Kuran’dan Notlar – Cennet Nimetleri Manevidir (I)
“Kötülükten sakınanlara vaad edilen cennetin misali şöyledir: Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır.“ Muhammed Suresi 15. ayet.
Biz ne yazık ki yüzyıllardır Kuran’ın edebiyatını ve belagatini unutmuş vaziyetteyiz. 13. asırda, 13. asrın aklına ve zevkine göre Kuran’ı tefsir etmiştik. Oradan da çağı için ileri diyebileceğimiz “Osmanlı Barışı”nı yaratabilmiştik. Fakat modern akıl, modern tahayyül ve modern zevk çok farklı. Kuran’ın moderniteye göre yeniden tefsir edilmesi gerekiyor. Bunu bir nebze Seyyid Kutup, Muhammed Esed ve İhsan Eliaçık gibi bu işin çilesini çekenler yapmaya çalışıyor. Benim yazdıklarım da bunlara katkı olarak okunmalı.
Şimdi yukarıdaki ayete bakın. Cennet neymiş? Su, süt, bal ve şarap ırmakları… Bunlar bilindik 7. asır Arabının zevkleridir. Böylesi ırmaklar biz modern insanların tahayyülünü heyecana getirmez. Demek ki kuran 7. asır kafasının mahsulüdür. Tarihselcilik maalesef gayesinden sapınca bizi de artık Kuran’dan zevk alamaz bir noktaya getiriyor.
Şimdi ayete bir daha bakalım. Kuran’da su, süt, bal ve şarap ırmakları cennetin kendisi değildir. Cennetin misalidir. Madem ki misaldir, oturup bu ayetin derinliğini düşünmemiz gerekir. Bunu da ancak Kuran’ı, Kuran’la okuyarak ve edebi çözümleme yaparak gerçekleştirebiliriz.
Şimdi ben süt ırmaklarına odaklanayım. Kuran’da süt ifadesinin geçtiği Nahl Suresinde bir ayet daha var. Ayet şöyle:
“Gerçekten süt veren hayvanlarda da size bir ibret vardır. Size işkembelerindeki fışkının ve kanın ortasından çıkan, içenlere içimi kolay halis bir süt içirmekteyiz.” Nahl Suresi, 66. ayet.
Burada sütün bir mucizeliği zikrediliyor. Sütün kan ve fışkı ortasından çıkması mucizesi… Hakikaten de insanı doyuran sütün yemek artığı olan kan ve fışkı ortasından nasıl meydana çıktığını etüt etseniz, bu harika iş için yüzlerce neden sonuç zincirinin nasıl entegre bir biçimde çalıştığına odaklansanız, bu mucizenin ve nedensellik perdelerinin arkasında Allah’ın elini görmekte tereddüt etmezdiniz.
Fakat bu ayet sadece bu mucizeyi anlatmıyor. Nahl Suresi 66 ayet, aynı zamanda ilk verdiğim ayete, yani Muhammed Suresi 15. ayete de bağlanıyor. Orada süt ırmaklarından bahsetmişti. Burada ise bu sütün kan ve fışkı arasından çıktığından…
Şimdi burada süt gerçek anlamından sıyrılıp mecaza doğru kaymaya başlıyor. Kan, Kuran’da hem fiziksel kanı hem de toplumda savaş çıkaran çatışmaları kasteder. Fışkı yani argo tabiriyle ‘bok’ ise bizim işlediğimiz fesat eylemlerine karşılık kullanılır. Yani mesela topluma fesat getiren bir insana, mecburen kullandığım bu argodan kimse alınmasın, “memlekete bok sıçtı” deriz.
Yani süt kelimesini bir mecaz olarak alırsak onun kan/çatışma ve fesat arasından çıkan manevi bir nimet olarak düşünmeye başlarız.
Aşağıdaki ayet de bu süt mecazıyla buluşarak insan tarihine ait temel bir gerçekliği anlatıyor. Şimdiye kadar bu bağın kurulmamış olduğunu görsem de cennetteki süt ırmaklarının anlaşılmasında bu bağlantı çok hayati… Ayet, Adem’in yaratılışını anlatıyor. Ve tabi meleklerin itirazını… Yani insanın kan dökecek ve fesat çıkaracak bir varlık olacağı gerçeğini. Allah’sa kan ve fesada rağmen insanın cevherinde güzel bir şey olduğu için insanı yeryüzüne halife kılacağım diyor. Ayet şöyle:
“Bir zamanlar Rabb’in meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. (Melekler): “A!.. Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz” dediler. (Rabb’in): “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” dedi.” Bakara Suresi 3. ayet.
Şimdi bu üç ayeti böylece birleştirince cennetteki süt ırmakları da bağrındaki mecazı açığa çıkarmaya başlıyor. İnsanlık tarihinin neredeyse bütün büyük kültür ürünleri, yani bizim ruhumuzu süt gibi besleyen neredeyse bütün tinsel yaratılar insanlığın ortaya çıkardığı kan/çatışma ve fesat/fışkı’ya bir yanıt olarak yaratılmışlardır. Bu eserler çatışma ve fesada bir son vermek isterler fakat burada kalmazlar bizim ruhumuzu süt gibi manen beslerler. Sokrates’ten Orhan Pamuk’a kadar bizi ruhen besleyen neredeyse her eserin çıkış koşulu budur.
Şimdi cennetteki süt ırmaklarına buradan bakınca Cennetteki süt ırmaklarının da 7. asır hayal gücünün bir ürünü olmakla sınırlı olmaktan çok öte çağlarüstü bir müjdenin dile gelmiş hali olarak anlayabiliyoruz. Cennetteki süt ırmakları bizim burada fiziksel olarak içtiğimiz inek sütü değil, ölüm sonrası yaşamda bizleri ruhen besleyecek, diriltecek, bizleri ruhen daha olgun ve mutlu hale getirecek tüm manevi/tinsel eserlerdir. Yani süt ırmakları özünde ruhsal ve manevi nimetlerdir.
Şimdi buradan hareketle cennetteki diğer üç ırmağı Nahl Suresi 64-69 arasında geçen su, şarap ve bala bağlamak artık çok kolay.
Burada uzun uzun çözümleme yapmayacağım. Sadece sonuç cümlelerini zikretmek istiyorum.
Kuran’da su ilahi vahiy için kullanılan bir cümledir. Yani cennetteki su ırmakları vahyin bizim ruhumuza kattığı mutluluk ve olgunluklar ve tekamüldür.
Kuran’da şarap şiir, roman, sinema gibi bizi sarhoş eden ve büyüleyen ve bu yolla bize mutluluk veren ve bizi tekamül ettiren her şeydir. Kuran’daki şarap ırmakları da özünde böylesi ruhani nimetlerdir.
Nahl Suresindeki balı okursanız, bal çok boyutlu entelektüellerin, her çiçekten, yani kültürün değişik sahalarından alarak sentezlediği ve bizi tekamül ettiren ve bize manevi mutluluk getiren eserlerdir. Yani Kuran’daki bal ırmakları böylesi sentetik kültür ürünleridir.
Buradan bakınca Muhammed Suresi 15. ayetteki su, bal, şarap ve süt ırmakları birdenbire çağdaşımız haline geliyor. Ve bizleri sadece cennette değil, bu dünyada da böylesi eserlerle nimetlenmeye teşvik ediyor.
Peki bu ırmaklarla beslenen insanların nihai hedefi, varacağı kemal noktası nedir? Aşağıdaki ayetler bu hedefe işaret ediyor:
“9 – Elbette nefsini temizleyip arındıran ve onu bir tohum gibi geliştiren kurtulmuştur. 10 – Onu kirletip gömen de ziyan etmiştir.” Şems Suresi
İnsanın manevi tohumu bir çiçek tohumu gibidir. Ve insanın gerçek mutluluğu bu tohumu çiçek açtırmaya sevk etmekte yatar. Platon’dan beridir bildiğimiz ‘pozitif özgürlük’ hayali bu. İnsanın da gerek bu dünyada görevi gerek ahiretteki mutluluğu bu manevi tohumun çiçek açmasına çalışmakta yatar. Yani gerek dünyada bu tohumların israf olmayacağı bir toplumsal düzen kurmalıyız. Gerekse de ahireti düşünürken Allah’ın bizi ahirette kendisiyle dost olacak kıvama gelene kadar bizleri süt, su, bal ve şarap ırmaklarıyla besleyeceği ümidi taşımalıyız. Yani bu dünyada ruhumuzda ne arzu varsa ölüm sonrasında bu kendini var etme arzusunun gerçek olacağı ümidiyle yaşamalıyız.
Bu haliyle bu ayetler birinci sınıf bir hümanizmin manifestosudur. Ama Allah’ı ve ahireti reddeden bir hümanizm değil. Ölüm sonrasını da hesaba katan Allah’la barışık bir hümanizm bu.
Bu formüle ulaştığımızda yeni bir medeniyet de tasarlamaya başlayabileceğiz.
* Öne çıkan görsel şuradan alıntıdır: https://fineartamerica.com/featured/eden-chester-carter.html