Kuran’dan Notlar – Kurtuluşun Çoğulculuğu 2
“Biz her ümmet için bir ibadet yolu yapmışızdır ki, onlar onun abidleridir. Şu halde bu işte seninle asla tartışmaya girmesinler; ve sen Rabbine davet et; çünkü sen muhakkak doğru olana götüren, doğru bir yoldasın.” Hacc Suresi 67. ayet.
Ortaçağ’da bir tek inandığımız dinin hak olduğuna ve diğer tüm dinlerin batıl olduğuna inanıyordu, pek çoğumuz. Modern çağda bir tek bilimin hak olduğuna ve tüm dinlerin hurafe ve ortaçağ safsatası olduğuna inandık. Post modern çağda hakikati tamamen yitirdik. Bilim dahil evrene ve topluma dair her söylemin hakikatsiz dil oyunları olduğunu savunmaya başladık. Ve John Gray’in Liberalizmin İki Yüzü adlı kitabında biraz çelişkili bir biçimde dediği gibi bu dil oyunlarına hakikatsiz de olsalar saygı duymamız gerektiğini söyledik. Arif Dirlik’in deyimiyle küresel modernite çağında ise birbirlerine kıyas kabul etmeyen bu dil oyunlarını jeopolitik savaşların ve kapitalist bir toplum inşasının aracı haline getirdik. Ve şu anda Huntington’ın dediği gibi medeniyetler arası bir çatışma yaşıyoruz.
Bugün küresel bir barış için en ihtiyaç duyduğumuz şeylerden biri dinlerarası barışın felsefesini oluşturmaktır. Yani samimi Hıristiyanlar, Yahudiler, Budistler, Taocular vs. birbirlerine nasıl sevgi ve saygıyla bakacaklar bugün için en önemli meselelerden biri bunun felsefesini oluşturmaktır.
Hacc Suresinin temel motiflerinden biridir dinlerararası barış. Ve bu ayet de bu barış idealinin manifestolarından biridir. Yani bu ayetle Allah dinlerin farklı ibadet yollarının hepsini ayrı ayrı kutsadığını ve dini çoğulculuğu güzel gördüğünü ve bu çoğulculuğun bir kavga sebebi olarak görülmemesi gerektiğini söylüyor okuruna. Ve bugün bu dinlerarası çoğulculuk dünyasında Müslümanlara düşen Rabb’e davet etmek. Başka surelerde Rabb’e davet etmenin ne demek olduğunu da açıklayacak: Hayırlarda yarışmak. Yani her dinin kabul ettiği evrensel hayırları ve her dinin göreli olarak öne çıkardığı göreli hayırları dünya toplumuna yön versinler diye çaba göstermek.
Şunu demek istiyorum 7. yüzyılda inmiş bu ayet cahil bir beşerin sözü değildir. Bu ayet tam da bugün yeryüzü olarak ihtiyaç duyduğumuz barışın metafizik temellerinden birini atan ilahi bir beyandır.
ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE REALİZM
“ …Allah, insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmeseydi, şüphesiz içinde Allah’ın adının çokça anıldığı manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılıp giderdi.” Hacc Suresi 40. ayet.
Allah bu ayette iki şey birden yapıyor. Bir yandan bir önceki pasajda dile getirdiğimiz gibi dinlerin çoğulculuğunu kutsuyor. Bir yandan da tarihe ve uluslararası siyasete koyduğu bir yasayı derinliğindeki bir hikmete temas ederek ifşa ediyor.
Dinlerin çoğulculuğunun kutsanması… Genellikle mealcilerimizin yaptığının aksine ayette geçen ‘içinde Allah’ın adının çokça anıldığı’ ibaresi sadece Müslümanların namaz kıldığı mescitlere gönderme yapmaz. Bir önce çözümlediğimiz ayetle beraber okununca bu ibare havra, kilise ve manastırları da kasteder. Yani Allah bu ayet aracılığıyla farklı dinlerin kutsal mekanlarında yapılan ibadetleri de kutsar. Ve Müslümanlardan bu mekanlara ve bu mekanlarda yapılan ibadetlere içten bir saygı göstermesini ister.
Bir yandan da bu ayet uluslararası ilişkilerde ekol oluşturan realizm okulunun hikmet çekirdeğine onun bir inceliğine referans vererek işaret eder.
O da şu: Allah yeryüzünde güçlerin bir kısmını hep bir kısmıyla def ettiğini söyler. Bu bizim bildiğimiz güçler dengesi kuramıdır. Yani diploması tarihine baktığımızda neredeyse her zaman bir gücün diğerini dengelediğini (Atina-Sparta, Roma-Sasani, Almanya-Fransa, ABD-Çin vs) görürüz. Dünya diplomasi tarihi realist okulun da dediği gibi güçler dengesi üzerine kuruludur. Yani Allah güçlerden birini hep bir diğeriyle def eder. Ve ne zamanki bu güçler dengesi bozulur yeryüzü fesada uğrar.
İşte realist okula göre bu güçler dengesi yaşama da hizmet eder. Güçler dengesi kuramının inceliği bu noktadadır. Yani güçler dengesi salt var değildir, o realist okula göre aynı zamanda yaşama hizmet ettiği için istenir bir şeydir de… Çünkü realist okula göre eğer yeryüzünde bir güç hiçbir dış denetleme olmadan hakim olsaydı, yani onu dengeleyecek başka bir güç olmasaydı bu gücün yeryüzünü ifsad etmesinin ve yeryüzündeki halkları ezmesinin önüne geçilemezdi.
İşte bu ayet ikinci bölümüyle bu gerçeğe işaret ediyor. Yani pek çok ülkede dinlerin (ve halkların) hayat hakkının korunmasının sebebi büyük oranda bu dini, bu halkı ezmek isteyecek güce rakip çıkan bir gücün sırf güçler dengesi gereği bu zayıf dini ya da halkı korumayı kendi çıkarına görüyor olmasıdır. Eğer böylesi bir güçler dengesi olmasaydı bu zayıf dinler ya da halkların da ona düşman olan güç tarafından yok edilmesinin önünde bir engel kalmayacaktı.
Tek bir örnek vermek gerekirse: Din düşmanı olarak meşhur olan SSCB sırf Almanya’yla savaşında halkının desteğini kazanabilmek için Ortodoks kilisesine yeniden meşruiyet vermek ve ona saygı duymak zorunda kalmıştı.
Kuran’ın uluslararası ilişkiler kuramı elbette ki realist okulla sınırlı değil. Daha sonra Hucurat Suresinde göreceğimiz üzere “Allah sizleri kavim kavim yarattı ta ki bilişesiniz” dediği zaman liberal ekole, “yeryüzünde zayıf bırakılmış kadınların hakları için mücadele edin” dediği zaman da feminist ekole gönderme yapar. Kuran’ı dikkatle ve tefekkür ederek okuyacak birey onda uluslararası politikaya dair şimdiye kadar getirilmiş her kurama işaret eden bir pasaj, ayet veya bir kelime bulacaktır. Ama Kuran’ın gayesi bilim yapmak değildir. Bilim seküler okullarda ve seküler bir kafa yapısıyla öğrenilir. Kuran’ın bilime işaretleri insanlığa hidayeti sunarken her çağda taze biçimde hissedilebilmek içindir.
*Öne çıkan görsel Mihaela Ionescu’ya ait Praying adlı çalışmadır. Kaynak: https://www.artmajeur.com/en/mihaelaionescu/artworks/9540922/praying