Önemsiz Bir Şey Üzerine Yazmak!
Bugün bir şeyler hakkında yazı yazmak istiyorum evet son dönemde memleket sathı mahallinde baş gösteren, hükümet ve paraleller arasındaki bir kavga ya da ülkemizin güzide kulüplerinden birinin başkanının aldığı hapis cezası veya bir partinin Büyükşehir Belediye Başkan adayının mal varlığına konan tedbir kararını veyahut Bodrum’da yoğun bakımda olan ünlü bir oyuncu hakkında yazmayacağım. Evet bu kadar önemli bir konuda yazı yazmayacağım, benim yazacağım son derece önemsiz, bu ülkede ve üçüncü dünya ülkelerinde vakay-ı adiye’den olan işlerden biriyle ilgili yazmak istiyorum. İş cinayetleri evet önemsiz bir konu emekçi ölümleri, bu konuda bir şeyler yazmak istiyorum. Daha doğrusu bunun durdurulması için mütevazi bir çaba içinde olan ve bir takım işleri de başaran bir avuç insanın çabasından bahsetmek istiyorum.
Haydi önce bir hafıza tazelemesi yapalım, tarih 24 Nisan 2013’ü gösterdiğinde ajanslara şöyle bir haber düşüyordu. “Bangladeş’te, Başkent Dakka’da bulunan bir iş merkezi çöktü, yüzlerce ölü ve yaralı var.” Evet üç katlı bir iş merkezi çöküyordu ve içinde bulunan 5 atölyede çalışan yaklaşık 3000 kişi enkaz altında kalıyordu. Sonra her gün ölüm ve yaralı haberleri artıyordu. Sonuç 1135 ölüm, binlerce yaralı, vahşi kapitalizm bizleri giydirmek için, bizlere daha ucuz bir şey vermek için dünyanın öbür ucunda bir yerlerde ölüm saçmıştı. Rakamlar ne kadar kolay yazılıyor değil mi, peki insanlar öyle bir kazada bu kadar rahat mı ölüyorlardı, feryatlarını bizler niye hiç duymuyoruz. O giysileri giymenin nasıl bir günaha bizleri ortak ettiğini niye görmüyoruz.
Bu olaydan sonra ülkemizde de daha önce kot kumlama işçilerinin ölümleri konusunda mücadele eden bir grup insan ve bilhassa o zulmü yaşayan insanlar bir mücadeleye daha girişiyorlardı. Aralarında Clean Clothes Campaign ( Temiz giysi kampanyası ) de olduğu örgütler ve sendikalar Bangladeş Bina Yangın ve Güvenliği Anlaşması’nı hazırladılar. Bu anlaşmayla Bangladeş’teki fabrikalarda beş yıl içerisinde işçi sağlığı ve güvenliğini sağlayacak düzeltmeler konusunda markalar sorumluluk altına giriyorlardı. Bu anlaşmaya imza atan uluslar arası yüzü aşkın hazır giyim markası bu konudaki sorumluluklarını yerine getirmek üzere sendikalar ve İLO’nun da içerisinde bulunduğu bir organizasyon ile çalışmaya başladılar. Türkiye’den de şu şirketler tespit edildi. Türkiyeli LC Waikiki, De Facto, Colins, Seven Hill, Mavi, Collezione ve Batik markalarına anlaşmayı imzalamaları için çağrı yapılıyordu. Önce LC Waikiki, daha sonra da Mavi bu anlaşmayı imzalıyor. Fakat ikinci büyük üretimi yapan De Facto şirketi defalarca anlaşmayı yapması yönünde uyarılar yapılmasına rağmen buna dair herhangi bir adım atmıyordu. Üstelik de daha Eylül ayında üretim yaptığı fabrikalardan birinde yangın çıkıyor ve büyük bir kısmet ile can kaybı yaşanmadan atlatılıyordu. Buna rağmen herhangi bir adım atmamak da direniyordu.
İşte bu yukarıda anlattığım mesele doğrultusunda bir eylem kararı alınıyordu ve 18 Ocak günü saat 15.00’de, De Facto firmasının Beyoğlu Şubesi önünde bu eylemi gerçekleştirdiler. Hasbel kader duyduğum bu eyleme karınca kararınca nasıl destek olabilirim diye gittim. Eylemin konsepti şöyleydi, “Kan sıçramış giysiler giymek istemiyoruz” sloganıyla bir grup insan firmanın önüne geldiler, hemen kapısının önüne bazı pankartlar bırakıldı, düdüklerle ve sloganlarla protesto edildi. Basın açıklaması okundu ve eylemlerden bir eylem olarak tarihe geçti. Ha bu arada De Facto daha insanlar oradayken bir anlaşma yaptıklarına dair bir belge dağıttı ama o belgenin bu iş güvenliği anlaşmasıyla tabii ki alakası yoktu ve sadece manüpulasyona dönük bir şeydi.
Eylem bitti ama beni aslında bu vurdumduymazlığımız son derece rahatsız etti. Birileri geldi, ilgilenirmiş gibi yaptı, birileri gülerek mağazaya girdi. Birileri yerdeki pankartların üstüne basarak geçti, hiç umuruna gelmedi. Ha bu arada oradan geçerken ilgilenenlerde, soru soranlarda oldu ama onlar çok azdı, tıpkı eylemi yapanlar gibi, 25-30 kişi anca vardı orada, inatla anlatmaya çalışıyorlardı, o gürültünün ortasında. Benim için ise en acayip olaylardan biri şuydu, Beyoğlu oraya arada bir hafta sonu giden herkesin dikkatini çekeceği gibi Cumartesi günleri özellikle bir sürü sosyalist grubun gazete ve dergilerini sattıkları bir alandır. Taksim’den Beyoğlu’na girdiğiniz andan itibaren özellikle Fransız Konsolosluğunu biraz geçince, bu grupları görmeye başlarsınız, hepside emekçiden bahsederler, devrimden, eşitlikten, özgürlükten bahsederler ama Galatasaray Lisesi’ne gitmeden önce bir yerlerde yapılan böyle bir eylemden haberleri bile yoktu, ne acayip değil mi, oraya gitmeden önce Facebook sayfalarına bakmıştım, 1000 kişiyi geçkin bir beğeni almışlardı ama eyleme 30 kişi gelmişti. Tuhaf değil mi, tuhaf ama ne diyelim bunlar ciddi ve büyük meseleler değil, bilakis sıradan ve her gün yaşanan işler, böyle ölümleri kanıksadığımız için Allah hepimizi affetsin.
Son olarak o güzel insanların ne dediğine bakarak yazımızı sonlandıralım.
http://www.temizgiysi.org/temiz-giysi-kampanyasi-de-facto-eylemi/