Şehir’in Orhanları
Reçel Blog’un Orhan’ı, ölmedi, kıtalar dolaşıyor. Şehir Üniversitesi’nin ataerkiyi bir övünç kaynağı olarak gören Müslüman erkekleri, Orhan örnekliğini benimser ve yola koyulurlar. Hepsinin ortak noktası iktidarlarını her alanda hakim kılma çabaları ve bunu pratiğe dökerken hadlerini epeyce aşmaları. Kibir ve cehalet gibi hasletlerin vücut bulmuş örnekleri de bu hadsizliğin temsilcileridir. Birbirlerine veyahut tanımadıkları birine gösterdikleri saygılı tavırları -saygıdan ziyade insan gibi bir muameleyi- bir kadına reva görmemeleri, kadınların hakları ve hayatları üzerinde tasarrufları olduğuna inanmaktan ileri geliyor ki, bu da güç şovuna meftun erkekliği açık ve seçik bir şekilde gösteriyor. Bu türün sosyal etkileşimleri kendilerine yetiyor, yabancı biriyle karşılaşmak konforlarını bozduğundan, ellerinden geldiğince çeşitliliğin karşısında durmaya gayret ediyorlar. E tabi dünyada yaşıyorlar, dışarı çıktıklarında bir karşılaşma ister istemez yaşanıyor, bu zamanlarda ise bizim konformist beyinlilerimiz bocalayıp kalıyorlar.
Yerel hikayemize ortadan başlayacağım, en taze haberden. Lokasyonumuz İstanbul Şehir Üniversitesi yeni kampüsünün öğrenci merkezi binası. Binada bir adet büyük mescid var ve bu büyük mescid tıpkı camilerde olduğu gibi içinde bir kadın kısmı da içeriyor. Fakat kadın öğrencilerin çoğu bunun farkında değil ve namaz kılmak için çok uzaktaki başka binaları tercih etmek durumunda kalıyorlar. Mescidin farkında olan bazı kadın öğrenciler ise mescidden herkes faydalanabilsin diye amme hizmetidir diyerek “erkek mescidi” ibaresinin hemen altına “ve kadın” diye ekliyorlar. Bu durumdan rahatsız olanlar ise durmuyor ve erkeklikleriyle konuşuyorlar;
Bugüne kadar ahlak ve zekadan yoksun çok anti-feminist eylem görmüştük. Bu yapılansa yalnızca feminizmle mücadele değil, kadınlığa açılmış bir savaş. Hiyerarşik bir üstünlük varsayıldığından, kadınlara bu zindan hayatını yaşatmakta hiçbir beis görmüyorlar. Alaycı tweetleriyle de kendi ideolojik bagajlarının ne denli tutarsız olduğunu örtbas etmeye çalışıyorlar.
Eril zihniyetini pratiğe dökmekten çekinmeyen adamımız, kadınların “mescid” ibaresinin altında kendi varoluşlarını işaret etmesini yediremiyor ve bunu “feminen duyguları ifşa etmek” diye komik bir ifadeyle nitelendiriyor. Feminen duyguların ifşa edilebilirliğini erkekler belirleyemez. Bu belirlemeyi, erkekliğini bir övünç kaynağı sanan zihniyet yaptığında gülünç olur; çünkü bu erkek kendi cinsiyetini ifşa etmekten hiç sakınmamış üstelik bunu yaparken de bir güç hiyerarşisi kurup, erkeği kadından üstün addetmiştir. Kadınlar kendi varlıklarını ortaya koyacaklar ve bunu erkeklerden farklı olarak hiyerarşik bir güç yapısı inşa etmeksizin yapacaklar.
Adamımız, Allah’ın her insana olduğu gibi kendisine de vermiş olduğu cinsiyet özelliğini övünç kaynağı olarak görüyor çünkü kendi gayretiyle edinmesi gereken ahlak, şahsiyet özelliklerini edinememiş birisi. Kendi çabasıyla elde etmemiş olduğu erkeklik cinsiyetini, toplumda da böyle gördüğünden, üst bir özellik zannediyor ve bunu yeniden üretmekten keyif alıyor. Üstünlüğün canhıraş mü’mini, bu sözcükleri yazarken ikinci defa düşünmüyor bile.
Bir tanesi de psikolojik bir analiz kasıyor, velev ki haklı bir iddia, bu travmayı yaşatan toplumun üreticilerini, kadınların travmalarına sebep tacizi, tecavüzü, şiddeti ve aşağılamanın binbir türünü icra eden erkekliği sorgulamak aklına bile gelmiyor.
İşbu iktidar muhterisleri, kendi içlerinde hiç farklılık göstermiyorlar, tipik birkaç özellik ve davranış biçimiyle ayırt edici oluyorlar zaten. Yaptıkları eylem eleştirildiğinde bir başka güç ile korkutma/ bastırma arayışına giriyorlar. Kadınların hayatları üzerinde hak iddiasına cüret edebilmelerinin arkasında, kendi güçlerini körükleyen bir başka otorite olduğunu itiraf etmiş oluyorlar.
Katliamların, büyük kötülüklerin, savaşın, yıkımların failleri Kur’an’da nitelendiği şekliyle cahil ve zalim olan insanlardır. Insandaki potansiyel kötülüğün açığa çıkması ufacık bir kıvılcıma bakar ve yayılması an meselesidir. Şehir Üniversitesi özelinde Twitter aracılığıyla yapılan “anti- feminist” eylem, ufak bir kıvılcımın nasıl yangına evrilebileceğine örneklik teşkil ediyor. Bu eylemi yapanların ülke ve dünya gündeminden haberleri olmamalı ki(!) böyle organize bir kötülüğe kapı aralamak istesinler. Bu kişilere, memlekette de dünyada da erkek arkadaşları, eski eşleri, veya yabancı erkekler tarafından tacize, tecavüze uğrayan ve canice öldürülen kadınları hatırlatalım. Ülke özelinde, bu kadınların davaları görülürken yapılan adaletsizlikleri hatırlatalım. Eşlerini evlatlarının önünde canice katleden erkeklerin iyi hal indirimi ile azaltılan cezalarını veya cezasız bırakıldıklarını hatırlatalım. Ucuz iş gücü görülen kadınların işyerlerinde patronlarından alamadıkları maaşlarını haykıralım. Bu kadınların fabrikalarda, erkeklerden gördükleri cinsel tacizi, aşağılanmayı ve cinsiyetçi hakaretleri çarpalım yüzlerine. Haykıralım ki nasıl bir iğrençliği madalya olarak taşıdıklarını bilsinler. Bilmeyenler bilsin, ancak eylemin bir halk hareketine dönüşmesi (!) övünelecek bir şey olarak sunulduğuna göre, bilinçli bir kötülük üretildiğini görüyoruz. Hatırlattıklarımızdan yola çıkarak kendi gündemimize gelelim. Böyle bir toplumsal zihniyetin üniversiteye tezahürü elbette çok farklı düşünülemez. Bu organizasyonun temel mesajı şudur; “Ellbetteki kadınlar bir şekilde bir yerlerden erkeklere alan açmalıdır. Nasıl mı? Kendi alanlarından fedakarlık ederek. Kadınlar madem ki okula geliyor, öyleyse çok görünür olmayarak, ibadethanede bulunmayarak, varoluşlarını o kadar da hissettirmeyerek gelmeliler.” Bu protestonun bugün her ne kadar geçerliliği olmasa da, Tweet’in beğeni sayısından ve sonrasında atılan pek çok Tweet’ten anlaşılacağı üzere çok fazla şakşakçısı var ve saniyeler içerisinde bu sayıya ulaştı, ulaşabiliyor. Ancak kadınlar durmayacak; iktidar hırslarıyla kadınları yenemediler, yenemeyecekler. “İrfan dedikleri o erkekliği kazıya kazıya yok edeceğiz, onlar da bunu kabul edecekler.”
Gazete ve TV’lerde kadına şiddet görmekten midesi bulanmış bir erkek olarak, böyle bir olayın üniversitede ve üstelik Allah’ın evinde meydana geldiğini öğrenmek, artık bu ülke ile ilgili tüm umutlarımı hepten tüketti. Böylesi durumlar nasıl yorumlanır, ne denir bilemiyorum. Böyle bir olaya cinsiyet üzerinden tepki göstermekte doğru olmaz diye düşünüyorum. Böyle durumlara, erkek olarak değil de, insan olarak karşı çıkmak istiyorum, aksi halde “erkek” olmanın başlı başına bir ayrıcalık, kişiyi diğer cinsten üstün hale getiren bir özellik olduğu kabulünü destekleyen veya kanıksayan bir tavra düşme tehlikesi var. Bu tavır ve düşünce Allah’ın ayetlerini inkar etmek olur. “erkek adam”, “Müslüman erkek” kadınlara böyle davranmaz şeklinde bir cümle zaten yine erkeği yüceltmektedir. Belki de biraz daha insan olma bilinci, insana saygı üzerinden gidersek daha mantıklı olur. Allah’ın gönderdiği ayetler bu insanlara zerre etki etmemiş ki böyle küstah davranabilmişler. Bu İnsanlara, insana insan olduğu için saygı göstermeyi öğretemedikçe bugün karısını döver, okuldaki arkadaşını kız olduğu için aşağılar, yarın başkasına tecavüz eder, öbür gün sevgilisi var diye kızını keser vs. bunların hiçbiri birbirinden farklı değil. Bu adamların böyle yaparken kendilerini haklı görmelerinin en büyük sebebi “erkek” olmalarıdır zaten.
Buraya yüce Allah’ın bu konuyla ilgili bir kaç ayetini yazmak istiyorum. Hiç değilse, Allah’ın sözleri yüreğimizi biraz rahatlatır.
“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir. Yahut o çocukları erkekler, dişiler olmak üzere çift verir, dilediği kimseyi de kısır yapar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir, hakkıyla gücü yetendir. “ Yaratılışta eşit olan kadın ve erkek arasındaki üstünlük yaratılış itibariyle değil, Allah’tan sakınma (Takva) alanındadır.
“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.”
“Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir! Kendisine verilen kötü müjde (!) yüzünden halktan gizlenir. Şimdi onu, aşağılanmış olarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bak, ne kötü hüküm veriyorlar!”
Yüce Rabbimiz İslam Dinimizi karalayan, cahiliye kafalılardan, yobazlardan bizleri korusun. Dünya ve ahirette insana en büyük sıkıntı verecek olan kul hakkına girmekten, insanlara karşı hak ihlalleri gerçekleştirmekten bizleri sakındırsın.
sevgi ve selam ile
Kayhan Tanrıverir