Siyasal Maneviyat

5 Responses

  1. alp dedi ki:

    kardeş gece gece gaza geldim. fasıla’nın hatırlattığı meşhur şiire bağlanmadan edemiyorum. özkan kardeşim sağolsun beni “irancı” yaptı ayıptır söylemesi. romantizme ve ümmetçiliğe her zamankinden çok ihtiyacımız olan şu günlerde eser miktar irancılık iyidir.

    http://www.emekveadalet.org/arsivler/8518
    http://www.emekveadalet.org/arsivler/10717

    bir taş at.
    bir taş daha at.
    bir şiir ateşle.
    bir yumruk yükselt.
    sesini yükselt.
    bir çocuk yetiştir.
    duvara bir slogan yaz.
    şehitleri an.
    bir hayal kur.
    tarihine sahip çık.
    sokaklara sahip çık.
    bir slogan at.
    bir tohum ek.
    bir ateş yak.
    terle.
    bir yara sar.
    bir dosta sevgi göster.
    hakikati söyle.
    arkanı kolla.
    gökyüzüne bak.
    iz bırakma.
    aklını kullan.
    işçilerden öğren.
    bir yoldaşa öğret.
    bir hücreyi ziyaret et.
    bir savaş esiri kurtar.

    malcolm reis

    şurayı anlamadım yalnız talha, tam olarak nedir modern muhayyilenin ürünü olabilecek olan?

    “Bununla beraber, o kapının biz iman ettikçe, siz isterseniz modern bir muhayyilenin ürünü deyin, var olduğunu hatırlatıyor.”

    buradan hareketle şuraya açılayım: özkanla olan muhabbetlerde de itiraz etmiştin, “modern-geleneksel” ikilemine. ben ama senin “liberal demokrasi” dediğinden moderniteyi anlıyorum zaten. bence ikisi hemen hemen aynı şeyler. modern/liberal demokrasinin ötesinde başka türlü bir şey düşünmek için de modern öncesi gelenek tek ve asıl kaynak olmasa da önemli bir kaynak ve dahası “yepyeni ve bambaşka bir şey” yerine “gelenek” demek stratejik olarak da çok daha işlevsel ve güven verici.

    özkan tam buradan mı kuruyordu, emin değilim, ama ben buradan kurma taraftarıyım ki özkan da aşağı yukarı bu saiklerle düşünüyordur. bu vesileyle o tartışmayı da hatırlatmış olayım ki zaten sen biraz da oraya konuşmuşsun diye.

    şu cümle de çok havalı olmuş, on numara

    “[şiizm] Toplumsal rahatsızlığın ve yetinmeyişin ifadesi değildir yalnızca, dinle siyasetin kesiştiği yerde gayretin kaynağıdır.”

    son olarak niye şia değil de şiizm dediğini merak ettim bir de biraz “modern” geldi ister istemez -izm eki.

    eline sağlık abi hoş olmuş. iran üzerine ne kadar düşünsek az.

  2. mehmet talha dedi ki:

    Eyvallah, bu şiirin hafif şehir efsanesi havası var ama Allah her türlü gani gani rahmet eylesin Hacı Malcolm’a, gelenek bir referans noktası alınabilir, 88’de bir Defter sayısında Nabi Avcı solcularla yerliliği tartışıp “neden geleneğe yaslanıyoruz” sorusuna cevap arıyor ama orda, burda da modernin karşıtı gibi almak zorunda değiliz, bu ikilikleri doğuran da, islamcı arayış da modern sonuçta, iran için devrimin/mücadelenin modern araçlarla yayılmasını örnek gösteriyorlar ama o değil yalnızca, “modernizmden önce” dediğimiz nedir o bile belli değil, evvela aydınlanma falansa, insanın özneliği tanrıdan devralmış gibi yapması ve fransız devriminden sonra kendi kaderini yüklenmesiyse basit ifadeyle, alası iran devriminde ve şii hakikatinde. şiizm demem bunun inançtan ibaret olmayıp en az yüzyıldır oluşturulan, inşa edilen bir kültür olması aynı zamanda…

  3. mustafa emin dedi ki:

    memlekette islamcılık, geleneğin, bilhassa tasavvufi cemaatlerin politik tutumlarından mütevellit bu ekollere karşı hep alerjik oldu, gayet tabii bir şekilde. bunnu getirisi ise islamcılığın, devrimciliğin nihayetinde iman bahsinde hep zayıf kalmasını doğurdu. burda imanı biraz da bir tür devrimci coşku, insanın kanını kaynatan, amel etmeye ikna eden bir hissiyat, teessür olarak anlamak lazım. ne var ki hareketin geldiği noktada revizyonizmin reformizmin ve total tasfiyenin boyutu gösteriyor ki biz bu davaya pek inanmamışız. ama gelenek yalan dolan da olsa sürüyor. işte burada talha’nın siyasal maneviyat, benim devrimci metafizik dediğim şeyi bir daha düşünmemiz şart. illede gidip bir dergaha bağlanmak, mürşide intisap etmek meselesi değil. çok başka türlü bir manevi beslenme yolumuz da olabilir. belki çok daha gündelik, enformel bir beslenme. fakat nihayetinde marksizmin hiç bir zaman metafizikten kopmadığı, aksine onu sürekli yeniden inşa ettiği hakikatini bir tarafa koyarsak, bizim için de hak ve adalet mücadelesi bir şekilde bir metafizikten beslenmek zorunda. mesela bu maneviyatin tahrik eden bir biçiminin olmasıdır. foucault üzerinden islam inqilabı okumak bence bu açıdan çok verimli birşey. bence islamcı literatürde kutub yerine şeriati okumanın faydası da buradadır. şeriati öze ve iç muhasebeye ciddi yönelimi olan, bunu mesele eden bir abimiz nihayetinde ve bu manada metinleri çok daha vurucudur kutub’a nazaran. hülasa devrimci metafizik şart.

  4. mehmet talha dedi ki:

    halil ibrahim yenigün’ün deyişiyle kimsenin metafizik temellendirmeden ya da mitostan arî olmadığı bir ortamda kendi ontolojine sahip çıkacaksan, bunun kimlik ve postür taslamalarla olmayacağını anlamak gerekiyor. insanların bu uğurda bedenlerini taramalı tüfeklerin önüne bıraktıklarını hatırlayalım ki bu işin öyle 140 karakterde ya da gazete köşelerinde fetva vermekle olmayacağını anlayalım.

    beslencek yerleri aramak, bizi Allah’a yaklaştıracak işlerin peşinden koşmak, bu umutla koşturmak gerek, evet, her seferinde sonuç aynı olsa da hayal kırıklığına uğramamayı öğreneceğiz, çünkü bir “I have a dream” anlatısı değil içinde atıldığımız, bu dünyada yerimizi kazımak zorundayız ki “köşe kapmak” umrumuzda olmasın, gök kubbede hoş bir sada sevdasına düşmeden, başkaları’yla yüz yüze, düşene el vermekten öte, onun düşmesine izin vermeden…

  5. mehmet talha dedi ki:

    ali şeriati bu yüzden de önemli:

    “şeriati kesinlikle pozitivist bir sosyal bilimci değildi. gerçekten o, hakikat yerine gerçekliği ikame etmekten en sorumlu doktrin olarak gördüğü “bilimperestliği” eleştirdi. o antropolojiye bilimsel ön kapısından değil, felsefi arka kapısından yaklaştı ve mitolojinin tarihi olduğu gibi temsil etmesi, oysa tarihin başkalarınca yapılan gerçeklikleri kapsaması sebebiyle tarihe karşı mitolojiyi tercih ettiğini itiraf etti. şeriati’nin metafiziğe doğru çekişi, insanların iki soyut görüş arasındaki aralığı kapatmaya yardım etme büyük arzusu olarak anlaşılmalıdır: garp felsefesinin homo economicusu (iktisadi insan) ve şark felsefesinin homo symbolicusu (sembolik insan).” [mehrzad borojoerdi, iran entelektüelleri ve batı, yöneliş yayınları, 2001]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir