Kuran’dan Notlar – Kuran’da Epistemolojinin Temelleri (IV)
Amprizm ve Pozitivizm
Bir önceki yazıda Mu’minun Suresinin “epistemoloji suresi” olarak da adlandırılabileceğini söylemiştik. Ve sureye bir giriş olarak tarihselci düşünce biçimine işaret eden pasajları kısaca tefsir etmiştik.
İlk yazının devamı olan bu yazıda ise aynı suredeki ampirist ve pozitivist epistemolojiye işaret eden pasajları çözümleyeceğiz.
Bir önceki yazıda Mu’minun suresinin üçlemeler üzerine kurulu olduğunu söylemiştik. Surenin girişinde (1) ahlak (2) embriyonun gelişimi (3) her şeyin insana hizmet ediyor olduğu anlatılmıştı. Surenin devamında (1) Nuh, (2) adı belirtilmeyen bir peygamber (3) Musa kıssaları anlatılmıştı ve Muminun 84-89’da inanmayanlara üç metafizik soru sorulmuştu. Aynı yazıda ahlak, Nuh kıssası ve üçüncü metafizik sorunun hep tarihselciliğe işaret ettiğini görmüştük.
Bu yazıda ise adı belirtilmeyen peygamberin kıssasının ampirist ve pozitivist epistemolojiye işaret ettiğini söyleyeceğiz. Embriyonun gelişimi mucizesinin bu epistemolojiye hitap ettiğini göstereceğiz. Ve 84-89. ayetlerdeki ikinci metafizik sorunun yine bu epistemolojiye sorulduğunu göstereceğiz.
Peygamber kıssasıyla başlayalım:
“Bunun üzerine, onlar arasından kendilerine, “Allah’a kulluk edin; çünkü sizin O’ndan başka bir tanrınız yoktur. Hâlâ Allah’tan korkmaz mısınız?” (mesajını ileten) bir resul gönderdik. Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine verilen refahla şımarmış kodaman güruh dedi ki: “Bu, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer.” “Gerçekten, tıpkı kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz herhalde ziyan edersiniz.” “Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (tekrar) meydana çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?” “Heyhât o size vaad edilen şey ne kadar uzak!” “Dünya hayatından başka gerçek yoktur. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek değiliz.” “Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz.” -Mu’minun suresi 32-39. ayetler.
Bu kavim ampirist ve pozitivist olduğunu kendi cümlelerinin her tarafıyla beyan ediyor. Tarihselci epistemologlar peygamberlerini “üstün gelmeye çalışma” vasfıyla tanımıştı. Bu kavim ise peygamberini “sizin yediğinizden yer, içtiğinizden içer” diyerek tanımlıyor. Yine bu kavim “bu dünya hayatından başka bir hayat yoktur” diyor. Yani bu kavim gördüğünün ötesinde bir var oluş tanımıyor. Haliyle görünen alem dışında bir gerçeklik tanımayan bu kavim ampirist ve pozitivist.
Nuh’a itiraz edenler kavmin en yüce konseyiydi. Yani “mele”. Bu pasajdaki peygambere itiraz edenler ise kendilerine verilen refahla şımarmışlar. Bunlar da “mele”, yani konsey. Ama refahla şımarmış olmaları vurgulanıyor. Yani bu insanlar maddi nimetlere boğulmuş “sekülarist” insanlar.
Nuh kıssasında hiyerarşi, ahlaki değerler ve kültürel mirasın değeri vurgulanıyordu; burada ise maddi nimetler. Çünkü ampirist ve pozitivist bir epistemoloji bu dünya dışında bir yaşam tanımadığı için maddi hazları maksimize etme dışında bir yaşam ideali de tanımıyor. Yani bu epistemolojinin yaşam biçimi sekülarist oluyor.
(Kuran seküler nimetleri kutsar fakat sekülerlikte boğulmaya karşıdır. Bunu daha önce pek çok tefsirde dile getirdiğim için ayrıca açma gereği duymuyorum.)
Mu’minun suresi ampirist ve pozitivist epistemolojiyi reddetmez. Bu düşünce biçimine ona göre kanıtlar sunar.
Mu’minun suresi, girişinin birinci bölümünde, ahlak’a ve Firdevs’e veraset idealiyle birlikte tarihselci epistemolojiyle konuşmuştu. Girişin ikinci bölümünde ise embriyonun gelişimini anlatarak ampirist ve pozitivist düşünceyle konuşur. Pasaj şöyle:
“And olsun biz insanı, çamurdan, bir sülâleden (süzülüp çıkarılmış çamurdan) yarattık. Sonra onu emin ve sağlam bir karargâhta (rahimde) nutfe (sperma) haline getirdik. Sonra nutfeyi bir alaka (embrio) yarattık, derken o alakayı bir mudga (bir çiğnem et parçası halinde) yarattık, derken o mudgayı bir takım kemik yarattık, derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra onu diğer bir yaratık olarak teşekkül ettirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir. Sonra siz bunun ardından, muhakkak ki öleceksiniz. Sonra da siz, şüphesiz, kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz. And olsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz, yaratmaktan habersiz değiliz.” -Mu’minun suresi 12-17. ayetler
Bu pasaj yoluyla Allah gördüğünden başka bir gerçekliğe iman etmeyen ampirist ve pozitiviste onun anlayabileceği bir kanıt sunuyor. Yani “Şu gördüğün alemdeki mucizelere bak. Örneğin embriyonun gelişimine… Orada Allah’ı göreceksin. Orada şu gördüğün alemin ötesinde bir yaşam olduğuna inanacaksın” demeye getiriyor bu pasaj.
Mu’minun 84-89’da inançsızlara üç metafizik soru sorulduğunu söylemiş ve bu sorulardan üçüncüsünün “himaye etme” kavramıyla tarihselciye yöneltilmiş olduğunu söylemiştik.
Bir ampirist ve pozitivist ise metafizik yaparken bunu himaye etme kavramıyla değil de örneğin doğa yasaları üzerinden yaparlar. 84-89’daki ikinci soru da metafiziğe böyle bir düşünceyle kavrayan ampirist ve pozitiviste yöneltilmiştir. Pasaj şöyle:
“Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş’ın Rabbi kimdir?” diye sor. Eninde sonunda “Allah içindir.” diyecekler. “Şu halde siz Allah’tan korkmaz mısınız?” de.” -Mu’minun suresi 86-87. ayetler.
Yani Allah bu pasaj aracılığıyla doğaya düzen veren, ona yasalar koyan “Rabb” olarak Allah kavramını öne çıkarıyor. Ve ampirist ve pozitiviste şöyle söylüyor: “Sana senin düşünce biçiminle hitap ediyorum. Gördüğün alemdeki düzeni kim yarattı?”
Kuran’ın iddiası odur ki bu soruyla muhatap olan ve yanıt arayan bir ampirist ve pozitivist, “eninde sonunda” Allah’a varacaktır.
Bu serinin bir önceki yazısında Allah nasıl tarihselci epistemolojiyi meşru kabul etmiş ve bir tarihselciyle onun dilini konuşmuşsa, bu yazıda da Allah’ın ampirist ve pozitivist epistemolojiyi meşru kabul ettiğini ve onunla onun dilini konuştuğunu, sanıyorum ki, göstermiş olduk.
*Öne çıkan görsel Marciano Schmitz’in “Júlio de Castilhos’u Tanrısallaştırmak” isimli tablosudur.