Yollar Yürümekle Aşınır mı?
Spartaküs belki de bir anlamda tarihteki ilk yürüyüşü gerçekleştiren adamdır. Gemiye binip İtalya’yı terk etmeyi düşündükleri sırada, kendilerini almaya gelecek olan geminin kaptanının satması sonucunda, Romalılarla karşı karşıya kalıp onları yenerek Roma’ya büyük bir yürüyüş düzenlemiştir. Köleler tarihte belki de ilk defa başkaldırıyorlardı ve sonunda hepsi katledildi, çarmıha gerildi ama bu büyük yürüyüş Avrupa tarihini değiştirdi ve artık ‘Efendiler’ köle çalıştırmaktan vazgeçmeye ve ücretli serflere yönelmeye başladılar. Sonuçta, imparatorluk kavimler göçüyle birlikte dağılmaya başlamış, Feodal düzen kurulmaya başlanmıştır. Yani bu büyük yürüyüş tarihi değiştirmiştir.
Mao Zedong 1934 yılında Chiang Kai-shek’in birliklerinin kuşatmasından kaçarak, büyük bir geri çekilme hareketi başlatmıştır. Bu mesafe yaklaşık 12.500 km.dir. Bu yürüyüşü 100.000 kişilik ordunun sadece onda biri tamamlayabilmiştir. Fakat bu uzun yürüyüş sonucunda ayakta kalan Komünistler, İkinci dünya savaşı sırasında, milliyetçilerle işbirliği yaparak güçlenmiş ve Japonları kovduktan sonra rejimi ele geçirmişlerdir. Çin Devrimi adeta bu geri çekilmenin üzerinde dirildiği için, aslında bu geri çekiliş büyük bir zafer olmuş ve ‘Uzun Yürüyüş’ adını almıştır. Bu yürüyüşte aslında Sosyalist tarihte bambaşka bir düzeye sıçramaya yol açmıştır.
‘ Yemin ederim ki dünyanın bütün toprakları bir tek insanın kanının dökülmesine değmez’ diyen Mahatma Gandi, önce Güney Afrika’da, siyahlara yapılan ayrımcılık gibi, Hint asıllılara da ayrımcılık yapılmasından dolayı pasif direnişe geçer, burada Hint asıllıların farklı bir kimlik taşıması hakkını elde eder. Daha sonra ülkesine dönen Gandhi, Britanya hükümetine karşı ünlü ‘Tuz Yürüyüşü’nü gerçekleştirir. Kendilerinin çıkarmasının yasak olduğu tuz tekelini kırar ama kendisiyle beraber yürüyen 60.000 kişi ile birlikte tutuklanır. Gandhi bütün bu eylemlilikleri ile yeni ve bağımsız bir Hindistan’ın doğmasına yol açar. Gandhi’nin tuz yürüyüşü, dünya tarihine pasif direnişin sembolü olarak kazınmıştır.
Martin Luther King, 1963 yılında bir grup arkadaşı ile birlikte, ‘İş ve Özgürlük için Washington’a Yürüyüş’ adlı bir etkinlik oluşturdu. Washington’a yapılacak olan bu yürüyüşte, güneyde yaşayan siyahi vatandaşların, şikayet ve talepleri dinlenecek ve yürüyüşün son noktası olan Başkent Washington’da bunlar yapılacak bir konuşma ile hükumete bildirilecekti. Devlet okullarında eşit bir eğitim, eşit yurttaş hakları, iş yerlerinde ırk ayrımının kaldırılması, eylemcilerin polis şiddetinden korunması, siyahların oy hakları gibi konuların işlendiği bir yürüyüş oldu. Yürüyüşe farklı etnik gruplardan 250.000 kişi katıldı ve Washington, tarihindeki en kalabalık yürüyüşle karşı karşıya kaldı. King konuşmasına o ünlü girişle başlamıştı. I have a dream!
“ Bir Hayalim Var. Bugün size diyorum ki, dostlarım, şu ânın getirdiği güçlüklere ve engellemelere rağmen bir rüyam var benim.”
Yürüyüş beklenmedik ölçüde etkili oldu ve 1964 yılında ‘Yurttaş Hakları Kanunu’, 1965 yılında ‘Oy Hakkı Kanunu’ çıkarıldı.
Memlekette 15 Temmuz 2016’dan itibaren yani darbe girişiminden itibaren sürdürülen bir Olağanüstü hal durumu var ve artık cezalandırma, göründüğü kadarıyla öç alma biçimine dönüşmüş durumda. Benim gördüğüm kadarıyla, iktidarın söylemiyle ‘FETÖ’ terör örgütü denilen yapının kaymak tabakası ya yurt dışına kaçmış vaziyette, ya da burada olanlar, itirafçılık yoluyla veya 17-25 Aralık tarihinden sonra günah çıkarma seanslarıyla herhangi bir cezai müeyyideye tabi tutulmuyorlar. Meclis darbeyi araştırma komisyonu her şeyi buldu ama darbenin siyasi ayağını bir türlü bulamadı. Belki de şeytan aldı götürdü, satamadan getirdi ne dersiniz?
Ama örneğin cemaatin kurduğu bir sendikaya üye olmak veya yasalarla açık olan bir bankada işlem yapmak, ya da kredi çekmek suç unsuru haline getirilmiş vaziyette, bunun yanında FETÖ denilen yapıyla uzaktan yakından alakası olmayan kişiler, sırf muhalif oldukları için işlerinden atılıyorlar.
CHP bugün bu işlerin bu hale gelmesinden en az AK Parti ve MHP kadar sorumludur. Fakat sopanın ucu kendilerine dönünce, milletvekili Enis Berberoğlu tutuklanınca, belki başka operasyonların da olacağını düşündükleri için, belki de gerçekten adalet arayışı nedeniyle Ankara’dan İstanbul’a bir Adalet yürüyüşü başlattılar. Bu yürüyüş, 28 Şubat sürecindeki el ele yapılan başörtüsü eylemleri gibi etkili oldu ve çok ses getirdi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 25-26 gün önce kendi milletvekilleri olan Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasından sonra, Ankara’dan, İstanbul’a yürüdü ve arkasına büyük kitleler katıldı ve işin ilginç yanı bu yürüyüşe katılanlar hiç de öyle normal CHP tabanı gibi yani homojen bir grp değildi. Her renkten, her fikirden insan vardı. 9 Temmuz günü yapılan büyük bir miting ile yürüyüşe son verildi ve 10 maddelik bir bildirge yayınlandı. Kimilerine göre çok yumuşak olan bu bildirgeyi ben kendi adıma olumlu buldu.
Bu 10 madde üzerinde oluşacak bir mutabakat dahi Türkiye’de bir rahatlamaya yol açacaktır. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu kaosta azımsanmayacak bir payı bulunan CHP hiç değilse böyle bir direniş hattı örmeye başlayarak, bir şeyleri geri döndürme çabasına girmiştir. Bütün muhalefetle sağ ya da sol demeden sivil siyaset yapan bütün gruplarla işbirliği yapması gerektiğine inanıyorum. Belki böylece günahlarından arınma fırsatını bulurlar. Görünen o ki, iktidar şu anda böyle bir şeye yanaşacak durumda değil ve hiç niyeti de yok. Kılıçdaroğlu’nun açtığı bu yolda devam etmesi şarttır. Bu saatten sonra yapacakları olası bir ricat, kendilerinin de bütün muhaliflerinde, demokratik değerlerinde sonu olur.
Rahmetli Demirel bizim gençliğimizde ‘Yollar yürümekle aşınmaz’ diyordu. Öyle bir aşınıyor ki, herkes bence dönüp, Musa’nın kavmiyle yaptığı yürüyüşe baksın, Hz. Peygamber ve arkadaşlarının Hicretine baksın, yolları nasıl aşındırmışlardır.
Kaynak: https://otekimahalle.wordpress.com/2017/07/13/yollar-yurumekle-asinir-mi/