlar. Öğlen çıkıyorlar, akşam çıkıyorlar yanımıza. Bunları yaptıkları için arkadaşlardan savunma istiyorlar. Facebook’ta yorum yaptığı için savunma istiyorlar. Beyaz yakalı olanlar da var çok bize destek olan. İçerde pek belli edemiyorlar, dışarıda görüştüklerimiz çok yani. Çoğunluğun gönlü bizle.

E: Buraya mal getiren şoförü bile bizim yanımızda oturdu diye fırçaladılar. Sinirleri o kadar bozuk yani. Her şeyden şüpheleniyorlar. 12 tane olan servis sayısı 24’e çıktı.

O niye?

K: Serviste konuşulmasın diye. Servis güzergahlarını değiştirdiler, abuk sabuk yerlerde indiriyor, gıcıklık olsun diye.

B: Kadın arkadaşlar var, öyle uzakta bırakmaya başladılar ki, bir arkadaşımız kapkaççıya maruz kaldı daha yeni.

Kaç kadın çalışan var 187 kişi içinde?

B: 20’nin üzerinde.

F: O kadardır, fazla değiliz yani. Üretim bölümündeydim ben.

B: Mesela Birleşik Metal-İş ya bizim sendika, adam “ben tencere tava mı üretiyorum ki” diye bir de propaganda yaptı. Kafa karıştırmak için. Arkadaşım işkolu işte, hukuken bu böyle. Bunu diretiyor, buna da inanmış, ben büro işkoluyum diyor. Biz sendika avukatlarına baktırdık, açık bir şekilde yazıyor sanayi bakanlığı sicillerinde, bu sicil no’lu firma metal işkolundadır diye. Biz de başta “ya metali nasıl anlatacağız arkadaşlara” dedik. Adam “ben alüminyum doğramacı değilim” diye kafa çalıştırdı. Yetki davasını buradan da açtı. Ama kendisi de biliyor kaybedeceğini ama “maksat uzatmak” diyor. Ya, reklama verdiğinin % 10’ununu, avukata verdiğinin % 100’ünü bize dağıtsa –bizondan başka bir şey istemiyoruz– bu olay çözülürdü.

K: Hazmedemiyor, hazmedemiyor. İşçisine hakettiğini vermeyi hazmedemiyor.

B: Diyormuş ki “Koridorlarda kimse bana bakmıyor, boynu eğik duruyor.”Sanki suçluluk çekiyor gibi! Aslında öyle bir şey yok, boynu dimdik duruyor, slogan atıyor, buraya geliyor, yemekhaneyi bırakıp.

G: Şöyle düşündü: “Sendikadan dolayı zam yaparım diye düşünüyorsunuz, ama ben yapmayacağım, beni diz çöktüremezsiniz.”

E: Böyle yaparak bizim için çalışmış oluyor aslında. Haklılığımız daha da ortaya çıkıyor.

B: Ayrım ortada, haksızlık ortada, mücadelenin hukukiliği ortada.

K: TİS’te hepsini alacağız inşallah, sıkıntı yok.

Yirmi bir kişi atıldı diyorsunuz, sürece devam edemeyen oldu o zaman herhalde.

K: Şöyle, altı ayını doldurmayan kişiler için işe iade davası açamıyorsunuz. Onun için. Üç aylık eleman, durmalarının gereği yok. Çünkü işe iade davası açamaz, sendikal tazminat davası açabilir, açtık da zaten, ama işe geri dönemeyecek, o yüzden burada durmasına gerek yok, gitsin çalışsın.

B: Genç çocuklar işten çıkarıldı, mesela bir tane engelli arkadaşımız vardı, daha 1,5 aylıktı, deneme süresinde çıkarıldı.

Üye miydi peki?

B: Yo, değildi.

E: 21 kişinin 13’ü filan üyeydi.

B: Adam “ben dururum abi sizinlen” dedi. Biz dedik,“bak, bu işin sana dair bir kazanımı olmaz, ama destek olmak istiyorsan, boş zamanlarında gel, kapımız her zaman açık. Günden güne üzülürüz senin için, yapabileceklerimiz çok kısıtlı.” O da “tamam” dedi. Ama uğraşıyor bizim için hâlâ sağolsun. Sonuçta yaşamını idame ettirebilmek için maddi bir şeye ihtiyacı var.Biz birçok arkadaşa bunları dedik. Sendikalı olmamalarına rağmen atılan arkadaşlara da bunu dedik: “Hukuki olarak arayalım haklarınızı ama beklemenize gerek yok.”

İçerde peki baskıya dayanamayıp istifa eden var mı?

K: Yok.

B: Şu ana kadar yok.

Allah Allah, bu nasıl oluyor? Her zaman istifa eden olur, nasıl oluyor bu?

K: Gelen herkes bunu söylüyor. Yapılan çoğu şeyde bir ilk diyorlar, şu ana kadar bir istifa yok. Bu kadar örgütlenme yapmışsınız haberleri olmamış, şimdi de içerde o kadar baskı varken istifa eden yok. Ve destekleri size daha da artıyor.

G: Üye olmayan bile oluyor yani.

Neye borçlusunuz sizce bunu? Bu birlik beraberliği nasıl sağladınız?

B: Herhalde bizi çok seviyorlar. (gülüyoruz)

B: Bugün soralım bunu niye bu kadar peşimizden geliyorsunuz diye. (gülüyoruz)

Sendikal eğitimin etkisi önemli olabilir.

E: Tabii ki. Hemen her hafta, bazen haftada iki, eğitimlere gittik.

B: Sendikalıların belki % 98’i aldı, alamayan da mazereti olduğu için.

Sendika da sahip çıkmış herhalde.

B: Tabii ya. Evet.

K: Hani diyorsun ya nasıl oldu? Bizim eski olmamız, herkesin birbirini iyi tanıması, bu şeyleri bilmesi. Öyle bir arkadaşlık bizimkisi, 10 yıllık, 15 yıllık. Ailelerimizin, birbirimizin dertlerini biliriz, çocukluktan beri arkadaşız neredeyse yani. Mesela… Ne yok? Saklanacak bir şey yok. Bu arkadaşımızın 25-30 bin lira borcu var, ama burada duruyor. Herkesin öyle kredi borcu var. Bu arkadaşımız şu an ablasına yapışmış durumda mesela. Oradan tırtıklamaya çalışıyor.

B: Bu ay oradan da bir şey gelmedi. (gülüyor)

K: Herkes böyle.

E: İki tane yeni evlimiz var.

K: İçerdeki arkadaşlar soruyorlar, abi nasıl durumlar, hallediyoruz diyorum. Ben de konut kredisi ödüyorum. Geçen içerden bir arkadaş telefon açtı. N’apıyorsun diye hal hatır sormak için. Ben işte otobüs durağındayım bekliyorum deyince, sesi bir değişti. Donuklaştı. O kadar kötü olmuş ki. Biz buraya her gün normalde geldiğimizden de daha erken saatte otobüsle gelip, otobüsle dönüyoruz. Arkadaşlar bunları görüyor.

B: İyi yönleri de var, mesela bu arkadaşımız hep işe geç kalırdı, direnişe hiç geç kalmıyor artık. (gülüyoruz) Saat 9’u çeyrek geçe gelirdi. Şimdi en erken gelenlerden biri valla. İçerdeki işçi arkadaşların çoğu genç, 25 yaş altı. Arkadaşımız da öyle (F’yi kastediyor). Aynı zamanda stajyerimizdi, oradan vasıflı hale geldi. O genç kitle baktığında, biz görece onlardan büyüğüz ve görece vasfımız var diye görüyorlar. “Bunlar yıllarca burada durmuşlar, gelecek olarak görmüşler Casper’ı, ben burada kalırım, devam ederim, diye düşünmüşler,” diye bakıyorlar bize. O genç kesim buradaki evli, çoluk çocuklu, yıllardır hizmet eden, borcu olan kişilerin gitmediğini, burada durduklarını görüyor. Bizim burada içerdeki arkadaşların haklarını savunduğumuzun farkındalar. Biz burada durmazsak işçi kıyımının daha fazla olacağının farkındalar. Bunu anlattık biz onlara.Biz burada duruyoruz, çünkü sizi işten atacaklar. Biz burada duruyoruz, çünkü sizin geleceğinizi ipotek altına alacaklar. Biz burada duruyoruz, çünkü işe iade istiyoruz. Biz burada duruyoruz, çünkü haklarımızı istiyoruz. Aleni bir şekilde yönetim kurulunun başkanı habire “bu çocuklar bize bunu nasıl yaptılar” diyor, çocuklar dediği adam, 31 yaşında, 35 yaşlarına gelmiş, çoluk çocuğu olmuş evlenmiş kişiler.

G: 35 yaşında kim var ya?

K: Bilmem ki.

G: Oğlum 35 yok,n’aptın? (gülüyoruz)

B: Düzeltiyorum, 32 yaşında. Unutuyorum abi, yaşlılığın göstergesi işte. İçerdeki işçi arkadaşlar “bu abiler bizim için buradalar” diyor. O yüzden bizim arkamızdalar, korkmadan. Yeni son teknoloji kamera sistemleriyle donattı patron, sırf çadırımızı korumak için sağolsun.Daha net göreyim bu adamların suratlarına, sıfatlarına daha net bakayım diye. Paradan kaçınmadı koydu, HD kamera. Şimdi o kameradan bakıyor, o kameraya inatla, yanımıza geliyorlar, kahvaltıyı yapıyoruz, öğle yemeğinde beraberiz, akşam bildiri var dediğimizde de çıkıp geliyorlar. Söylediklerimize inanıyorlar, haklarını aramaya başladılar. Hakları için mücadele ettiğimizi anladılar. Onu hep söylüyoruz. Biz beş benzemeziz. Burada duranların hepsi farklı. Görüşleri farklı, dünya görüşleri farklı, memleketleri farklı, ama temelde baktığında, ne istediğimizin farkındayız. Ben bir şey dedim ya, biz karar alırken ortak alıyoruz. Ortak karar almamızın sonucu olduğunu düşünüyoruz biz bu durumun biraz da. Söylüyoruz biz arkadaşlar bakın böyle bir şey yapacağız bunun böyle giderleri vardır, böyle getirileri vardır. Biz getirisini, götürüsünü hesaplıyoruz, size sunuyoruz, yapalım mı yapmayalım mı? Mesela bugünkü toplantıda da alınacak kararlar bunlar aslında. Hem içerdeki verilerin toplanması, bizim buradaki fikirlerimizin, önerilerimizin paylaşılması, tartışılması. Gittiğimizde ilk biz konuşuyoruz, sendikacıları bile konuşturmuyoruz, biz konuşuyoruz ondan sonra diyoruz hadi toparlayın.

K: Yemek boykotlarını yaparken, biz sendikaya hani bir baskınlık olarak değil de…Ekmek arası bir şeyler getirin, böyle bir şey yapacağız, dedik. Bize bildirileri bastırın getirin, Ümraniye’de Mecidiyeköy’de bildiri dağıtacağız dedik.

B: Çakmak da bastırdık destek için. Madem böyle bir şansımız var, bunu kullanalım. Sıkıntılarımız da aşikar, böyle bir yöntemi varsa bu işin bunu yapacağız yani. Duyarlı insanlar da var yani, özellikle Tekel şeyinden sonra, insanlar biraz daha duyarlı olmaya başladı sanki.Geçen de patron şey demiş, “20 bin dolar DİSK benden istedi para” demiş. “Para vermeyeceğim ben onlara” demiş. Ya,bu adamın gerçekten görüş açısı yok. 20 bin doları iki yılda işçiden alır zaten sendika aidatlardan. 200 bin dolar filan de bari de değerimiz artsın. (gülüyoruz)

K: Gerekirse 2 milyon veririm, yine de sokmam, demesi lazım. Sen zaten kimseye hak ettiğini vermiyorsun. Kuş kadar maaş veriyorsun, sen zaten o parayı fazla fazla çıkarıyorsun.

B: Avukata verdiği para 200 bin dolar gibi bir şeymiş. Hukuk bürosuyla anlaşmış. Bunu dağıtsa belki de yeterdi yani, yapılan haksızlıklara rağmen. Daha önceden sendikalaşmış, rahatça sendikayı sokmuş işyerlerinden arkadaşlar gelip bizimle konuştular. Penta işçileri geldi konuştu, Birleşik Metal-İş üyesiler. “Biz sendikalaştık” dediler, “patron bunu fark etti, bir şey söylemedi.” İşçi dahi çıkartmamış, kabul etmiş sendikayı,TİS’i imzalamış. Şimdi diyor ama “Biz onun zorluğunu çekiyoruz, insanlara bir şey yaptıramıyoruz, rahat olduğu için”diyor. Bu işin yolu bu yani. Amaca giderken çekilen çile kutsaldır. Bu çile kutsal bir çile yani. Sonuç itibariyle patron yaptıklarıyla bizi bir tutuyor, bir araya getiriyor. Bu yaptığı her şey bizim kazanımımız. Bir ara şey demiş, maaşlara zam bile yapmayacağım demiş. Ama yaptı, yapmasa insanların daha da tepki duyacağını biliyor. Yandaşlarına biraz daha fazla verecek. Onu biliyoruz. Ne yaparsa yapsın, bizim lehimize işliyor, biz de gücümüzün farkındayız. Bayiler arıyor, bu iş bizi etkiliyor diye. Teknosa aramış, rahatsızız bu işten diye. Plaza Eylem diye bir grup, bir Teknosa’nın önünde bildiri dağıtmış “Casper’da bunlar oluyor” diye. Bu şimdi daha tam gelişmedi, kamuoyu daha tam oluşmadı. Destekçimiz var, ama biraz daha yaygınlaştırmamız lazım. Belli yerlerde sıkışmış durumda şu an. Ama buna rağmen bu korkuyu salıyorsa, biraz yayılsa bu iş, İzmir’de Ankara’da böyle bir şey olsa, bu adam ne yapar bilemiyorum. Mecidiyeköy’de bildiri dağıttık, Casper işçileri deyince, “Casper’dada böyle şeyler oluyor mu?” diyor insanlar. Biz bilgisayar işinde çalışıyoruz ama sonuçta işçiyiz yani. Sonuç itibariyle senle benim kaderim aynı, ortak bir noktamız varsa destek çıkacaksın ki, diğer taraftan patronların adımını kesesin. Patronlar, adamlar yürüyorlar, koşuyorlar hatta. Torba yasa da çıktı. Bunların önüne çelme takabilecek yine bizleriz. Bu bizim birliğimizle ve dirliğimizle olur. Bu bir kazanım. Bizi arayanlar oluyor, etraftaki tekstil firmalarından arıyorlar, soruyorlar, anlatıyoruz. Böyle yaptık, şöyle yaptık.

G: Çocuklar diyor hep kapıya geldiklerinde, “abi siz dışarıda sağlam durun, biz içerde zaten sağlamız” diyor, aynen böyle.

B: Onlar bize şey yapıyor, biz onlara. İçerde patron şunu diyor“Ben hata yapanı atacağım, sözleşmelileri atacağım.” Ama şunu biliyor ki atılan buraya yanımıza gelecek.

Psikolojik baskılara, gündelik baskılara nasıl karşı koyuyor arkadaşlar?

B: Biz onlara iş kanununu öğrettik. Mesailer, izinler, ödemeler. Onlar bastırdıkça biz de bastırıyoruz.Biz de boş durmuyoruz. “Ben yukardayım, ben satıştayım” deyip kendini bizden dışlayan arkadaşlar var. Sanki kendisi işçi değil, sanki patronun iki dudağı arasında değil. Tamam,kazandığı bizden fazladır, müşteri portföyü vardır, sattığı üzerinden prim alır. Ama biz de onlara buradan giriyoruz, sen sevdiklerinle iki hafta vakit geçirecekken, patron“bir hafta izin yap gel” diyor, diktatörlük yapıyor, sen buna karşı durmayacak mısın? Anlayana. Geçerken şuradan el sallayanlar bile yetiyor. O şudur yani, oraya gelemiyorum, korkuyorum ama yanınızdayım. Ha o da içerde hakkını savunsun, o yeter. Bu sene daha önce izin istemeyenler, izin isteyecekler, çünkü onu gördüler.


[1] Sendikalaşma Kanunu’na dair bilgi notu: Bir iş yerinin hangi işkoluna girdiği hukuki olarak belirlenmiştir, ilgili bakanlığın sicillerinde kayıtlıdır. Bir sendika sadece bir işkolunda örgütlenebilir. Dolayısıyla hangi sendikalarda örgütlenebileceğinizi çalıştığınız işyerinin resmi işkolu belirler.

[2] Sendikalaşma Kanunu’na dair bilgi notu: Bir işyerinde bir sendikanın resmi olarak yetkili sendika haline gelebilmesi için o işyerinde çalışan toplam çalışan sayısının yarısının bir fazlasını üye yapması gerekir. Türkiye’de dünyanın hemen hiçbir yerinde olmayan bir uygulamayla sendikaya üye olmak için noterden tasdik ettirme zorunluluğu vardır. İşçiler kendilerinin bizzat notere giderek sendika üye formlarını noterde tasdik ettirmeleri gerekir. Bu şekilde çalışanların yarısından bir fazlasını üye yapan sendika Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na yetki başvurusunda bulunur. Üye olan işçilerin listesini ve üye sayısının yeterli barajı aştığını bildirir. 12 Eylül’den kalma sendika yasamız uyarınca işveren hiçbir gerekçe göstermeden bu yetkiye itiraz edebilir ve ne yazık ki ülkemizdeki adalet sisteminin yavaş işlemesi sebebiyle bu davalar Yargıtay aşaması ile beraber genelde 1 ila 1,5 yıla kadar sürer. Bu süreç içerisinde işverenler genelde sendikalı işçileri işten atarak, içeridekileri sindirerek üye sayısını düşürür. Öyle ki pek çok vakada dava sonlandığı ve sendika resmi yetkiyi aldığında işyeri içinde sendikalı işçi sayısı son derece düşer ve sendika fiilen yetkisiz kalır.

1 Response

  1. 25 Mart 2014

    […] alanlarda yoğunlaşıyor. Platform’un direnişteki PTT işçileriyle tanışma ve özellikle de direnişteki Casper işçilerine destek (Ocak-Mayıs 2011) ile başlayan işçi meselesine ilişkin ilgisi, Teksim, Roseteks gibi firmalarda çıkan […]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir