“Ya Xudê! Te vi agiri ve mirine: Ya Rabbi! Bu ateşi söndür”
Barış iftarımızı eda ettik çok şükür. Dört bir yandan gelen dostlarımızla orucumuzu açtık, mele hocamızın duasına amin dedik ve savaşın ızdırabını tecrübe etmiş ailelerin seslerine kulak verdik. Bu vesileyle barışa olan inancımız arttı, birbirimize muhabbetimiz perçinlendi. Aramızda olamasa da gönlünden duamıza eşlik etmeyi eksik etmeyen Sabiha Ünlü ablamızın mesajını sizlerle paylaşıyoruz.
EMEK VE ADALET PLATFORMU’NUN DEĞERLİ MENSUPLARI
Gayretli genç kardeşlerim!
Saygıdeğer konuklar!
Hepinizi hürmet ve muhabbetle selâmlıyorum.
Bu anlamlı ‘’Barış İftarı’’nda aranızda bulunamadığım için üzgünüm.
Mütevazı yer sofranıza sizinle birlikte çömelmeyi, muhterem misafirlerinizin samimi sohbetlerinden anında istifade etmeyi çok isterdim.
İftar programınızın gönlünüzden geçen tüm güzelliklere-hayırlara vesile olmasını dilerim.
*** *** ***
Uzun bir süre Hakkâri-Yüksekova’daydım.
Bir süredir de Amed’de-Diyarbakır’dayım.
Barışa hasret topraklarda, şahitlikle geçti son yıllarım.
İnanın; şu sıcak günlerin iftarında, suya duyulan hasret gibiydi, buralarda barışa duyulan hasret. Her gün hiç bitmeden tazelenen en zaruri ihtiyaçtı barış. Yüreklerin dağlanmadığı-ciğerlerin yanmadığı rahat bir gün yoktu ki.
Zira muhabiri olmayan bu savaş, -neticede tüm ülkeyi etkilese de- fiilen bu toprakların üzerinde oluyordu. İnsanlar burada vuruluyor, canlara burada kıyılıyordu. Savaş atmosferi her an burada yaşanıyordu.
Bombalar, tepelerinde patlamasa bile, bahçede oynayan, ovada hayvan otlatan çocukların minik bedenlerinde patlıyordu.
Ateş; hangi taraftan gelirse gelsin, önce buradaki insanları-Kürtleri yakıyor; öncelikle bu coğrafyayı-Kürdistan’ı kavuruyordu.
Hem de tam otuz yıldır.
Otuz gün, otuz ay değil, dile kolay otuz yıl kardeşkanı akıtıldı bu ülkede.
Evet, dile kolay onbinlerce can, katillerine, hangi günahtan dolayı vurulduklarını bile soramadan, sinsice koparıldı yaşam ortamlarından.
Bu kirli savaş bir zorunlulukmuş gibi dayatıldı halka.
Hatta; ‘’cihat’’ olarak adlandırılıp- kutsandı üstelik.
Halkın batıdaki tuzu kuru kesimi farkında olmasa da, buradaki insanlar daha bir farkındaydı olan bitenin. Bunda; büyük payı vardı Cumhuriyet boyunca yaşadığı katliamların-acı tecrübenin.
Kürt halkı; ‘’Êdî Bes e’’, ‘’Artık Yeter’’ diye haykırıyordu, her seferinde. Hem de can havliyle.
Eller duaya kalktığında, öncelikle;
‘’Ya Xudê! Te vi agiri ve mirine.’’
‘’Ya Rabbi! Bu ateşi söndür’’ diye yalvarıyordu Rabbine…
*** *** ***
İşte nihayet, otuz sene sonra da olsa, çatışmalar durdu, silahlar sustu. Demek istenirse savaş durabiliyormuş kanaati halkta ümit oluşturdu.
Artık Barışın, geçici bir ateşkes değil, gerçek bir barış olmasını, Barışın sürekli ve kalıcı olmasını istiyor insanlar. Bunun için de;
Savaş hangi şartlarda nasıl çıktı bu ülkede?
Mezopotamya’nın bu kadim halkı, durdu durdu da, neden çıkar yolu silaha sarılmakta buldu? Anlaşılsın istiyor.
Kürtler onlarca yıl nelere maruz kaldı, neler yaşadı, daha doğrusu neydi onlara egemenler tarafından reva görülen yaşam standardı? Bunlar açık yüreklilikle konuşulsun-bilinsin-kavranılsın istiyor.
Kısacası; geçmişle yüzleşilsin ki; acılar tekrarlanmasın istiyor.
Bu dönemin tanıkları olan ‘’Kitap’a inandık’’ diyen bizlerin de, elimizi vicdanımıza koyup, bir kez daha Hak-Adalet ekseninde kendimizi sorgulamamızı istiyor.
*** ***
Emek ve Adalet Platformu’nun bu yöndeki adaleti kollama çabalarını çok anlamlı buluyor, bu amaçla düzenlenen Barış İftarı’nın hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Tüm katılımcıları -samimi niyetlerinden dolayı- tekrar saygı ve hürmetle selâmlıyorum.
Allah(c.c) a emanet olunuz.
Sabiha ÜNLÜ
AMED-Diyarbakır