Kuran’dan Notlar – Gösterişle ve Gafletle Anlamsızlaşan Namaz

1. Gördün mü o dini yalanlayanı? 2. İşte yetimi itip kakan odur! 3. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez. 4. Fakat veyl o salat edenlere ki, 5. Onlar salatlarında ihmalkar ve gaflet içindedirler. 6. Onlar ki, salatlarında gösteriş yaparlar. 7. Ve yardımlığı sakınır (zekatı vermezler). “ Maun Suresi

“9. Baksana o engelleyene, 10. Salat etmekte olan bir kulu! 11. Baksana ya o salat eden doğru yoldaysa 12. ya da takva sahibi olmayı emrediyorsa, fena mı?” Alak Suresi

Maun Suresi çok etüt edildi. Önceden bu surenin münafıklara hitap ettiği sanılırdı. Yani kendini Müslüman gösterenlerin sahtekarlığı vurgulanmış sanılırdı surede. Sonra Yaşar Nuri Hoca bu surenin inançlı Müslümanlara da hitap ettiğini söyledi haklı olarak. Yani hangi Müslüman ki yetime yoksula yardım etmez, boşuna namaz kılmasın… Allah böyle Müslümanların namazını kabul etmez, demeye getirdi Yaşar Nuri Hoca… ki sonuna kadar haklıydı. Ama bu sure sadece münafıklara ya da Müslümanlara değil, tüm insanlığa bir mesajdır. Ve surenin tüm insanlığa nasıl hitap ettiğini anlamak istiyorsak namaz kelimesini yeniden anlamlandırmak gerekiyor.

Namaz, yani salatSalat kelimenin Kuran’daki versiyonu, namaz kelimesi ise Farsça’ya çevrilmiş hali. Fakat kelime Farsça’ya çevrilince bizim beş vakit kıldığımız namaza, yani bir ritüele dönüşmüş. Ve başka anlamı yok sanılmış. Halbuki Kuran’daki salat’ın ritüelden çok başka bir anlamı var. (Kuran’da ritüel için kullanılan kelime nusuk’tur).

Ahzab Suresine bakın. Orada şöyle der: “Allah ve melekleri size salat eder ey Müslümanlar.” [1] Ya da yine aynı surede: “Allah ve melekleri Hazret-i Muhammed’e salat ederler.” [2] Buralardaki salat kelimesi namaz değildir. Bu ibarelerdeki salat kelimesi, “Allah ve melekleri Muhammed’e ve size davanızda destek olurlar.” demektir.

Haliyle salat kelimesi bizim beş vakit kıldığımız namazdan, bir ritüelden çok daha kuşatıcı bir anlama sahiptir. Salat köküne inildiğinde ‘haklı bir davaya destek olmak’ demektir. Bizim beş vakit kıldığımız namaz ise bu destek eyleminin bir ritüel olarak dile getirilişidir.

Şimdi yukarıda Alak Suresindeki pasaja bakın. Salat etmekte olan bir kul engellenmiş. Peki bu salat’ın mahiyeti ne? Beş vakit namaz kılmak mı? Pasajı okuyun: orada salat doğru yolda yürümek ve insanları takvaya davet etmek demek. Alak Suresi ilk inen sure olduğu için buradaki salat Kuran’daki tüm salat’ları kuşatıyor. Ve Kuran boyunca salat hem ‘doğru yolda yürümek, insanları takvaya, yani Allah’a ve insanlara karşı sorumluluk bilincine davet etmek, haklı bir davaya destek olmak” hem de beş vakit kıldığımız namaz anlamına geliyor.

Şimdi buradan bakınca… Örneğin ABD’nin Irak’ı işgal ederkenki şu sözleri bir salat eylemidir: “Irak’a demokrasi getireceğiz. Oraya insan haklarını götüreceğiz. Ve Irak halkını bir tirandan özgürleştireceğiz.” Bunlar samimi olması koşuluyla haklı bir davaya ait sözlerdir. Yani demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi çağımızın evrenselleştirmiş olduğunu söyleyebileceğimiz değerleri için mücadele etmek haklı bir davaya destek olmak, yani Allah’a salat etmek demektir.

Fakat ABD egemenleri bu salatlarında sahtekardı. Bu ideallerle Irak’a girdiler. Irak’ın petrolünü aldılar orayı İsrail’in menfaatlerine uygun haline getirmeye çalıştılar ve Irak’taki garibanları daha da berbat hale getirdiler. Dolayısıyla onların salat’ı bir gösterişten ibaretti. Tam da Maun Suresinin lanetlediği şey bu.

İşte Kuran başka bir surede “o kafirlerin salatı ıslıktan, anlamsız sözler söylemekten ve el çırpmadan başka bir şey değildir.” der.[3] Biz sathi bakanlar da bu ayeti fiziksel olarak ıslık çalarak, anlamsız sözler söyleyerek ve el çırparak namaz kılan insanları gözümüzde canlandırırız. Böyle sathi bakınca da ayetin hiçbir güncelliği ve evrenselliği olamaz. Halbuki ayetin belagati etüt edilse işin sırrı anlaşılacak.

“onların namazı ıslıktan, anlamsız söz söylemekten ve el çırpmaktan başka bir şey değildir” demek, böylesi insanların haklı bir davaya destek oluyoruz, güzel idealler için mücadele ediyoruz derken hakikatte bu iddialarının içinin tamamen boş olması anlamına gelir. Böylesi insanlar, örneğin Irak’ı işgal ederken ABD’nin durumu birbirlerini pohpohlamaktan başka bir anlama gelmeyen ıslık çalmaya ve içi boş bir eyleme alkış tutmaya benzer.

Şimdi buradan bakınca, muhafazakar mı olalım, komünist mi olalım, Çinli, Hintli ya da Avrupalı mı olalım… Hepimizin elinde bazı evrensel değerler var. Ve bu değerler uğruna mücadele ettiğimizi söylüyoruz. İşte bizim bu iddiamız, yani haklı bir davaya destek olduğumuz iddiası ve bu yöndeki eylemlerimiz Kuran’a göre bizim salat etmemizden, yani namaz kılıyor olmamızdan başka bir anlama gelmiyor. Ateist de olsak evrensel olduğuna inandığımız değerler için mücadele ediyorsak Allah’a salat etmekten başka bir şey yapmıyoruz demektir bu. İşte Maun Suresi bu salat’ta samimi miyiz, yoksa sahtekar mıyız, bunun tartışmasıdır. Her kim ki yetim, yoksulu itip kakar ve iyiliğe mani olur işte o adam Müslüman da olsa ateist de olsa salat’ında yalancıdır demektir bu ayet. Yani onun yaptığı ıslık çalmaktan ve alkış tutmaktan ve anlamsız sesler çıkarmaktan başka bir anlama gelmez.

Bir adam Hazret-i Peygamber’e geldi. Ve “günümün dörtte birini sana salavat getirmeye ayırıyorum.” dedi. Hazret-i Peygamber ona “daha da fazla ayır” dedi. Adam, yarısını ayırıyorum deyince, “daha da fazla dedi. Ve Hazret-i Peygamber adamın gününün kahir ekseriyetini salavatla geçirtinceye kadar adamın salavatını artırdı.

Bizim sathi bakan Müslümanlarımız da bu salavatı “allahumme salli allahumme barik…” gibi dualar etmek sandılar. Ateistler de bu hadisi görünce “bu nasıl narsist bir peygamber” dediler, “kendi kendine dua ettiriyor.” Halbuki dediği şey şuydu: “günümün dörtte birini senin bizlere öğrettiğin idealler için mücadele ederek geçiriyorum.” Buradan bakınca bu hadis yerli yerine oturuyor.

Şimdi işte buradan bakınca eğer haklı idealler için mücadele ediyorsak, Müslüman olalım, ateist olalım, İbrahim gibi hak yolun yolcusu, yani hanif oluyoruz, yani Allah’ın sevgili kulu oluyoruz. Fakat böyle bir mücadelemiz yoksa kıldığımız beş vakit namazın bir hükmü olmuyor. Ve eğer Müslümansak böylesi bir mücadele içindeyken kıldığımız beş vakit namaz şeker şerbet oluyor. Durkheim’ın öğrettiği gibi bu ritüel yoluyla bu idealleri bedenimize kazımış ve muhteşem bir iş yapmış oluyoruz.

Zaten Kuran’da Hazret-i İbrahim de “salat’ım ve nüsuk’um Allah içindir”[4]deyince salat ile ritüel’in yani nüsuk’un arasını böylece kökten ayırmıştı.  


*Öne çıkan görsel, Eddie Schrieffer’in And Still We Rise (Solidarity) adlı çalışmasından kesittir. (Editör Notu)

[1] Ahzab Suresi, 43. ayet.

[2] Ahzab Suresi, 56. ayet.

[3] Enfal Suresi, 35. ayet.

[4] Enam Suresi, 162. ayet.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir