Kuran’dan Notlar – Yenilmez Fil Ordularını Dize Getiren Kuşlar
“1. Görmedin mi Rabbin ne yaptı fil sahiplerine! 2. Tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? 3. Üzerlerine sürü sürü kuşlar saldı. 4. Onlara balçıktan pişirilmiş (siccil) sert taşlar (hicare) atıyorlardı. 5. Derken onları, yenilmiş ekin yaprağı gibi kılıverdi.” Fil Suresi
Şimdi bir adam paramparça bir toplumu dehasıyla birleştirdiyse ve yetiştirdiği insanlar bir anda iki dev gücü hükmü altına alabildiyse ve bu adamın mesajı hükmettiği toprakların sıradan insanlarını bir çırpıda dönüştürdüyse yani bu adamın hükmü salt bedenleri değil, kalpleri de fethettiyse ve bu adam kendi uydurması olsa bile “bu sözler benim çağlarüstü mesajımdır, tüm insanlığa hediyemdir” diye tüm mücadelesinin özeti olarak bazı cümlelerini özenle kaleme aldırdıysa, bu sözler kendi uydurması bile olsa bu sözlerin bir derinliği olması gerekir.
Şimdi yukarıdaki Fil Suresine bakalım. Bir çocuk masalı, bu surenin görünüşü. Neymiş? Bir fil ordusu varmış. (Hintliler dışında savaşlarında fil kullanan ordu yok sayılır.) Bu ordunun tepesine düşman kuşlar gönderilmiş. (Bildiğim kadarıyla dünyada hiçbir savaşa kuşlar müdahil olmadı.) Ve bu kuşlar bu fil ordusuna balçıkta pişirilmiş sert taşlar atmış. (Tarihte böyle kazanılmış bir zafer bilmiyorum. Bir de bu taşların balçıkta pişirilmiş olması neden önemli ve bu durum neden yazar tarafından önemle vurgulanıyor, bu da anlaşılır değil.) Ve bu fil ordusu helak olmuş.
Bu haliyle bu sureden biz büyükler, okumuş kesimler haliyle herhangi bir hikmet devşiremeyiz. Mitolojiyle beslenen ve mitolojiden başka bir dilden anlamayan çocuklar bu hikayeyi bu şekliyle duyduklarında heyecanlanacaktır muhakkak. Fakat bu hikaye biz büyükler için değil.
Şunu demeye çalışıyorum: Kuran Hazret-i Peygamber’in uydurması olsaydı bile, Ortadoğu’da bu kadar muazzam bir devrimi bu kadar kısa sürede gerçekleştirmiş bir insanın insanlığa hediye olarak bu çocuk masalını bırakmamış olması gerekirdi. Ya da bu surenin bizim şimdilik farkında olmadığımız başka bir derinliği var.
Eğer bu derinliği anlamak istiyorsak haliyle edebiyat analizi yapmak zorundayız. Yani surenin bu görünüşünün arkasında edebi sanatlar aracılığıyla daha derin bir şeyler anlatılıyor olabiliyor diye bu sureyi sorgulamalıyız.
Şimdi baştan söyleyeyim: ‘Fil sahipleri’ kelimesini hemen mecaza hamledebiliyoruz. Yani filin devasalığından kinayedir bu diyerekten, devasa bir ordunun mecazıdır bu ibare diyebiliyoruz. Galatasaray futbolcularına ‘aslanlar’ dediğimizde kimse bizim bu futbolcuları gerçek aslan sanmadığımızı, kullandığımız ibarenin bir mecaz olduğunu nasıl hemen anlıyorsa, fil ashabını da böylece yorumlayabiliyoruz.
Kuş kelimesine gelince… Etimoloji sözlüklerine göre Hicaz Arapları insanlara ‘Şöyle yaparsan şu olur, böyle yaparsan bu olur. Sen en iyisi bunu yap’ diyerek geleceğe dair projeksiyon sunan ve strateji çizen insanlara kuş diyormuş. Yani bir yedinci asır Arap’ı buradaki kuş kelimesini duyar duymaz kelimenin düz anlamının arkasında derhal mecazi anlamına da intikal edecektir.
Sert taşlar, yani hicare ise… Bakara Suresinde geçer, Kuran, Beni İsrail’in katılaşmış kalplerini taşa (hicare) benzetir. Yani taş kalpli adam deyimi sadece bizim toplumda yok. Kuran edebiyatında da taş hem fiziksel taşı, hem de mecazi taşı yani sert bir kalbi işaret ediyor.
Balçıktan pişirilmiş olarak çevrilen siccil kelimesine gelince… Kelime etimoloji sözlüğünde şöyle anlamlandırılıyor: Taşa yazılmış yazı. Yani ortada balçıktan pişirilme değil de bu taşların bir yerlere yazılmış ve kaydedilmiş olması söz konusu. Yani bu taşlar bir yerlere yazılarak düzen altına alınmış. Zaten ‘tescil etmek’ kelimesi de aynı kökenden geliyor.
Haliyle ‘hicareten min siccil’ ibaresini hem balçıktan pişirilmiş sert taş olarak, hem de hepsi bir yere yazıyla kaydedilmiş sert yürekli adamlar olarak çevirebiliyoruz. Yani ibarenin düz anlamının arkasında mecazi bir anlamı var. Ve bu mecazi anlam bizlere dağınık hareket etmeyen, hepsinin adı ve görevi bir yere yazıyla kaydedilmiş sert yürekli adamlardan oluşan bir orduyu işaret ediyor.
Yani ‘kuşların bıraktığı balçıktan pişirilmiş sert taşlar’ ibaresi derininde ‘stratejisyenlerin çizdiği bir plana göre hareket eden düzenli ve cesur bir ordunun mecazı olarak hizmet görüyor. Yani fil gibi yenilmez olduğu düşünülen devasa bir orduyu mağlup eden bir stratejisyenler grubu ve onların çizdiği plana göre hareket eden cesur ve düzenli bir orduyla karşıyayız.
Sureyi çocuklara hitap eden mitolojik boyutunun derinine inip de onu akli ve evrensel bir mesajın dışavurumu olarak ele aldığımızda sure bir anda güncelleşiyor. Ve çağlar üstü hale geliyor. Keyhüsrev’in milyonluk ordusunu yenen Antik Yunan hoplitleri, panzerleriyle Avrupa’yı kasıp kavuran Hitler’i mağlup eden müttefik kuvvetler, II. Philip’in yenilmez armadasını bitiren Elizabeth’in stratejisyenleri ve ordusu, vs…
Kısa konuşursak bu sure aracılığıyla Kuran Müslümanlara çağlar üstü bir yasanın tezahürü olarak bir müjde veriyor. “Haklı bir dava için mücadele ediyorsan, karşındaki ordu ne kadar yenilmez sanılırsa sanılsın, stratejinle ve cesaretinle bu orduyu mağlup edebilirsin. Sakın korkma.” diyor bu ayet biz okumuş büyüklere. Ve biz büyükleri gözetirken bir yandan da yetiştireceğimiz çocuklara mitolojik bir hikaye anlatarak onları da cesur ve stratejik zeka sahibi insanlar olarak yetiştirmeye teşvik ediyor.
Şu kadarını söyleyerek bitireyim: Eğer doğru anlaşılmış bir İslam namına mücadele etseydik, teknolojimiz ve sayımız ne kadar geride olursa olsun, ABD İmparatorluğunu adil bir yeryüzü yaratmaya mecbur bırakacak bir savaşın galibi olabilirdik. Hala da olabiliriz. Ama önce İslam’ı doğru anlayalım. Selahaddin Eyyubi’nin çocuğu için söylediği gibi: “Cihadı ve kılıç tutmayı öğrenmeden önce adaletin ne olduğunu öğrensin.” Yanlış bir İslam namına mücadele ettiğimiz sürece bu rezaletten kurtulamayız. Fakat ne zaman ki İslam’ı doğru kavrarsdak, 21. asrı bir İslam dünyası haline getirme şansımız var.
*Öne çıkan görsel Atula Siriwardane’ye ait bir çalışmadır. Kaynak: https://commons.wikimedia.org/wiki/File%3AKandy-peraharaTN.jpg