Kuran’dan Notlar – Toplumsal Gruplar Arası Çatışmalar

“Andolsun ki biz, vaktiyle İsrailoğulları’na kitap, hüküm ve peygamberlik vermiştik. Onları temiz rızıklarla rızıklandırmıştık. Ve onları âlemlerden üstün kılmıştık. 17 – Din hususunda onlara apaçık deliller verdik. Fakat onlar, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki haksız arzular yüzünden ayrılığa düşmüşlerdi. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeylerde, kıyâmet günü aralarında hükmedecektir.” Casiye suresi 16. ayet

Kuran’a göre dinlerin tahrif sürecini ele almaya bu yazıda da devam ediyoruz. 

Kuran’dan bir bilgi kaynağı olarak faydalanabilmek için Kuran edebiyatına hassas olmamız gerektiğini söylemiştik. Kuran bazen oldukça soyut bazen oldukça sembolik bir yolla ve alabildiğine kolaylaştırılmış bir formda derdini anlatır. Ve müfessirden bu sadeliğin arkasındaki derinliği ortaya çıkarmasını bekler. Fakat eğer müfessir bu edebiyata yabancıysa ve hele ki müfessir Kuran’ın ele aldığı dünyanın bilgisine, yani seküler bilimlere yabancıysa bu ayetlerin tefsirinin hakkını veremez.

Ne yazık ki ilahiyat disiplinimiz, İslam düşünce tarihinde uzmanlar yetiştirmek üzerine kurulu. Oysa eğer Kuran’ın hakkını vermek istiyorsak müfessirlerimizi Kuran’ın bahsettiği seküler dünya ve seküler tarih hususunda da eğitimli insanlar haline getirmeliyiz. Benim burada Kuran’dan Notlar serisinde yaptığım tefsirler ise sadece bu çabaya hizmet etsin diye işaretler bırakmaktan ibarettir. 

Şimdi yukarıdaki ayetlere bakalım. Bu ayetlere göre dinlerin tahrif edilmesinin bir sebebi hak din bir kez tesis olunduktan sonra din müntesipleri arasındaki haksız arzuların ve çıkar çatışmalarının dinlerin tahrif olmasına yol açmasıymış. 

Kuran bu evrensel yasayı İsrailoğulları örnekliği üzerinden veriyor. Ve bizden bu örneğin arkasındaki evrensel bilgeliği ortaya çıkarmamızı bekliyor. 

Örneğin Hıristiyanlığın Ortodoks-Katolik bölünmesi de böylesi bir sürecin ürünüdür. İslam aleminin Sünni-Şii diye bölünmesi de… 

İslam tarihine bakacak olursak, İslam’ın ilk dönemde yayıldığı topraklardaki ezeli Roma-Pers düşmanlığının bir izdüşümüdür Sünni-Şii çatışması. İslam daha ortada yokken asırlar öncesinden başlayan bu toplumsal çatışma İslam geldikten sonra Emevi-Haşimi sembolleri üzerinden sürdürülmüş ve nihayetinde dini söylemi, yani işin ilahiyat bilimine bakan yönlerini bozacak hale gelmiştir. Birbirine düşman bu iki grup dini usulüne ve siyaset tasarımına varacak kadar bu düşmanlığı tesis etmişlerdir. Şiiler işi velayet-i fakih diye tanrısallaştırılmış bir kuruma vardırmış, sünniler ise ‘padişaha mutlak itaat farzdır’ diyerek Kurani ruha taban tabana zıt siyasi idealler yaratabilmişlerdir.  

Peki dinlerin sosyolojik çatışmalar yüzünden böylece parçalanması, onların tümden batıl olduğu anlamına mı geliyor? 

Hayır. Aşağıdaki ayetler dinlerini parça parça bölmüş mezheplerin her birisinin hakkın bir tarafını tuttuğunu söyler. Yani her mezhep dini hakikatin bir parçasına, yani ilahi ışığın bir rengine sahiptir. Her mezhep mensubu da kendi elindeki hakikat parçasıyla böbürlenmektedir aşağıdaki ayete göre. Yani, İslam özelinde konuşacak olursak Şiilerde de, Sünnilerde de hak dinin bir ışığı bulunmaktadır. Anladığım kadarıyla böylesi bir çatışmada Müslümana düşen, çatışmaya taraf olmamak ve her mezhepteki hakikat çekirdeğini kendine mal edebilmek olmalıdır.

52 – “Ve işte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının.” (denildi). 53 – Derken insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi.” Mü’minun suresi

Ve eğer aşağıdaki ayetlere bakacak olursak böylesi mezhep çatışmalarında; Sünni olsun, Şii olsun, birbirini öldürecek ve kafir sayacak kadar düşman olmuş kesimlerle gerçek bir Müslümanın alıp vereceği bir şey yoktur. Bir Müslüman’a düşen, paramparça olmuş ve ışığı mezheplere dağılmış dini yine tek bir bütün haline getirmek ve mezhep taassubuna boğulmuş cemaatlerden yeniden birleşmiş bir ümmet yaratmak olmalıdır.   

“Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır, sonra (Allah) onlara yaptıklarını haber verecektir.” En’am suresi , 159. ayet 


Öne çıkan görsel: Hz. Muhammed’in ölümünü tasvir eden, 16.yy’a ait bir minyatür.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir