Şaşkın mısınız?
Boğaziçi Üniversitesi İslamcı-Muhafazakar cemaatinin açmazlarına dair içerden anlamlı bir şahitlik olarak değerlendirdiğimiz ve tüm ülke sathında “mahalle”nin serencamını yansıttığını düşündüğümüz aşağıdaki yazıyı ilginize sunuyoruz. Yazı, 2017 yılı mart ayında kaleme alınmıştır.
Bu satırları kaleme almamın belli bir sebebi yok, irşat ediciliği kalmamış bir ahvalin tam göbeğinde, bıkkınlık ve kayıtsızlık arasında, kara kavruk bir lağım çukurunda yolumuzu arıyoruz. Bizde temellük eden bir hakikat yok. Sadece çabamızı ve minik bulgularımızı serimlemeye çalışıyoruz. Öğrencilik yıllarımızın fantastik mücadele mesaisi; sözleşmeli, sendikasız, güvencesiz, burslu murslu idare etmeler etrafında kuşatılmaya döndü. Fantezi biraz da gizleyendi. Öğrencilik bitince görürüz sizi diyenlerin öğrencilik ve hayati’lik arasında yaptığı ayrımı kökten reddederdik. Hayatın içkin gerilimlerinden ayrılmış (arındırılmış) bir öğrencilik arzusu da epey yaygınlaşır olduydu 2000’li yılların başlarında. Olaylara karışmayın okulunuzu okuyun öyle hizmet edersiniz (bunun devamında bir de gülenhocaefendi güzellemeli başarı öykülerine maruz kalırdık Allah affetsin, şimdi apolitizme bile çağrılmıyoruz). Hâlbuki biz öğrencilik meselesini içkin gerilimlere, sonra o gerilimleri de ilmek ilmek dokuduğumuz anti-kariyerizm’imimizle[1]https://www.facebook.com/271662346320451/photos/a.271666242986728.1073741828.271662346320451/320231394796879/?type=3&theater tekrardan öğrenciliğin sorumsuz özgürlüğüne, bağımsızlığına yakınlaştırmaya gayret ederdik. Çok fikirsel değil ancak “hayati” kararlar verirken, yıllar sonra ödeyeceğimiz bedellerin henüz yayınlanmayan fragmanlarıydı bunlar. Hala da sorumsuzca yatırımlar peşindeyiz hamd olsun. Gerçek sorumluluk bilinci (takva) etrafında helbet.
Oysa ne gam! Maişet pratiklerinin topyekûn öğrencilikler, sorumsuzluklar, belirsizlikler manzumesi haline geldiği şu yıllarda ne gam! Hayatın maişetle kuşatılmasını ve “rıza”yı tasfiye ederken başvurduğumuz işe yarar bir metafor olmasının ötesinde, içerdiği saha imkanıyla da öğrenci politikliği fevkalade anlamlı bir mesele arkadaşlar, 50 yıl öncesinden beri oluşagelen etkin gelenek bağlamında.
Son birkaç haftadır yolum düşmesi sebebiyle Boğaziçi’ne uğruyorum, ne talihtir güncel havayı teneffüs etme imkânı da buldum. Çok soğuktum. Azıcık ısındım.
İstihdam edilenler, “İslami” kariyer meraklıları, yukarıyla ilişkiyi iyi kotaranlar, sorumluluk sahibi başarılılar, iyi ortalamalı ortalama tipler (vs. vs.) aynıyla geleneklerini devam ettirmiş gözüküyorlar. Tabi kulüp varmış artık. Kadınlar ve erkekler yine ayrı ayrı istişareler edip, o tanıdık hesaplaşmama halini yeniden yeniden üretiyorlarmış. Bakanlı, danışmanlı oturumlar yaparlarmış. Mirasına rücu eden bu cemaate çok mu şaşırdık?
Esasında benzer durum bizim arkadaşlar için de vaki, hadisenin karakteri gereği “başıboş” takılanlar, adalet meseleleri üzerine sancı çeken yersiz yurtsuzlar da bir şekilde nefes almaya çalışıyorlar. Nefes almaya çalışma geleneğini geriye doğru götürmek anlamsız, bilinmez kaç 50 yıllar var bu işte, pek de bu asrın olayı sayılmaz hani. Hâsılı ne solculaşabiliyor, ne de mahallede tutunabiliyorlar. Aralarda bir yerlerde, ona da buna da yaranmadan, ne etseler bilmeden, yolun sonunu görmeksizin ve plansız yürüyorlar. Galatı meşhur haliyle öğrencilik bir yarımlık meselesi, bunlarınki de bütün bir öğrencilik hali.
Bizim kapitalist sevmeyen yoldaşların vakti evvelinde programlarını turollediği bir kulüp olarak IK’yı[2]Boğaziçi İşletme ve Ekonomi Kulübü (ağır kapitalisttir) da yanına alan “islami” kulüp, ya da tüm eklektizmiyle “islami IK”, okula
katılım bankası (101) programı getiriyormuş[3]http://www.bisak.boun.edu.tr/index.php/2017/01/25/katilim-bankaciligi-101/. Katılım bankacılığı, yani islam ekonomisi. Katılım bankalarında staj ve iş imkânı. İslami finans-kapitale Boğaziçili işgücü, Boğaziçi muhafazakâr mahallesine de maişet lazımdı zira. Hala şaşkın mısınız yoldaşlar?
Yalnız bu kulüp meselesinde hiç öngöremediğimiz idari bir çakallık da varmış meğerse. Bilseydik mescit açılması sürecindeki talep pratiğini tekeline alanları nasıl ifşa ettiysek bu teamüle de öyle müdahil olurduk. Düşünememişiz. Okul topluluklara sınıf verme olayını kaldırdık diyormuş. Bir kulübün alanına girmeyecek ve en resmi hiyerarşilerin gölgesinden geçeceksiniz. Yani kuran çalışması filan gibi dinli diyanetli işler yapacaksanız bu İslam araştırmaları isimli – dışarıdan dibine kadar oryantalizm kokan ama içinde çok İslamcı – kulübü razı edeceksiniz, ya onlarla yapacak, ya da onları üzmeden yapacaksınız. Tekçilik. İç içe geçmiş Tekçilik’ler. Sağolsunlar Boğaziçi’ni Anadolu irfanına açık hale getiren son rektör değişikliği hadisesinin ve Boğaziçi’nin daha da gerilere giden kulüp sisteminin başka boyutları da var şimdi burada girmeyeceğim.
Zamanın ruhunu iyi gören başarılı dönemdaşların ve mezun derneklerinden abilerin kulüp işinde gördükleri ekmeği ayakta alkışlamak geliyor içimden. Hani o eski anti-AKP diskurunda “taviz” diye anılan oldukça yüklü bir kelime vardı. Taviz verenler çelişkilerini açıklamakta zorlanır, yaşadıkları çapraşık ruh halini istikballeriyle ilişkisiz resmetmeye dönük muazzam hırpalanırlardı. Yaslandıkları kaynaklar muhataplarına göre değişebilirken, birçok meseleler “yapamamak, edememekle” çarçabuk meşrulaşıverirdi. Öte yandan işler değişecek, muktedirleşince adalet icra olunacak, dert filan da kalmayacaktı hani.
Tam bununla ilgili, Mehmet Pamak ve Ahmet Kalkan’ın referandum gündem filan demeden kaleme aldıkları bildiri[4]http://www.islamvehayat.com/cesitli-musluman-kesimlere-yonelik-artan-baskilar-konusunda-aciklama_d12218.html ve bildirinin zerre miktar iplenmeyişi, nemalanma yolundakilerin derdine-dermanına-yoluna-yordamına dair epey bi kafa açıyor. Soru güzel: Türkiye İslamcılığının bu büyük abilerini yeniden “herkes için özgürlük” isteyecek kadar 90’lara döndüren ney? Ne şekil bir Protestan ahlakı bu entegre olanları her daim ileriki bir kurtuluşla (adaletle) doyuran? Lütfun bu kadar bollaştığı bir çerçevede Kalkan-Pamak tipi dindarlığa 28 Şubat madunluğunu yaşatan nasıl bir tekçilik, ne biçim bir teellüh? İstikballer önerenlerle, Kuran çalışmasını BİSAK bünyesinde yapmayı salık verdirten süreç, madalyonun iki yüzü; birileri için bolluk ve bereket, ötekiler içinse nefes darlığı, birileri için güvence, ötekiler için öğrenci aylaklığı.
Geriye dönüp bakınca en çok bu “ileri görüşlülüğün” devamlılığına hayret ediyorum. Hem şahsi hem kurumsal anlamda dünya hayatını ihya peşinde olanlar peşinde olduklarıyla mükâfatlandırılıyorlar. Aksini görecek miyiz bilmem. Ama ikbal uğruna razı geldikleriyle tarumar olan nice “cemaat”ler gördü bu gözler. İleri görüşsüzlüğümüzden sebep akıbet pek de umurumda değil. Zaten her yerdeler ve çok bitici de değiller. Aralarında iyi güzel hoş arkadaşlar da var, ben şahidim. Kürt ama iyi çocuklar. Lakin mevzumuz mekanizma ve süreklilik.
Her şeyden önemlisi bu kulüpçü gençlerin kendilerini korunmuş ve güvenli hissettikleri bir mekânsal ağ var. Ortak eğilimler ve alışkanlıklar etrafında inşa edilmiş tevarüs bir yuva, barınak… Şimdilerde tekil bildiriler yazıp sahneye çıkmaya niyetlenen yuvasız, isimsiz, köksüz yahut “kökü dışarda” çocukların barınamayacağı bir yuva.
Bizim gibiler aynı.
Şaşırasım geliyor. Ama ne beklenebilirdi diyorum. Aynı dayağı yiyor, dövüle dövüle aynı şeye benzetiliyoruz. İstihdam edilemeyen, kulüp dilenmeyen, egemenlerin sözcülerine itibar etmeyen, kariyersiz, sorumsuz(!) ve başarısız(!) arkadaşlar. Allah yollarını açık, mücadelelerini daim etsin.
Kariyere Bariyer: BYVKariyerFest Eylemi: http://islamci-
Dipnotlar
↑1 | https://www.facebook.com/271662346320451/photos/a.271666242986728.1073741828.271662346320451/320231394796879/?type=3&theater |
---|---|
↑2 | Boğaziçi İşletme ve Ekonomi Kulübü (ağır kapitalisttir) |
↑3 | http://www.bisak.boun.edu.tr/index.php/2017/01/25/katilim-bankaciligi-101/ |
↑4 | http://www.islamvehayat.com/cesitli-musluman-kesimlere-yonelik-artan-baskilar-konusunda-aciklama_d12218.html |