“Yiğit iken ölenlere”
Bedri Soylu, öznel deneyiminden yaptığı aktarımla Deniz Poyraz’ın katledilişinin ardından bize bir hatırlatma yapıyor. İlginize sunuyoruz.
Şu dünyada bir nesneye
Yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi
Yunus Emre
Henüz çözüm süreci başlamamıştı. AKP siyaseti Gülenci liberalliği sürdürmekteydi. Muhtemelen Oslo’daki gizli görüşmeler devam ediyordu, emin değilim. Ergenekon Davası nedeniyle anti-milliyetçi bir siyasi atmosfer vardı. Haliyle genel atmosferde Kürtlük idare edilmeye çalışılan bir mefhumdu, 2008-2009 yılları sanırım.
***
Ekseriyetle dindarların çalıştığı bir katılım bankasında işe yeni başlamıştım. Burada toplam 1,5 yıl kadar çalıştım. Çalıştığım birimde müdür dahil büyük çoğunluk Karadenizliydi. Gayet iyi anlaştığım bir şefim vardı, Murat.
Murat benden bir kaç yaş büyüktü, bir gözü çocukken oynadığı kedinin bıraktığı yara nedeniyle eksikti, kedilerden ürkerdi, kedileri sevmezdi, yanlış hatırlamıyorsam Kastamonuluydu. Kedinin açtığı yara nedenle çok istemesine rağmen askere de gidememişti. Marmara Üniversitesi’nden mezundu. Üniversite yıllarında Danıştay Saldırısı olarak bilinen suikastın sorumlusu olan Alparslan Arslan ile arkadaştı. Murat da MHPliydi. Zamanla kendisini maneviyata vermiş ve Adıyaman’daki şeyhi Kürt olan Menzil tarikatına intisap etmişti. Dini hayatın yarattığı bir dinginliği arzuladığı hallerinden anlaşılan biriydi. Ancak bazı zamanlar siyasi hikayesiyle paralel çıkışlar yaptığı olurdu. Ayrıca Kürt olmama rağmen bana karşı fevri ve tahkir edici bir çıkışın hiç görmedim. Ofisteki Doğu Karadenizli olan arkadaşların bazılarında nefretle karışık pasif agresif haller görüyordum ama canım sıkılsa da çok yükselemediklerinden ses etmiyordum. Bir şekilde çalışıp gidiyorduk.
***
Bir gün, sanırım bir önceki gün yaşanan bir çatışma haberiyle işe başlamıştık. Tam emin değilim ama siyasal gündem biraz hareketliydi. Murat biraz uyku mahmuru biraz da gergin bir şekilde gece gördüğü rüyayı anlatmaya başladı. Afyonu biraz geç patlardı. Rüyasında eline silah alıp karşısına çıkan bütün Kürtleri öldürdüğünü iştahla anlatıyordu. Bütün ofis de bu anlatılanı dinliyordu. Dinlediğim şeye canımın çok sıkıldığını hatırlıyorum. Ayağa kalktım, yanına vardım, şu mealde bir cümle kurdum: “Eğer Kürtleri öldüreceksen önce benden başla Murat.” Sonra odadan çıktım. Murat buna kaba bir şekilde mukabele etmedi. Özür de dilemedi ama bir daha böyle çıkışlar yapmadığını hatırlıyorum.
***
Başka bir gün de kimi zaman nasihat kimi zaman siyasi içerikli propaganda amaçlı menkıbelerden birini atmıştı, -O zamanlar mail üzerinden bu gibi paylaşımlar çok yaygındı. Sosyal medya, WhatsApp gibi mecralar bugünkü kadar yaygın değildi. Facebook ve Twitter Türkiye’de neredeyse hiç yoktu, davetiye ile üye olunabilen mecralardı. – Attığı mailde hatırımda kalan haliyle, Ermeni çetelerinin yaptığı bir zulüm anlatılıyordu. Tarihi bilgilerle fazlasıyla çelişen bir içeriği vardı. Hikayenin bir yerinde İngilizlerin ya da Fransızların, emin değilim, desteklediği çetelere AK-47’lerin dağıtıldığını yazıyordu. Maile cevaben ve ayrıca ofiste sözlü olarak, “AK-47 o zamanlar icat olunmamıştı, bu menkıbe mantık hatalarıyla dolu ve muhtemelen yalan.” gibisinden mukabele etmiştim. Murat ise buna “Olsun anlattığı meseleye bakmak lazım.” gibisinden bir cevap vermişti.
***
Murat sadece bu iki anlattığımdan ibaret bir arkadaş değildi. Beni gerçekten severdi. Yani kamusal alandaki ilişkilenme biçimiyle ırkçıydı diyemem. Benimle iletişimini de işten ayrılmama rağmen devam ettirdi. Hakeza Karadenizli olan birçok arkadaşım da öyleydi. Murat ben işten ayrıldıktan sonra yer yer dini içerikli yer yer politik içerikli menkıbeler paylaşmaya devam etti, mail üzerinden. Onun hakkındaki kanaatim iyi bir insan olmaya çalışan ancak bir şekilde zihni siyasi atmosfer tarafından iğfal edilmiş bir yurdum insanı şeklindeydi. Bugün bir yerde karşılaşsam muhabbet ederim. Kendisine hususen zaman ayırmak isterim.
***
İzmir HDP binasında Deniz Poyraz’ı katleden katil, Onur Gencer ise Murat gibilerden çok daha fazlası. İyice azgınlaşmış siyasi atmosferin ürünü aynı zamanda. Murat gibilerin Onur gibi katillere dönüşmesi için sadece üniversite çalışmaları, dar çevrelerden pek de dışarı yansımayan hamasi ve yalan söylemler yeterli olmuyor. Özellikle iktidarın ve yüksek siyasetin devreye girmesi gerekiyor. Eğer mekanizma eksiksiz işlerse her türlü cinayet ve katliam işlenebilir hale geliyor. Katilin sosyal medyada herkese açık paylaşımlarından gördüğümüz kadarıyla, bir şekilde devleti ve sistemi elinde bulunduran çeteler tarafından desteklendiği çok rahat anlaşılabiliyor. Onur Gencer sadece faşistleşmemiş ayrıca katile dönüşebilecek kadar uygun koşullarla beslenmiş biri. Deniz’in katili, Murat gibiler için de bazıları tarafından tecessüm etmesi arzulanan bir fail tipi. Bununla birlikte katil olmasına rağmen birinci fail kesinlikle değil.
Bu ülkenin emeğine, haysiyetine, tarihine, doğasına, hafızasına çökmek için her türlü pisliği sergilemekten çekinmeyen ve zamanla devlet mekanizmalarının imkanlarına kavuşmuş insanlar hala var. Hali hazırda iktidarda olan ittifak bu imkanları çeteler lehine güçlendirmek için elinden geleni yapmaya devam ediyor. İktidar, Deniz’in katillerini üretmek için sadece kamu kaynaklarını aktarmakla yetinmiyor, ayrıca her gün nefret suçu işleyerek Türkiye’nin 3. büyük siyasi partisi olan HDP’yi hedef tahtasında tutmaya çalışıyor. Ve maalesef bu siyasi atmosferin kirletilmesini mesele etmeyen, HDP ile yan yana görünmemek için kırk takla atan bir muhalefet de var. İktidar sürekli canlı tuttuğu bu patolojiyi sürdürebilmek ve büyütebilmek için neredeyse bütün imkanlara sahip.
***
Maruz bırakıldığımız bu patolojik durumdan kurtulmak için Deniz’in katilini üreten her şeyden kurtulmalıyız. Sermayesinden mafyasına, nefret suçu saçan siyasetçisinden ucuz vatanseverlik retoriklerine kadar, insanı ve hayatı bozan her türlü melanette kurtulmalıyız. Eğer bunu beceremezsek dün Hrant’ın, Kemal Kurkut’un ve Tahir Elçi’nin başına gelenler, bugün Deniz’in başına gelenler yarın bizim ve çocuklarımızın başına gelmeye devam edecek.