Pironun Söylemedikleri

Yüzde 52’ye 48 bitti cumhurbaşkanlığı seçimleri. Sancılı ve sıkıntılı bir süreçti, muhalefet kanadında uzun zamandır ilk kez sahici bir kazanma umudu baş göstermişti. Ancak umutlar boşa çıktı. İktidar taraftarları eğlencelere başladı. Ben bu yazıyı dışarıdan Erdoğan seçmeninin konvoyunun sesleri gelirken yazıyorum.

Pek çok şey seçimlerin hemen ardından yazıldı. Dün akşamdan beri gerek televizyonlar gerek sosyal medya “analizler” ile dolup taşmış vaziyette. Bu yazı da bu analizlerden bir tane olacak ne yazık ki. Ancak bir farkla, bir istikamet çizmeye de çalışarak kapatmayı umuyorum bu yazıyı. Aklımda canlanan, arkadaşlarımla konuşurken farkına vardığımız birkaç noktayı işaret edip, mücadelenin nasıl devam etmesi gerektiğine dair bir yol haritası (belki kabataslak bir kroki) çıkararak noktalamaya çalışacağım.

Not: bu yazıda Piro ve altılı masanın başta Kürt siyaseti ve Emek Özgürlük İttifakıyla kur(ma)duğu ilişkiye dair bir söz söylemedim. Hızlıca yazılmış bu yazıdan ayrı, müstakil bir ilgi ve mesai gerektiriyor o konu.

Pironun Neden Kazanamadığına Dair

Seçimlerin öncesinde yazdığımız bildiride emekçilerin baharı mücadeleyle gelecek demiştik. Bu nedenle umutsuzluğa ve hüzne kapılmamalı, her insanın kuşunun kendi boynuna dolanmış olduğuna iman etmiş kimseler olarak, mücadelemizi sürdürmeliyiz. Hoş, Kemal Kılıçdaroğlu’nun (Piro) baharı dahi gelemedi ülkeye. Bu kısımda çok kısaca ve belki de biraz kabaca bunun nedenleri üzerinde duracağım.

Hatırlamak gerekiyor ki Erdoğan 2018’de de 52 almıştı. Aradan geçen 5 yılda depremler, döviz krizi, kovid pandemisi ve bir sürü başka şey yaşandı. Halk irili ufaklı tatminsizliklerle karşılaştı. Bu tatminsizliklerin yansıması beklenen sandığa ise Erdoğanlı 5 yıl daha cevabı yansıdı. Bu ne demektir, bunun üzerine düşünmek gerekiyor. 5 yıllık sefil hükümetin, beceriksizlik ve halkı sefalete sürüklemenin sonucunda Erdoğan nasıl oy kaybetmedi? Nasıl Erdoğan cephesinden Piro hanesine oy kopmadı? Bana göre bu nedenlerin en başında iki şey geliyor: medyanın gücü ve mahalleleri aşan söylemin kurulamaması.

Medya ve Erdoğan İmajı

Şunu çok açıkça ifade edeyim: bu seçimin kazananını büyük oranda medya belirledi. On televizyon kanalında on saat ve on farklı kişi benzer argümanları ileri sürerek bir tarafın neden haklı olduğunu (ve diğer tarafın terörist olduğunu) anlatıyorken diğer taraf yalnızca sosyal medyaya videolar yüklemekle iktifa etti. Ulusal kanalları hizmetinde çalıştırma gücüne dair bariz bir asimetrik fark bulunuyorken, muhalefetin alternatifler geliştirmesi gerekirdi. Bunun nasıl olacağı konusu muğlak ve üzerinde çalışılması/düşünülmesi gereken bir konu. Halihazırda devletin bütün imkanları ayakları altına serilmiş bir iktidara karşı alternatif/muhalif medyayı örgütlemek oldukça zor bir iş. Yine de yapılabilecekler vardı, yapılmadı.

Neler yapılabilirdi sorusuna en hızlı yanıt ev ziyaretleri. Gerek büyükşehirlerde gerekse diğer illerde, sokak sokak, hane hane dolaşılmalıydı. Erdoğan hanelerin içine girdi. Gerek televizyon kanallarıyla gerekse de AKP ilçe örgütlerinin (ve bundan kısmen bağımsız networklerin) aracılığıyla. Piro bu hanelerde terörist ve yalancı olarak anılırken kendi sözünü oraya iletemedi. Bu seçim en temelde bir imaj seçimiydi ve Pironun imajı iktidar tarafından oluşturulup kitlelere sunuldu. Böylece Piro’nun söylemedikleri söyletildi, söyledikleri anlatılmadı.

Medyanın seçimde bu denli etkili olduğuna dair aklında şüpheler olanlar çevresindeki özellikle orta yaşlı seçmenden duyduğu argümanlara kulak kesilsinler. Bütün bunlar, 7/24 havuz medyasındaki kanallara çıkan yorumcuların ağzından duydukları şeylerdir. Aslında bir çeşit sosyal öğrenmeye dönüştü mesele: Erdoğan seçmeni o kadar çok pro-Erdoğan içeriğe maruz kaldı ki buna inanmaya başladı. Başladı derken lafın gelişi, bu Erdoğan imajı bu seçimde kurulmuş bir imaj değil.

Medya eliyle kurulan ve sunulan iki imaj var: biri Erdoğan’ın güçlü lider imajı, diğeriyse Piro’nun kifayetsiz muhteris ve terörist imajı. Bu imajların aşılması gerekiyordu. Ancak muhalefetin seçim kampanyası bu imajları yıkmaya yönelik değildi. Hem Pironun Erdoğan’ı hiç hedef almaması (mesela Erdoğan’ın yolsuzluklarını, dış politikada kurduğu tavizkar ilişkileri ve içeride halkın parasını peşkeş çektiği sermaye gruplarını ifşa ederek) hem de yukarıda değindiğim hanelere girmeme olayı işi bu noktaya vardırdı. Hasılı, muhalefet saflarına oy geçmedi çünkü medya aracılığıyla yaratılmış imajlar yıkılamadı.

Mahalleleri Aşmak

Bir diğer mesele mahallecilik. Burada üzerinde durulması gereken 3 şey var: i) mahalleleri aşacak bir söylem kurulmadı ii) kurulduysa dahi medya başlığında izah ettiğim gibi hedef kitlesine ulaştırılmadı iii) iktidar yanlıları ise mütemadiyen bu mahalle duvarlarını tahkim etmeye devam etti.

Mahalleleri aşmaktan kastım esasen sekülerler ve muhafazakarlar arasındaki buz duvarı kırmak. Manipülasyon ve algı çalışmaları sonucunda abartılmış bir ayrışmanın, yani kutuplaşmanın, ılımlı ve olumlu söylemlerle aşılması gerekiyordu. Piro bunu denedi, ancak kısmen. Helalleşme söylemi en temelde böyle bir söylemdi. 28 Şubat mağduriyeti ve başörtüsü sorununa dair en başta bireysel ve sonra kurumsal olarak özeleştiri vermesi olumlu bir adımdı. Hatta halihazırda muhalif olan birçok mütedeyyin seçmen için de yeterli oldu. Ancak bu kadarı genel için yetmedi. Zira iktidar medyasında mütemadiyen süren kendisine dönük kara propaganda, bu söylemin üzerini örttü. Hayır, üzerini de örtmedi, bu söylemin doğasını değiştirdi, onu sahteleştirdi. Pironun sırf iktidar olmak için ortaya attığı sahte bir söylem olduğuna insanları inandırdı. Oysa muhalefet cephesi bu kavli istiğfarı (pişmanlık, merhamet dileme) fiili bir tevbeye (hatadan dönme) dönüştürmeliydi. İstanbul 1. bölgeden seçilmesi ince bir ipliğe bağlı olan başörtülü bir aday göstermekle yetinmemeli, sahaya sürecek yeni kadrolar bulmalı ve insanlara inandırıcı bir imaj yaratmalıydı. Piro, helalleşeceğini söyledi ancak devamını getirmedi.

Buna mukabil, bütün iktidar medyası ve küçüklü büyüklü eli kalem tutan kimselerce mahalleler arasındaki bu duvara tuğla eklenmeye devam etti. Muhafazakar kesime muhalefetin sesi uzaktan ve cılız bir sesle gelirken bu “kalemler” defaetle muhalefetin helalleşme söyleminin bir yalandan ibaret olduğunu empoze ettiler. Üstelik bunu daha çok muhalif seçmenin aşırılıklarına binaen yaptılar, parti görevlilerinin açıklamalarına değil. Örneğin AKP’ye oy vermiş insanlara söven bir twitter hesabını, depremzedelere hakkını (?) helal etmediğini ifade eden bir kadının videosunu vs örnek göstererek, Millet İttifakı’nın ayrıştırıcı olmayan dilinin muhafazakarlara ulaşmasına mani oldular.

Pironun Söylemedikleri

Şimdi gelelim Pironun söylemediklerine. Yukarıda iki tane saydım, Erdoğan’ın imajını hedef almadı ve mahalleleri aşacak bir söylemde bulunmadı. Ancak bunlarla hem bağlantılı olacak biçimde hem de aslında daha önemli bir etkisi olabileceğini düşündüğüm şey, mahalleleri hakikaten aşacak olan o söylem, ekonomik darboğazın hepimizi nasıl etkilediğinin ifşa edilmesiydi (bu darboğazın bir ekonomik kriz olarak adını koymak gerekmez, keza sahici bir krizden bahsedemiyoruz ekonomik anlamda[1]). Kimlerin yüzde kaç yüzlük karı için emekçilerin milli gelirden payının ne kadar azaltıldığını ifade etmekti. Sahilleri ormanları, emekçilerin tatil yapması gereken güzel coğrafyamızın her bir köşesini nasıl satılığa çıkardıklarını göstermekti. İktidarın halkın yararına değil kendi ve birkaç ahbabının ceplerini doldurma amacıyla çalıştığını ortaya koymaktı. Bunları söylemedi Piro. İktidar ise bunları global ekonomik krizin yansımaları olarak sundu seçmenine. Oysa açıkça bütün bunlar ortaya konabilirdi, sayılarla, ajitasyonlarla. Demem o ki muhalefet yeterince halkçı bir tavır sergilemedi aslında. Bunlar yerine bir yılana sarıldı Piro.

Sarıldığı yılan göçmen karşıtı ve terör bitirme odaklı güvenlikçi söylemdi. Özdağ ile mutabakatı da bu doğrultudaydı. Bu mutabakat ve söylem ile birinci turda sağlayamadığı halkın birliği (%50+1’liğini) sağlamaya çalıştı. Korku iklimi yaratıp, halka “vatan uğruna” bir araya gelmelerini telkin etti. Mahalleleri aşan bir söylem olarak milliyetçi ve güvenlikçi bir dili tercih etti. Bence kaybettiği noktalardan biri de tam burası oldu.

Kaybetti diyorum ama, eğer abaküs hesabı yapacaksak evet, Özdağ kendi partisine gelen oyları Piroya yönlendirebilmiş. Yani bu haliyle, bu propaganda ile kazanmayı umduğu oyların büyük kısmını kazanmış Piro. Ancak bu da yetmemiş, zaten yetmeyecekti. Çünkü bu oylar arasında Erdoğan’a dönme ihtimali çok yüksek olan oylar vardı zaten. Pironun en başından beri yapması gereken Erdoğan seçmeninden kendi tarafına koparmaktı. Burası eksik kaldı.

Burada bir saniye durarak Pironun ikinci turda vitesini arttırdığı göçmen karşıtı söylemin rezaletini vurgulamak istiyorum. Halihazırda iktidar da geri dönüş planları yapmaktayken, “AKP bunları göndermeyecek” dedi, “kızlarımızın başına bir şeyler gelebilir” dedi, göçmenler için “benim vatandaşımın ekmeğini çalıyor” dedi, böylece Özdağ’ın dediklerini birebir tekrar etti. Sırf Özdağ’ın oylarını çekmek için giriştiği bu sefil durumla göçmenlerin korkusunu ve onlara yönelik tehdidi büyütmüş oldu. Geri dönüş ve bunun koşulları tartışılmaya açık bir mesele. Ancak bunun üzerinden bir korku iklimi yaratmak ırkçı saldırıların kapısını aralamak demektir. Halkın sefaleti karşısında zenginlerin sefasını ifşa etmek yerine halkın en biçare grubunu hedef gösterdi. Ben kendisini bu aşağı tutumuyla anacağım.

Piro ikinci turda kullanmaya başladığı bu güvenlikçi söylem ile aslında yarışmaması gereken bir kulvarın içine attı kendini. Bütün seçim propagandasını vatan-millet denklemine yatırmış, kampanyanın göbeğine İHA-SİHA’ları koymuş bir iktidar varken, ondan daha vatan sevdalısı olduğunu düzensiz göç üzerinden ispat etmeye çalıştı. Aslında iktidarın söylemiyle birleşti, hatası burada oldu. Zira iktidar benzeri (ve hatta daha gelişkini) bir güvenlikçi söylemle mevcut ekonomik darboğazı ve bir yığın rahatsızlığı manipüle etmeye, halkın rızasını üretmeye çalışıyordu. Piro bunların dışında, ceplerin nasıl yandığının üzerinde durmalıydı, bunu yapmadı.

Yapmadı diyerek haksızlık etmeyelim. Birkaç video ile twitterda bunun muhabbetini çevirdi. Ancak bundan ibaret kaldı. Yukarıda değindiğim gibi, hanelere giremedi, evlerde konuşamadı.

Piro bunları vurgulasaydı seçilir miydi? Muhtemelen hayır. Bunları söylemesi yetmezdi, nasıl bir çözüm üreteceğini de açıklaması gerekirdi. Bay Kemal’in tahtası diye küresel sermayenin Anadolu fabrikasını büyütmeye dair rüyalarının dışında, özellikle Anadolu insanına, sendikalaşmadan çalışma koşullarına, tarımsal üretime kadar çeşitli konularda somut vaatlerde bulunmalıydı. Piro bunları söylemedi. Çünkü sanıyorum ki bunlara çalışmamıştı. Tekrar edeyim, Piro yeterince halkçı bir söylem tutturmadı, Piro halkın sorunlarını gereğince konuşmadı.

İktidar Nasıl Kazandı

Burada iktidarın nasıl kazandığı da ortaya çıkıyor aslında. Mevcut ekonomik (ve yönetimsel vs) sorunlara rağmen Anadolu başta olmak üzere rıza üretimini sürdürdü, mevcut çelikten hegemonyası yer yer dökülmüş olmasına rağmen tamamen kırılamadı. Örneğin deprem bölgesindeki oy oranları çok fazla tartışma konusu oldu. Bülent Batuman’ın da işaret ettiği gibi, deprem bölgesinde rıza, inşaata başlanarak üretildi. İnsanlar somut ve sahici bir adım gördüler, her ne kadar bu hedeflenen hız ve kalitede ulaşılamayacak olsa da. Yine memurlar ve asgari ücretliler zam haberlerine sevindiler. Ayrıca unutmamak (ve daha sonra incelemek) gerekir ki AKP bir sosyal yardımlar hükümetidir. Muhtemelen bu kamu transferleri aracılığıyla da birçok ilde rıza üretilmiş, hegemonya korunmuştur. Bununla oldukça ilintili olarak, Anadolu’daki işsiz gençlerin büyük çoğunluğunu polis ve asker yaparak hem devletçi söyleme bağlılığı sağlandı hem de yine bir rıza üretimi söz konusu oldu. Yani Anadolu’dan beklenen kopuşun ustaca önüne geçildi.

Burada bir parantez açıp AKP’den bir kopuşun mevcut olduğunu, ancak bu kopuşun da gerek iktidar propagandası gerekse muhalefetin yetersizliği sonucunda Erdoğan’a mecbur kaldığını ifade etmek gerek. Bu kopuştan kastım Anadolu’dan Yeniden Refaha giden oylar. Bu kopuş ve ardından yeniden dönüşü Başaran Aksu şu röportajında iyice açıklamış. Buraya alarak uzatmayayım, buraya kadar bu yazıyı okuyanlar orayı da muhakkak okusun.

Neticede, seçimin kazananı başta medya aracılığıyla olmak üzere müesses hegemonyasını sürdürme kabiliyetini muhafaza eden Erdoğan oldu. Güvenlikçi söylem, kamu transferleri, güvenceli iş bulma olanağı sağlayan ağlar vesaire aracılığıyla ile muhalefetin zaten yeterince üzerinde ekonomik problemlerin üzeri örtüldü.

Sandıklar Patladı, Şimdi?

En başta da değindim: bizim baharımız, halkımızın baharı Piro ile gelmeyecekti zaten. Bizim bu oy davranışından öğreneceğimiz bir şey var mı ona bakalım. Yukarıda değindiğim Yeniden Refah olgusu Anadolu’yu örgütleme ihtiyacını açığa çıkartıyor mesela. Sendikal örgütlenmeyi ekonomizme indirgemeyip, emekçi halk ile bu stratejik noktadan sahici bir ilişki kurmanın ve bu ilişkiyi politik alana taşımanın sosyalistler için bir ödev olduğunu görüyoruz. Bunun yanında, mahalle duvarlarını aşmak için kentli halkı mobilize edecek daha radikal taleplerin (kiralara dair örneğin) örgütlenmesi gerekliliği de gün gibi karşımızda. Ekonomik mücadelenin politik olana hızlıca tevil edilemediğini görüyoruz. Çünkü o tevil için uğraşan bir partinin/iradenin varlığından söz edemiyoruz. Mümkün mü bilmiyorum, TİP bu boşluğu doldurmaya niyetli gibi görünüyor. TİP’li ya da TİP’siz, burası da önümüzdeki yıllarda mücadelenin önemli kalemlerinden biri olacak.

Türkiye’ye baharın emekçi halkın iradesiyle geleceğine inananlar olarak biz bir mağlubiyet hissine kapılmamalıyız. Seferdeyiz, zafere varır mıyız bilemeyiz, ecrimizi de ne bu dünyadan ne de sandıkların sonucundan bekliyoruz. Öyleyse yine bir şevkle örgütlenmeye, mücadeleye dört kolla sarılmamız gerekmektedir.


[1] Enflasyonun artışı kendi başına bir krizi ifade etmez. Ki enflasyon arttıkça ücretler de arttı, özellikle büyükşehir haricinde yaşayan seçmen için ekonomik darlık görünmezleşti. Üstelik istihdam da artıyordu, milli gelir de. 8500 TL ile Kayseri’de bir kimse rahat rahat geçiniyordu. Ancak Kayseri’nin başka sorunları vardı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir