Meselemiz Kapitalizmle, Hiçbir Şekline Müşteri Değiliz
Arkadaşımız Bedri Soylu, yazısında “Kapitalizmin alternatifsizliğine inanmış siyasiler, emek örgütleri, hukuka uygun sömürmenin meşruluğunu ve gerekliliğini söyleyen sermayedarlar, mevcudun tasfiyesini ve kafalarına yatan “hukukun sınırlarına riayet eden” bir kapitalizmi dört gözle bekliyorlar.” diyor ve “Peki, kapitalizmlerden birini seçmek zorunda mıyız?” sorusuna cevap veriyor. İlginize sunuyoruz.
Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde adlı romanında İç Anadolu’nun bir köyünden Çukurova’ya çalışmaya giden üç arkadaşın hikâyesini anlatır. Cumhuriyet yenidir ve ülkenin şehirleşme kültürü oldukça tazedir. Şehir hayatının bu oturmamışlığı, taşrada yaşayanlar için büyük bilinmezler barındırır. Roman, çeşitli sebeplerle köyünde istedikleri gibi kazanamayan, gözlerini karartarak şehre koşan, cüretkâr ve aynı zamanda tedirgin köylülerin başına gelenleri anlatır.
Çukurova, fabrikalar, otomobil vb. birçok şey köylerinden çıkan üç arkadaş için çok yabancı ve neredeyse ulaşılmaz şeylerdir. Kendileri gibi Çukurova’ya gidenlerle birlikte bir tren yolculuğu yaparlar. Şehirde bir hemşerileri vardır ve bu ismini dahi bilmedikleri hemşerinin kendilerini çok iyi karşılayacağına emindirler. Şehrin hısımlıktan ve dayanışmadan çok, meşguliyetler ve çıkarlar ile şekillendiğini henüz bilmemektedirler. Bir şekilde iş bulurlar ancak karşılarına ilk çıkan şey mültezim gibi ürettiklerinden komisyon alan kapıcılar, dayılar, taşeronlardır. Başta mecburen komisyon ödemelerini yaparlar. Ancak ilk fırsatta bir yolunu bulup bu işleyişi ortadan kaldırmak için de harekete geçerler. Nafile uğraştır, işlerinden olurlar. Başka bir iş bulurlar ancak aynı düzen orada da devam etmektedir. Bir nevi taşeron yöneticisi gibi muamele eden dayıbaşları gittikleri yerlerde karşılarına çıkmıştır. Orhan Kemal böyle bir fotoğrafla başladığı hikâyesinde bize sadece şehirleşmenin sancılı görüntülerini vermez aynı zamanda ülkenin tarihten beri iliklerine işlemiş mültezim mantığını da işler. Bu çarpık işleyişin yarattığı sorunlu ve sömürücü görüntüleri gündelik hayat içinden konuşturarak aktarır.1
***
Ülkemiz maalesef hâlâ servetin denetimini elinde bulunduranların atadığı ve izin verdiği mültezimlerle, toplumu sömürdüğü bir düzende işliyor. Özellikle AKP ile birlikte bütün toplumcu korunaklar ortadan kaldırılarak güvencesizleştirilen işçilerin ve emekçilerin üstüne çöreklenen, hemen her çalışandan ve üretenden komisyon alan bir düzen iyice derinleşti. Kimsenin kendi ayakları üstünde, haysiyeti zedelenmeden yaşam alanı bulmasını hazmedemeyen bir zorbalığın iktidarında yaşama kavgası veriyoruz.
Böyle işleyen kapitalizme devletçi/otoriter kapitalizm deniyor. Güçlünün ayakta kaldığı, ahbap çavuş ilişkilerinin normal sayıldığı, servet transferinin, büyük oranda, yönetenlerin etki gücüyle sağlanabildiği düzenleri tarif etmek için kullanılıyor. Bu bir yönetim kültürü olarak da sermaye odaklarına sirayet eden bir örüntü… İşçileri güvencesizleştiren, ekmeği aslanın ağzında tutan, kazanabilmek için bir şekilde başında biten mültezime teslim olmayı zorunlu kılan bir ülkede yaşıyoruz. Siyasi hayatımızda “beşli çete” karikatürleşmesiyle ifadesini bulan ve katma değer üretmeden, yukardan atanan imtiyazlarla, kamu otoritesi ve zorbalığıyla icra edilen, her türlü üretimden komisyon alanları gözeten kirli bir düzen… Yapılan üretimin de ekseriyetle doğal kaynakların ve ülkenin yağmalanması olarak karşımıza çıkarıldığı bir yağmacılık… İmtiyazı bazı kişilerin ellerine vererek, taşeronlar ve alt taşeronlara da komisyon alabilecekleri mekanizmalar ihdas ederek toplumu iliklerine kadar sömüren bir sistem bu.
Toplumda gözlenen homurdanmalar, işçi eylemleri, direnişler ve siyasi araştırmalar mevcut işleyişten ve paylaşım düzeninden rahatsız olunduğunu açıkça gösteriyor. Üretimden bazı imtiyazlı kesimlere aktarılan kaynaklar toplum yararına işletilmediğinden ve sermayenin aç gözlülüğü bitecek gibi görünmediğinden gündelik hayat ekonomik anlamda hemen herkes için zorlayıcı hale geliyor. Buna mukabil muhalefet cephesi ise dizginlenmesi gereken bir kapitalizmi, topluma yönlendirilmesi teklif edilen bazı kaynakları ve sosyal demokrasi dâhilindeki popülist söylemlerle bezeli liberal ve sözümona hukuka saygılı bir ekonomik düzeni öne çıkarıyor.
***
Fredric Jameson’ın şu cümlesi içinde bulunduğumuz durumu çok iyi özetler: “Dünyanın sonunun geldiğini hayal etmek, kapitalizmin sonunu hayal etmekten kolaydır.” Jodi Dean bu cümleyi şöyle tamamlar: “Dünyanın sonunun geldiğini hayal etmek, kapitalizmin sonunu hayal etmekten kolaydır çünkü kapitalizm dünyanın sonudur. Gündelik hayatın yıkıntıları arasında tanık olduğumuz ve katlandığımız şey de işte budur – yitik yaşamlar, yaşamın yitirilmesi.” 2
Mark Fisher, Kapitalist Gerçekçilik adlı kısa ama pek kıymetli eserinde kapitalizmin bir alternatifinin olmayacağına nasıl inandırıldığımızı anlatmaya çalışır. 3 Dean, Fisher’in çalışmasından yola çıkarak kapitalist gerçekçilik olgusunu dört madde ile özetler: Birincisi, alternatifsizlik düşüncesinden fazlasının ve kapitalizme bir teslim oluşun ve kaderciliğin ifadesidir. İkincisi kapitalizme bir alternatif üretme mücadelesinden pes eden solun içine düştüğü patolojidir. Bu patoloji kapitalizme karşı uyumcu ve amorf arayışlara kapı aralamıştır. Üçüncü görüntü, örgütlenmekten çok gösteriyi merkeze alan bir siyasi kültürün oluşmasıyla karşımıza çıkar. Beklentiler düşmüş ve salt temennileri izhar etmenin kifayetine yelken açılmıştır. Dördüncü olarak, kolektif siyasetin yerini bireyin kendi meselelerini kendi başına çözmesi gerektiği düşüncesi yükselmiştir. Kolektif iştigallerin etkisi azalır ve bireylerin kendi meselelerini çözmesi gerektiği fikri öne çıkar. 4
***
Liberal kapitalizm 2008’den beri çözümü bulunamamış bir krizin içinde. Doğası gereği krizi ve yağmayı üreten kapitalizmin, bu gibi durumlar için tarihte savaş seçeneğini tedavüle soktuğunu biliyoruz. Ancak tarihten çıkarılan bir başka ders de şu: Savaş gibi seçenekler olası ve beklenmedik yüksek maliyetler çıkarabiliyor. Muhtemelen bu gibi nedenler kriz sonrası için düşük yoğunluklu vekâlet savaşlarını gündeme getirdi. Kafkasya’da ve Doğu ve Güney Akdeniz’de yaşanan, bitmemiş düşük yoğunluklu savaşlar, bölgesel gerilimler bitmeyen krizin de kanıtı niteliğinde. Ülke olarak maalesef bu savaşların göbeğinde duruyoruz. Savaşın doğrudan bir neticesi olarak yoğun göçmen akınları dünya siyasetinin merkezine konumlanıyor. Yakinen şahit olduğumuz bunca işlevsizliğine ve kaos üretme kapasitesine rağmen hala muhalif siyasiler, liberal bir kapitalizmin bir çözüm olarak günümüzü kurtarabileceğini dillerine pelesenk etmiş durumdalar. Kapitalizmin alternatifsizliğine inanmış siyasiler, emek örgütleri, hukuka uygun sömürmenin meşruluğunu ve gerekliliğini söyleyen sermayedarlar, mevcudun tasfiyesini ve kafalarına yatan “hukukun sınırlarına riayet eden” bir kapitalizmi dört gözle bekliyorlar. Bu insanlar ya körler ya da kendilerini nitelikli dolandırıcı sanıyorlar.
***
Peki, kapitalizmlerden birini seçmek zorunda mıyız? Alternatifi düşünmek ve emeğin siyasetini yükseltmek için örgütlenmenin, karamsarlıktan çıkmanın, kolektif failliği dirilterek bize dayatılan gerçekliği kırmak için gayret sarf etmenin bunca bilgiye ve şahitliğe rağmen bizden beklenen olması gerekmiyor mu? Cevabı belli bir soru bu.
Umudu ve inancı diri tutmak için somut nedenlerimiz var. Reel sosyalizmin çöküşünden sonra, küreselleşme olgusu ile her tarafı saran kapitalizmle birlikte artık tarihin sonunun geldiğini yazdılar. 1999 Seattle eylemleri sonrasında ise önü alınamaz isyan dalgaları, kalkışmalar, eylemlilikler dünya çapında ivmelenerek arttı. Yaşadığımız dönemde, sosyalizmin tabu olduğu ülkelerde bile bir alternatif olduğu konuşulmaya başladı. Daha adil bir dünyayı gözetenler siyasal alanda cüretkârca söz söylemeye başladılar. Kendimize, haklılığımıza, örgütlenme kapasitemize inanır ve daha çok gayret edersek, zaten dünyaya söyleyebilecek sözü kalmamış olan bir kapitalizmin aşılacağını pekâlâ görebiliriz.
1 Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde, Remzi Kitabevi, 3. Baskı, İstanbul, 1972.
2 Jodi Dean, “Kapitalizm dünyanın sonudur”, https://textumdergi.net/kapitalizm-dunyanin-sonudur/
3 Mark Fisher, Kapitalist Gerçekçilik: Başka Alternatif Yok mu?, Habitus Kitap, http://habituskitap.com/kitaplarimiz/kapitalist-gercekcilik-baska-alternatif-yok-mu/
4 Kitabı mutlaka okuyun ancak Dean’ın yazısı güçlü bir özet sunuyor. Bu değinileri Dean’in yazısından derledim: Jodi Dean, “Kapitalizm dünyanın sonudur”, https://textumdergi.net/kapitalizm-dunyanin-sonudur/