Soma Faciası Üzerine Neyi Tartışıyoruz?
Soma faciasından sonra basında birçok kişi kapitalizmi tartışmaya başladı. Bu arada “merhametsiz kapitalizm”, “vahşi kapitalizm”, “AKP kapitalizmi”, “eş-dost kapitalizmi” ve “aydınlanmış kapitalizm” gibi kapitalizm çeşitleri ortaya atıldı.
Soma faciasının özüne bakalım.
Kâr güdüsüyle çalışan sermayedar, maliyet kısmak ister, ve bu sebeple işçisinin güvenliğini tehlikeye atar. Sermayedar işçisinin güvenliğini tehlikeye atmak istemeyip maliyeti artıran tedbir alırsa, aynı şeyi yapmayan rakipleri bu sermayedarı piyasadan silebilir.
Şayet devlet bir sektörde tüm işverenleri iş yerinde işçinin sağlığını korumayı mevzuatla zorunlu kılmaya harekete geçse, sektörde çalışan sermayedarlar buna karşı çıkar ve engeller. Gerekçe olarak, başka ülkelerdeki rakiplerinin üretim maliyetlerini gösterirler.
Devlet, ülkede işçilerin çalışma şartlarını ve ücretlerini başka ülkelerdeki üretim maliyetlerinin baskısından biraz olsun korumak için dış ticareti kısmaya niyetlense, buna hem bizim sermayedarlar, hem başka ülkelerde sermayedarlar, hem de yabancı devletler karşı çıkar. Hatta yabancı devletler bizim devletin ticareti kısıtlama politikasını önlemek için hükumeti devirmeye, rejimi değiştirmeye girişir.
Neticede, devleti sermayedarları işçinin sağlığını mümkün mertebe korumaya zorlaması, ancak ve ancak işçilerin sınıf olarak düzeni tehdit etmesine bağlıdır. Ancak sermayedar sınıf için düzeni korumak hayat memat meselesi hâline geldiğinde, kâr marjlarından fedakârlık ederek işçilerin ihtiyaçlarını karşılamaya rıza gösterir; bu yönde düzenlemeleri sineye çeker.
Nitekim Avrupa’da ve ABD’de işçilerin sağlığının iş yerlerinde daha iyi korunmasının sebebi, geçmişte bu ülkelerde işçi sınıfının alternatif bir toplumsal projeyle düzeni tehdit ettiğinden veya tehdit etme potansiyeli olduğundandı. Ayrıca iki asırdır o ülkelerde sermayedar sınıfın bizim gibi ülkelerle ticaretten elde ettikleri kazançlardan kendi işçilerinin taleplerini karşılayabilmesindendir. Zengin ülkelerde işçilerin çalışma şartları fakir ülkelerdekinden daha iyi ise bu, farklı ülkelerde sermayedar davranışları ve güdüleri farklı olduğundan değildir.
Soma’da işçilerin maden ocağındaki tedbirsizliği ve tehlikeleri bile bile orada çalışmalarının başlıca sebepleri, bölgede tarım yapmanın zorlaşması ve işsizliktir.
Tarımın gerilemesinde bir etken devletin ithalat politikasıdır. İthalat politikası, devletin tarımsal üretimi dünya fiyatları ile değerlendirmesine dayanmaktadır. Çünkü mevcut düzende toplumsal ve insanî neticesi ne olursa olsun, üretim maliyetlerini azaltmak makbuldür. Bu da kârı ençoklaştırma mantığının devletin iktisat politikasına yansımasıdır.
Soma’da işçileri kaderine razı eden işsizliğin sebebine gelince: ülkemizde çalışmak isteyen on kişiden birinin bir türlü kendisinden kâr sağlayacak bir patron bulamamasındandır. Bir işçi iş için müracaat ettiğinde patron ona ayda ancak 500 TLlik üretim yaptırabileceğini tahmin ederse işe almaz. Patron ona ancak ayda 700 TLlik üretim yaptırabileceğini tahmin ettiğinde de işe almaz. Bu işçi, kendisine asgarî ücret artı hatırlı bir kâr marjı değerinde üretim yaptırabileceğini kestiren bir patron bulamadıkça işsiz kalacaktır. İşsiz işçi ya ailesinin desteği ile, ya hayır kurumlarının desteği ile karnını doyuracak; o da yoksa dilenerek veya hırsızlık yaparak geçinecektir.
Oysa devletin işsiz bir kişiye herhangi bir iş yerinde herhangi bir faydalı iş verip toplumsal hâsıladan asgarî insanî bir pay (ücret) ödemesi, hem toplum için, hem o kişi için, hem de ailesi açısından, işsiz kalmasına kıyasla tercih edilebilir. Uç bir örnek vereyim: kişiye verilen görev sokakta engellilerin cadde geçmesine yardım etmek olabilir. Bu işin parasal değeri olmadığı için, toplumsal faydası yok mudur? İşin parasal değeri olmayınca, toplum için değeri olmadığı iddia edilebilir mi?
Soma’daki facia ile mevcut düzen arasındaki bağlantılar gayet basittir. Soma türü faciaları ciddiye alıp almadığımız, şu sorulara verilen cevaplarda ortaya çıkar.
İşçilerin insanca şartlarda istihdamı sermayedarların egemenliğinde mümkün müdür, değil midir?
Ülkemizde üretim maliyetlerini, çalışma şartlarını ve gelir bölüşümünü başka toplumların rekabet baskısından kurtarmak için ithalatı kısıtlamaya razı mıyız değil miyiz?
Kamu kesiminde işsizliği ortadan kaldıran istihdam politikasına taraftar mıyız değil miyiz?
Maden ocaklarında ve binlerce iş yerinde kötü şartlarda çalışmaya mahkum olan işçilerin kaderi, toplumun bu sorular karşısındaki tutumuna bağlıdır.
Kâr güdüsü ile işlemeyen kamu işletmelerinde iş yeri kazası olmaz mı? Elbette olur. Kamu işletmelerinde kazalar olsa olsa sorumsuz davranışlardan, adamsendecilikten kaynaklanır. Bu yanlış tutumları düzeltmek, sermayedar sınıfı sermaye biriktirme hırsından vazgeçirmekten çok daha kolaydır. Kamu yönetiminde denetleme, ceza, taltif, teşvik ile kamu görevlileri doğru davranmaya sevk edilebilir.
İşin esası mevcut düzenin değer, maliyet, toplumsal yarar kavramlarını sorgulamaktır. Soyut olarak kapitalizmi telin etmenin yararı yoktur; kapitalizmi çeşitlere ayırmak da gerçekçi değildir.
elinize sağlık cem hoca, tertemiz net…
Soma üzerinden nefis bir özet olmuş, benim biraz çözüm meselesinde kafam karışık çünkü devlet denilen mekanizma çok iyi niyetlerle yola çıksa bile eninde sonunda yozlaşıyor ve zulmün merkezi haline geliyor, sivil toplumu ekonomik hayatın merkezine oturtacak çözümler gerekiyor, planlayan, üreten ve tüketen ihtiyaç sahibi yani halk olursa işte orada adalet işlemeye başlar gibi geliyor bana
Hocam elinize sağlık.
Bu analiz kısmında hala yeniden yeniden bunları tekrarlamak zorunda kalıyoruz, kapitalizmin ciddi bir mesele olduğunu, yapısal sınırları olduğunu vs.. yani. Fakat çözüm noktasında kavram tartışmalarını aşan bir noktaya gelmek gerekiyor. Sonuçta bu işleri yürütecek bir düzeni gerekli, fakat bu düzeneğin şekli nasıl olursa zulmün yeniden üretilmesi engellenir? Federatif, özyönetime açık bir yapıyı tartışmak gerektiği çok açık gibi sanki.