Kuran’dan Notlar – Kurtuluşun Çoğulculuğu
“İçinde hidayet ve nûr bulunan Tevrat’ı, elbette biz indirdik. Müslüman olan peygamberler, Yahudiler hakkında hükmederler, kendilerini Tanrıya adamış zâhitler, âlimler de, Allah’ın kitabını korumakla görevlendirildiklerinden (onunla hüküm verirler) ve onun Allah’ın kitabı olduğuna şahitlik ederler. İnsanlardan korkmayın, benden korkun, âyetlerimi az bir paraya satmayın. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” Maide Suresi, 44. ayet.
“- O peygamberlerin ardından, yanlarındaki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryemoğlu İsa’yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur olan, kendinden önceki Tevrat’ı tasdik eden ve Allah’tan korkanlar için bir hidayet rehberi ve bir öğüt olan İncil’i verdik. – İncil ehli de Allah’ın ona indirdikleriyle hükmetsinler. Kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar fâsıkların ta kendileridir.” Maide Suresi, 46-47. ayetler.
“Muhakkak ki inananlar, Yahudiler, sabiiler ve Hıristiyanlardan kim Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve güzel amel işlerse, onlar için bir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” Maide Suresi, 69. ayet.
Yukarıdaki üç ayet 21. yüzyılda küresel bir İslam barışı için temel teşkil eden ayetlerdir. Bu çağın önemli bir sorunu medeniyetler ve dinler çatışmasıdır. Ve bu ayetler Tevrat’a ve İncil’e saygısıyla ve Allah’a ve ahirete inanıp güzel işler yapan Yahudi ve Hıristiyanlara cenneti vaat etmesiyle, 21. yüzyıl için bir barış perspektifi inşa ederler. Tabi Kuran’da Yahudi ve Hıristiyan birer örnektir. Ve bu örneklerin genelleştirilmesi ve aynı barış vizyonunun Konfüçyüs, Buda gibi dünya dinlerine genelleştirilmesi gerekir.
Geleneğimizin düşünürleri medeniyetlerin birbirine oldukça kapalı olduğu bir önyargı çağında yaşıyordu. Küreselleşme son yirmi yılın ürünü. Başka medeniyetlerle ancak son yirmi yıldır gerçek anlamda içiçe yaşıyoruz. Ve bu dert son yirmi yıldır bizi kemirmeye başladı. Geleneğimiz kendi ufku içinde bir dinler arası barış yaratmış ve Osmanlı uygarlığını kurabilmişti. Fakat bu kendi çağı için bir barıştı. Kuran’ın söylemiyse Osmanlı ufkunun çok daha ötesinde bir barışın tohumlarını atar.
Bu sebeple İslam’ı 21. yüzyılda bir küresel barış projesi olarak okuyabilmek için geleneğimizin sınırlarının dışına taşmamız gerekiyor.
Şimdi aşağıdaki ayete bakın. Bu ayet çağımız için aradığımız barış vizyonunun manifestosudur. Yani her dinin şeriatı ve yolu farklıdır. Fakat bu çoğulluk Allah’ın yarattığı makbul bir çoğulluktur. Ve desteklenmesi gereken bir çoğulculuktur. Farklı din mensuplarına düşen ise bu çoğulluk ortamında iyiliklerde yarışmak ve koşmaktır. Çünkü her dinin insanlığa katkısı birbirinden farklıdır. Ve bu farklı katkıların bir kavga sebebi değil de bir hayırlarda yarışma vesilesi olarak değerlendirilmesi gerekir.
Kuran’ın bu çoğullukta kendine biçtiği rol ise diğer dinleri yok etmek ve onların yerine geçmek değil diğer dinleri koruyup kollamak ve onların bozulmasına izin vermemektir. Ayet şöyle:
“Sana da (ey Muhammed) geçmiş kitapları tasdik eden ve onları kollayıp koruyan Kitab(Kur’ân)’ı hak ile indirdik. Onların aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma. Biz, her biriniz için bir şeriat ve yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir.” Maide Suresi, 48. ayet.
Peki Kuran diğer dinlerin saflığı bozulmasın diye bu koruma ve kollama işini nasıl yapacak? Aşağıdaki ayete bakın. Diğer dinlerin mensuplarının, bu arada İslam’ın mensuplarının da dinleri bozarken en çok yaptığı şey kelimeleri ve cümleleri bağlamından saptırmaktır. Elmalılı’nın “kelimelerin yerlerinden değiştirmek” diye çevirdiği ibarenin Arapçası: “yuharrifunuelkelimean mevadiihi”dir. Ve daha doğru bir tercümesi “cümleleri bağlamından ve konuluş amacından saptırmak”tır.
Yani bir Müslümanın diğer dinlere yaklaşırken gayesi onları yok etmek değil, o dinlerin hükümlerinin bağlamından sapmasına izin vermemek ve o dinleri hakiki saflığına ulaştırmaktır. Ayet şöyle:
“Sözlerini bozdukları için onları lanetledik ve kalblerini katılaştırdık. Kelimeleri yerlerinden değiştiriyorlar (yuharrüfunelkelimeanmevadiihi).” Maide Suresi 13. ayet.
Başka misyonlar da biçiyor Kuran müntesiplerine bu konuda. Aşağıdaki ayetlerde farklı din mensuplarının karakterindeki bozulmaya işaret eder. Ve onların bu karakter erozyonuna müdahale eder. Maide 41’in ve bir bütün olarak Maide Suresinin temel meselelerinden biri Yahudilerin yalanlarına alet edinmek için hakikatlere kulak vermeleri ve kişiliklerini bozacak şekilde haram yemeleridir. Elmalılı’nın çevirisiyle “yalana kulak vermeleri ve çok haram yemeleri”dir. Bu evrensel bir ahlaki kusurdur. Ve Kuran Yahudilerle konuşurken onları bizim gibi Müslüman yapmak için değil, onların dürüst Yahudiler olması amacını güder. Ve bu sebeple onları eleştirir. Kuran diğer dinleri koruma ve kollama işini bir de bu eleştiri yoluyla yapar. Ayet şöyle:
“Onlar, yalana çok kulak verirler ve çok haram yerler.” Maide Suresi, 42. ayet.
Şimdi buradan bakınca aşağıdaki ayeti doğru yorumlayabiliyoruz. Geleneksel olarak aşağıdaki ayet Yahudi, Hıristiyan ya da diğer dindarların kurtuluşa ermek için kendi dinlerini bırakıp İslam’a tabi olmaları gerektiği olarak yorumlanmış. Oysa işin doğrusu Tevrat ve İncil dışında Allah tarafından Yahudi, Hıristiyan ya da diğer dindarlara indirilen beyan Kuran’ın tamamı değil; onların Kuran’da zikredildiği üzere yalana kulak vermek, çokça haram yemek, Tevrat ve İncil’in hükümlerini bağlamından saptırmak gibi evrensel kusurlarına çekidüzen vermeleri, kendi kutsal kitaplarını samimiyetle hayata geçirmeleri ve bir de kendi dinlerinden olmayanlarla Kuran’ın öğrettiği üzere kurtuluşun çoğulculuğu prensibi üzerinden bir barış ortamı yaratmaları gerektiğidir. Ayet şöyle:
“De ki: “Ey kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz. Şüphesiz ki, Rabbinden sana indirilenler, onların çoğunun azgınlığını ve inkârını artıracaktır. Şu halde kâfir olan bir toplum için üzülme!” Maide Suresi 68. ayet.