Şu Bizim Başörtüsü Mevzusu
12 yaşında aile teşviki ile başımı örtmüştüm ilk (dur kardeşim hemen heyecanlanma, aile baskısıyla örtünmek değil tam olarak onu demiyorum). Her aile çocuğuna iyiyi, doğruyu ve de bildiği güzeli öğretir. Bu kimi aile için dinin buyrukları, kimi aile için kültürel birikim, kimi aile için sosyalist idealler oluyor (bunu isterseniz ayrıca çocuk-aile ilişkisi üzerine tartışalım ama sadece din üzerinden ve şuan bu konuda değil).
Ortaokul hayatı boyunca, okul kapısına kadar başörtülü ve okulda başörtüsüz olmak üzere zorlu bir süreç yaşadım. Bu ikiliğin getirdiği bir kimlik karmaşası yaşadım. Okul arkadaşlarımın çoğundan ve hocalarımdan başörtülü olduğum okul dışı alanda itinayla kaçtım. Çünkü bu ikiliği kendim dahi kabullenemezken başkalarına açıklaması zor ve o yaş için ağır bir durumdu. Lise için hayaller kuramıyordum, çünkü aynı ikilemi ve psikolojik dezavantajlarını hissetmeye devam etmek istemiyordum.
Liseyi açık öğretimden kendi gayretimle okudum ve o sırada islami ilimler de öğrendim. Lise çağımda pardesü giydim, pardesü giyerken bisiklet sürdüğüm için aydın-cahil kişilerce çokça taciz de edildim. 17 yaşında Ak Parti iktidarda iken Urfa’dan Ankara’ya “başörtüsüne özgürlük” için yürüyen müslümanların olduğu gruba katıldım. Yolculuk 13 gün sürdü ve bu yolculuğun farklı duraklarında kadınların yanlarında mahremi olmadan yolculuk yapması tartışıldı. Ankara’da binlerce insanın katıldığı bir mitingle de nihayetine erdi bu yürüyüş ama sorun o yıllarda çözülmedi.
18-19 yaşlarında peçe takarak yüzümü de örtmeye başladım. Varlığının kamusal alandan dışlanması daha radikal bir yaşamı seçmene de olanak sağlıyor. Avrupa İslam Üniversitesi diye bir okulun açıldığını ve başörtülü olarak okunabildiğini öğrendiğimde ailemin de desteği ile İstanbul’daki bu okula geldim. Okula benimle aynı senede 800 kız öğrenci kayıt yaptırmıştı, elbette hepimiz okulun diplomasının Türkiye’de bir geçerliliğinin/denkliğinin olmadığını biliyorduk. Bu kız öğrencilerin büyük bir bölümü bu okulda okumak için 4 yıl boyunca ücret ödedi. Okula başladığımda peçeli olduğum için okulun rektörü tarafından 2 kez sınıftan kovuldum. İstanbul’da peçeyle yaşamanın zorluğu da eklenince peçemi çıkarttım ve öyle devam ettim.
Evet İstanbul taşra gibi değildi, her görüşten ve her türden insanla karşılaşmak mümkündü. Kimi kemalist amca otobüs durağında beklerken matematik işlemi soruyor, kimi yolda yürürken örtünden dolayı sözle taciz edebiliyordu. Hikayeler katlandıkça katlanıyordu, bazen bir kadın eyleminde, bazen emekçilerle dayanışmak için gittiğiniz tersanede, bazen de özgürlük için mücadele verenlerin tepkileriyle…
İş bulmak için gittiğiniz İslamcı dernekler de denkliği olmayan okulunuzu beğenmiyor, bilginize değil resmi belgenize bakarak “kutsal başörtüsü mücadelesi”ne de sıfır değer atfediyordu.
(Daha fazla uzatmadan) Tüm bunları neden anlatıyorum? kısmına gelirsek; Ak Parti iktidara geldi ve parça parça özgürlüklerle başörtüsü sorununu ortadan kaldırdı diye tüm bu yaşadıklarımızı unutmamız mümkün mü? Mağduriyet edebiyatı yapmamamız söylendiğinde hak verip yaşamaya devam etmemiz gerçekçi geliyor mu size? Bir çoğumuzun hayatı bu kırıklıkların, bu kırılmaların üzerine kurulmuş iken bir çırpıda iktidar yanlıları ve muhalifler artık istemiyor diye zihnimizde ve kalbimizde yer etmiş tüm anıları, hayatımızın parçalarını saklamalı mıyız? Hayır, biz bu zorlukları yaşayan nesilden kadınlar olarak bunları konuşmaya ve doğru şekilde anlatmaya devam edeceğiz ve bunu kimseye minnet etmeden yapacağız. Bunu tüm başörtülüler adına söyleyemem aslında, çünkü başörtülüler diye homojen bir grup yok (muhalifler bunu hala anlamasa da).
Kamusal alanda başörtüsü sorunu çözüldü ama asla normalleşmedi bu durum. Ne muhalifler için, ne de iktidar yanlıları için? Bir kadın sokakta darp edilse, bu konu başörtülü olup-olmadığı üzerinden tartışıldı. Bir kadın parkta taciz edilse, başörtülü müydü? şortlu muydu? diye bakıldı. Bir kadın çıkıp iktidarı ya da muhalefeti övdüğü/eleştirdiği zaman onun ne giydiği üzerinden konuşuldu. Bir kadın apartmanı çevresindeki kedi kabını devirse konuşulan yine “utanmadan” taktığını örtüsü oluyor. Bunda en büyük katkı başörtüsünü “bacılar” üzerinden sahiplenen Ak Parti iktidarının. İkinci dereceden katkıyı da başörtülüleri “bacılık” üzerinden mahkum eden muhalefet sağladı.
Ama tüm bu savaştan yorulmadık mı?
Bugün 30 yaşına gelmiş bir kadın olarak bir senelik karar aşamasından sonra başörtümü çıkarttım.
Başörtüsünü çıkaran kadınlar, başörtülü kadınlar tarafından (ben dahil) birçok eleştiriye maruz kaldılar. Başörtülüler olarak başörtüsünü çıkaranlar mücadelemizi zayıflatıyor diye düşündük. Başörtüsüne özgürlük mücadelesinin içinden, ardından başlarını örtmek istemeyen kadınların özgürlük mücadelesi gelebilir miydi? Büşra Cebeci’nin yazı dizisi sonrası mevzu daha görünür bir mecrada tartışılmaya başlandı. Başörtüsünü zorla takanların çıkarmasını ya da kendi isteğiyle takıp sonradan vazgeçmesini özgürlük mücadelesi olarak görmesini yadırgadık. (Bunun bir sebebi elbette başörtülülerin zorla örttürüldüğü düşüncesinin kendilerine çokça söylenmesinden ve iradelerinin yok sayılmasından sebeptir.) Başörtüsü için bu kadar mücadele verdikten sonra ona artık insanın kendisi de farklı bir değer atfediyor. Uğruna bedel ödediğin “mücadele”yi sahiplenmek ve o sahiplik ile konuşmak da kaçınılmaz oluyor. İnsanın önce, bu veya şu mücadeleyi “sahip”lik üzerinden içselleştirmesi ve iktidar olmasına dair kendini sorgulaması, daima sorgulaması, var olanı doğrudan görmeye ve kabul etmeye daha çok yaklaştırır sanıyorum.
2014 yılında Reçel blog’da yayınlanmış bir yazımda başörtüsünün temsiliyeti-simgeliği üzerine bir sorgulama hatta isyan etme hali vardı. “İki yandan çekiştirilirken nasıl da hiç yırtılmadan kalabiliyordu?” diye sormuştum. Üzerinden çok yıllar geçmeden temsiliyet ve simge olmanın dayanılmaz ağırlığı benim ve benim gibiler için başka bir kırılmaya sebep oldu. Başörtüsünü çıkaran tüm kadınların aynı sebepten muzdarip olduğu iddiasında bulunmadan ama baskın bir kırılmadan bahsediyorum. Bu öyle bir kırılma hali ki bir çoğumuz ailesiyle/çevresiyle büyük sorunlar yaşıyor, evlatlıktan reddediliyor yine de kararında sebat ediyor. Başörtüsünü çıkaran ve çıkarmayı düşünen birçok kadın arkadaşım artık “görünür olmak” istemediğini dile getiriyor. (Türkiye’de bir kadın olarak giyinişimiz üzerinden ne kadar görünmez olmayı başarabilirsek artık.)
Ak Parti iktidarının ve muhafazakarların eliyle dinin ülkedeki belirleyiciliği arttıkça dindar ailelerin çocukları dinden veya dini görünümden uzaklaşma yolunu seçiyor. Özellikle seçmece, iki yüzlüce işleyen bir din anlayışı, dindar ailelerin sorgulayan gençleri tarafından kabul edilemez hale geliyor. Yalnızca güçlüyü koruyan, hırsızlığın, yolsuzluğun müslümanlarca yapıldıkça kabul edilebilir olduğu, zulmün müslüman olmayanlara/görünmeyenlere yöneldiğinde lanetlenmediği, hilenin hurdanın “ümmet” lehine işlediği zamanlarda görülmediği, inançlı hükümet anlaşmalar yaptığı zaman İsrail’in lanetlenmediği, dince yasaklansa dahi güç devşirmek için ırkçılığın sahiplenildiği, işkencenin, ölümün arzu edildiği bir dönemde en can alıcı mesele yine şu bizim başörtüsü mevzusu oluyor ya insanın aklını, dinini koruması bir mucize gibi geliyor.
Bizim başörtüsü mevzusu daha ne kadar tartışılmaya ve toplumdaki nefretin veya sevginin nesnesi olmaya devam edecek, sanıyorum hiçbirimizin buna dair bir öngörüsü yok.
Selam Nebiye. İşin özeti, muhafazakar iktidarın yanlis temsiliyetine kızıp örtuden vazgecmen olmuş diyebilir miyiz? Ve insanların sürekli başörtüsü üzerinden konuşur olması (en görünür şeylerden olduğu için) seni ve birçok insanı zorladığı icin. Elbette detayda başka şeyler de vardır ama doğru mu anladım?
Eğer öyleyse, namazı bu kadar insanlar konuşsa elestirse (eğer namaz kılıyordu) namaz devam edecek misin? Kararın hayırlı olsun. Güzel hayatlara.
Abc
Sizin sorunuz üzerinden devam edersek acaba en başta da mücadele ruhu sebebiyle mi örtmeye karar verdiniz diye sorulabilir …
Nebiye Hanım. Illa ki sebepleriniz vardır. Düşünen bi insan olduğunuzu biliyorum. Size saygı duyuyorum. Sizi uzaktan bilen bi insan olarak üzüldüm. Bu zamanlarda başka arkadaşlarda da benzer şeyler gördüm. Ben üniversite yıllarında başörtü takma kararı almıştım ve sizi güzel bi örnek olarak görüyordum. Fotoğrafınızı emekadalette şimdi görünce içim cız etti ve bu yazınızı buldum. Cevrede ne olursa olsun başörtüyü başka sebeplerle taktığımız için sebat etmek gerekmez miydi? Siyasi dini ekonomik durum ne olursa olsun daha temel sebeplerimiz olmamalı miydi? Ciddi bir mücadele verdiğinizi görüyorum en başından beri. Ama şimdi muhatabımız değişince muhataba göre mi biz de kendimizi tekrar konumlandirmali idik? Akp ve yeni burjuva gerçekten sorunlu. Ama Kemalist hukumranliga karşı daha çok örtülü Akpye karşı daha açık mi olmalıyız? Inanın eleştirmek için değil bir kardeşimin benzer sorunları soruları yaşayan kardeşimin durumuna içtenlikle merhametle yaklaşıyorum. Üzüldüm. Allah hepimize hidayet versin. Sorgumuz Allah’a ait. Sizi sorgulamak değil niyetim. Sadece içten bi sızı yaşadım. En doğrusunu Allah bilir. Yolculuğumuz devam ediyor. Allah hepimizin sonunu hayretsin.. Size hayır dualar ederim
başörtüsü bir şablon ve bir temsil evet; ve o yüzdendir ki siz aslında başörtünüzü çıkarmamışsınız. zira hala akp ya da islamcı paradigma üzerinden tanımladığınız bir dünya var. başörtüsü serüveninizi dahi bu siyasal süreç üzerinden tanımlıyorsunuz. sizin için bilemem ama çoğu başörtülü için siyasal muhalefet temsili kalmadığından bilinçdışı olarak başörtüyü terk etme eğiliminin yaygınlığı da buradan ileri geliyor.
başörtüsünün humanist değerlerle çeliştiği, akp olmasa dahi ideolojik bir temsil olduğu fikrini asla öğrenemeyeceksiniz. ki, sola bakış açınız da (burada sadece bu şahsı kastetmiyorum, örn: sol islami söylem) bu anlamda hatalı. şekil temsil vesaire değil, dünyaya dini değil, humanist gözle bakabildiğiniz zaman gerçek özgürleşmeyi gerçekleştirebileceksiniz. o yüzdendir ki, islami kapitalizm de islami sol da ve yapmaya çalıştığınız islami feminizm de her ne ise onun islamisi hiçbir zaman tutmayacaktır. yine baştaki önermeme dönecek olursam, başınızın şekli değil, içi değişmeli. başörtüsünden dolayı daralan görüş açınızın genişlediği gibi umarım vizyonunuz da genişler.
Bu yazıları yazarken benim gibi Allah rızası için bir çok bedel ödeyerek sevgisinden vazgeçmeyen örtülü hanımları da unutmayın emi?