Türk Dil Bayramı – Kürt Dil Bayramı: Bize Ne Söylüyor?
Arkadaşımız Şeyma F, ard arda iki bayramın anılma ve kutlan-ama-ma biçimleri üzerinde Kürtlerin ve Kürtçe’nin statüsü üzerine değiniyor…
“Dil insanın evidir.”
Martin Heidegger
13 Mayıs Türk Dil Bayramı’ydı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca “Türkçe gibi bir gönül dili daha var mı? Varsa, onu konuşanlara ne mutlu!” demişti. Kendisinin Kürt olduğunu bu açıklamasından sonra öğrendim. Sorusunun arkasından gelen varsa ihtimali aslında çok şey söylüyor. Doğrudan söylenemeyen bir şeyler belki de. Türkçe gibi bir gönül dili daha var mı sorusundaki ‘daha’nın cevabını ben, “siz anlayın, var tabii ki” olarak görüyorum.
Bakanın bu sözleriyle Kürtçeyi hiç anlamadığım zamanlarda, dinlediğim şarkılarla hüzünlenip kendi kendime ne var ki bunda bu kadar duygulanacak dediğimi hatırladım. Bütün diller gönül dili olur yeter ki çıkan kelimeler gönle girsin. Türkiye’de konuşulan diğer dilleri ayırmadan, varlıklarını kabul ederek…
15 Mayıs ise Kürt Dil bayramı. Bu iki dilin yakın tarihlerde anılması bizleri yanıltmasın. Resmi dil ile hala varlığı tartışılan bir dilden bahsediyoruz. Bu yazıda Kürtlerin dillerinin korunması, yaşatılması ve resmi statü kazanması için mücadelelerinden bahsedeceğim.
İnsanların anadilini öğrenmesini Almanya’daki göçmen Türkler üzerinden konuştuğumuzda en doğal hak olduğu tartışmasız kabul edilirken, Kürtlerin anadilini öğrenme talepleri her zaman kriminalize edilmiştir. Kimi zamansa sokakta Kürtçe konuşulması, insanların fiziksel şiddete uğramalarına hatta öldürülmelerine “yeterli” gerekçe olmuştur.
2012 yılında Yaşayan Diller ve Lehçeler dersinin altında Kürtçe dersleri seçmeli olarak verilmeye başlanmıştı. Tabii görünürde iyi bir gelişme gibi dursa da ilerleyen süreçlerde velilerin ve öğrencilerin yeterince bilgilendirilmemesi sonucunda ders seçiminin düşüklüğü, öğretmen eksiği vs. gibi sebeplerde okullardaki bu derslerin sayısı da azaldı. Sadece seçmeli ders ile insanların anadilini öğrenmesinin mümkün olmadığı gerçeğini yıllardır aldığımız İngilizce derslerine rağmen yabancı dil becerimizden görebiliriz. Benzer şekilde TRT6 (TRT Şeş) ve Zarok Tv kanalları Kürtçenin öğrenilmesi için araç ama yeterli değil.
Diyarbekir’de öğretmenlik yaptığım yıllarda öğrencilerin beni tam olarak anlayamadıklarını fark ettiğimde bu mesele gündemime girmişti. Anlattığım şeyleri birbirlerine Kürtçe anlatmaları, çok basit bir dille kendilerini ifade etmeleri… Çekingen olduğunu düşündüğüm bir öğrencimin aslında Kürtçe konuşurken ne kadar da özgüvenli olduğunu görmem… Benimle Türkçe, hemen yanındaki arkadaşına döndüğünd de hızlıca Kürtçe konuşmalarını hep hayranlıkla ama biraz da hüzünle izlerdim. Hüzünle diyorum çünkü Kürtçe konuşmalarının arasına yerleşmiş, kendilerinin asla kabul etmedikleri bozuk Türkçe kelimelerini de duyardım. Ne Türkçeyi ne Kürtçeyi tam olarak öğrenemeyen öğrencilerime bakıp anadillerini iyi öğrenmelerini, evde özellikle aileleriyle Kürtçe konuşmalarını söylerdim. İlk seçmeli Kürtçe dersi okulda verilmeye başlandığında çocukların gözlerinin parlamasını görmenizi isterdim. Aslında Kürtçe zannettikleri Türkçe kelimelerin kendi dillerindeki karşılığını öğrendikleri anlara şahit olmak paha biçilemezdi. Bunlar Türkiye’de yaşandı ve yaşanıyor. Aslında anadili mücadelesi çocukların özgüvenlerini kazanmalarının, nesiller arasında kaybolan hikayelerin, masalların da mücadelesi…
2019 Eylül-Ekim tarihlerinde Kürt Çalışmaları Merkezi’nin Rawest Araştırma Şirketi’yle yaptığı saha araştırmasında ebeveynlerin anne-baba ile sadece Kürtçe konuşma oranı %48 iken, bu oran kendi çocuklarıyla olan konuşmalarında %13’e düşüyor. Nesiller arasında Kürtçe dilinin kullanımı 3’te 1 oranında düşmüş görünüyor. Bunun sonucunda; okula başladığında Türkçe bilmeyen insanların çocukları artık okula başladığında Kürtçe hiç bilmemiş oluyor. Bu düşen oranın altında tabii pek çok sebep var. Ebeveynlerin çocuklarının resmi dil olan Türkçeyi daha iyi öğrenmelerini istemeleri, çocuklarının Kürtçe konuştuklarında başlarına bir tehlike gelebilme ihtimalinin önüne geçmek istemeleri akla gelen ilk sebepler.
Yine Rawest’in Kürt gençleriyle yaptığı bir diğer araştırmada gençlerin sadece %18’i Kürtçe okuyup yazabiliyor. Gençlerin yarısına yakını sıklıkla Kürtçe müzik dinlerken, Kürtçe haber takibi yapan gençlerin oranı sadece %10. Gençlerin %88’i yaşadıkları yerde Kürtçenin resmi dil olmasını isterken, her dört gençten üçü çocuğunun eğitim hayatının tamamen ya da kısmen Kürtçe olmasını talep ediyor.
Çözüm aslında çok “basit”, hak arayanlara kulak vermek. Okullarda anadil temelli çok dilli eğitimi uygulamak. Bunun içinde sendikaların, hak savunucularının ve aslında hepimizin anadalinin bir hak olduğunu yüksek sesle dile getirme sorumluluğu var. Diyarbekir Hak İnisiyatifi’nin 2019 yılında başlattığı ve devam eden anadili kampanyasını da bu vesileyle duyurmuş olayım.
“Dil Yuvadır/ Ziman hêlîn e”
“Dil haktır, hak hayattır!/ Ziman maf e, maf jiyan e”