Oto Tamircileri ve Gecekondular Arasında Çağdaş Sanatın Yeni Mekânı: Arter
İstanbul dönüşmeye, değişmeye devam ederken genelde siyasi iktidarın sorumlu tutulduğu bu sürecin diğer aktörleri yeteri kadar gündeme getirilmiyor. Özellikle kent ve kültürel alan ilişkisi bu dönüşümün önemli veçhelerinden biriyken Türkiye’nin önde gelen çağdaş sanat kurumlarının kültür ve mekân politikaları hakkında pek konuşmuyoruz. Kültürel iktidar tartışmaları ise bununla paralel olarak Türkiye’nin çift kutuplu siyasetinin dışına çıkmıyor. Kültür söz konusu olduğunda farklı toplumsal sınıfların bu dönüşümden nasıl etkilendiğinden ya da sermayenin dönüştürücü gücünden ziyade hayat tarzı ve ideoloji ayrımı belirleyici oluyor. Halbuki bugün tüm bu proje ve etkinlikler kentin çeşitli sembol ve imajlar aracılığıyla pazarlanan bir ürüne dönüşmesine etki ederken yalnızca belirli toplumsal sınıflara hitap eden çalışmaları ve gündelik hayat faaliyetleriyle ön plana çıkıyor.
İstanbul Modern’in Karaköy’de inşasıyla başlayan dönüşüm süreci ara sokaklara açılan butikler, lüks kafeler, galerilerden sonra bugünlerde ziyarete yeni açılan MSGSÜ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi ile devam ediyor. Bomonti Bira Fabrikası’nın Bomontiada’ya dönüşümünden sonra yine aynı lokasyonda, Birahane Sokağı’nda bulunan diğer bir binanın Diyanet’e tahsis edilmesi gündemde. Üstelik Şişli’den bakıldığında gözüken Hilton Otel, Anthill gibi otel ve rezidanslar da Bomonti’nin son yıllardaki değişiminin en önemli göstergeleri. Doğuş Grubu’nun “ustalık eseri” olarak görülen ve İstanbul’un yeni limanı olan Galataport’un lansmanı geçtiğimiz aylarda yapıldı. Tarlabaşı’nda kamu-özel sektör iş birliğiyle başlayan kentsel dönüşüm süreci Taksim 360 tamamlanmak üzere. Tüm bunlar özel şirketlerin kentsel dönüşümden ne beklediklerine ve nasıl bir kent hayal ettiklerine dair en güncel örnekler. Piyalepaşa Bulvarı’nda devam eden Polat İnşaat’ın ters istikametinde, Irmak Caddesi üzerinde yer alan Arter ise inşa edilen yeni binası ile çeşitli plaza, mağaza ve otellerin de bulunduğu Dolapdere’nin dezavantajlı topografik yapısına meydan okuyor. Bu meydan okuma hem fiziksel hem kültürel iki farklı güzergahta karşımıza çıkıyor.
Bilgi Üniversitesi’nin semte kurulmasıyla başlayan Dolapdere’nin dönüşümü sanat mekânlarının merkezde olduğu yeni yapılaşmalarla devam ediyor. Arter’in bulunduğu mahalleyle kurduğu ilişki kültür-sanat mekânlarının kenti dönüştürme potansiyelini ve Koç ailesine ait eski bir otomobil servis binasının yerine inşa edilmesiyle kentsel alandan endüstriyel yapıların çekilmesi sürecini akla getirir. Etrafında oto tamircileri, esnaf lokantaları ve gecekonduların olduğu Arter eskiden Taksim ve Nişantaşı’nda yer alan galerilerin de Dolapdere’ye taşınmasına öncülük eden bir mekân. Üstelik bu galerilerin kimi yöneticilerinin Dolapdere’nin kısa süre içerisinde daha hızlı değişeceğine, gecekonduların ve onun beslediği kültürün yok olacağına dair ‘umut’ları da var. Bu tam da modern kentin kültürü ekonomik bir güç olarak yeniden ürettiği sürece işaret eder. Sharon Zukin’in New York’taki parklara dair verdiği örneği hatırlayalım: Bryant Park evsizlerden, alkoliklerden, göçmenlerden arındırılmasının ardından moda haftalarının uğrak mekânı haline gelir. Kentin yeni sembolik ekonomisinin üretilebilmesi için mekân yeniden dizayn edilir.
Ocak ayına kadar ücretsiz gezilebilecek 7 sergiden biri olan Saat Kaç’ta yer alan ve Gülsün Karamustafa’nın ilk kez 1992’de 3. İstanbul Bienali’nde sergilenen yerleştirmesi ise kente ve kültüre dahiliyeti tartışmasıyla Arter’in yeni mahallesindeki varlığını sorgulatıyor. Mistik Nakliye adındaki eski, saten yorganların yer aldığı yerleştirme, Arter’in terasında Dolapdere ile bağlantı kuruyor. Kente göç, kimlik ve kentlileşme kavramlarına gönderme yapan Mistik Nakliye kente sonradan gelen emekçilerin ‘gayrimeşru’ kültürlerine dikkat çekiyor. Arter’in terasındaki bir nevi ‘Dolapdere temsili’nin arka planını yine gerçek bir Dolapdere panoraması destekliyor. Bu temsilin mahallede karşılık bulup bulamayacağını, Dolapdere’nin yeni sakini Arter’in mahalleye komşu olup olamayacağını şimdilik bilmiyoruz. Ancak yalnızca siyasi iktidarın kentsel dönüşüm politikalarının değil aynı zamanda orta sınıfların yeni statü sembollerine, gösterişçi tüketimlerine zemin hazırlayan süreçlerin de farklı yersiz-yurtsuzlaştırma hikâyelerine sebep olduğunu hatırlamakta fayda var.