Kuran’dan Notlar – Aşağılık Kompleksi, Taklit, Yabancılaşma
“27 – Onlara Âdem’in iki oğluyla ilgili haberi hakkıyla oku. Hani her ikisi birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen, ötekine):” Seni öldüreceğim” demişti. Diğeri ise şöyle demişti: “Allah, yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder”. 28 – “Allah’a yemin ederim ki, sen beni öldürmek için bana el uzatsan da, ben seni öldürmek için sana el uzatacak değilim, ben âlemlerin Rabb’i olan Allah’tan korkarım. 29 – “Ben isterim ki sen, benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip ateş halkından olasın! Zalimlerin cezası budur”. 30 – Bunun üzerine kurbanı kabul edilmeyenin nefsi kendisini, kardeşini öldürmeye teşvik etti ve onu öldürdü. Böylece zarara uğrayanlardan oldu. 31 – Derken Allah bir karga gönderdi, ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için toprağı eşeliyordu. “Yazıklar olsun bana, şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten âciz miyim ben?” dedi ve pişman olanlardan oldu.” Maide Suresi
Bu pasajın uzun uzun tefsirini yapmayacağım. Sadece Kuran ve felsefe ilişkisini kurmak isteyenler için bir not düşeceğim.
Kuran’ın derdi felsefe yapmak değildir. Kuran eşyadan felsefenin bahsetmediği bir tarzda bahseder. Felsefe için eşyayla ilişki bir Ben-O ilişkisi iken Kuran için eşyayla ilişki bir Ben-Sen ilişkisidir. Yani felsefe eşyaya mahiyetleri açısından bakarken, Kuran eşyaya Tanrı-İnsan ilişkisi içinde bakar. Her iki söylem de meşrudur. Ve Kuran bağımsız aklın kullanılmasını teşvik ederek felsefeye meşru bir alan da açar. Fakat Kuran’ın gayesi felsefeninkinden farklıdır.
Fakat yine de Kuran her çağda tazeliğini hissettirmek için felsefi hakikatlere işaretler de verir. Bunu da müteşabih ve sembolik ayetleri yoluyla yapar. Filozoflar Kuran’ın müteşabih ayetlerini edebiyat analizi yoluyla tevil ederek Kuran’ın her çağda tazeliğini hissederler. Kuran söz konusu olduğunda felsefe-vahiy barışı bu yolla sağlanır. Ve Kuran kendi dediği gibi her şeyden bir misal getirmiş bir kitaptır. Felsefeyle yakaladığımız her temel hakikate küçük bir işaret bulmak mümkündür Kuran’da. Bu tezimin örneklerini Şeriat Mekke’de Tamamlandı adlı kitabımda vermiştim.
Maide 27-31’de de felsefeye işaretler var. Burada uzun uzun etüt yapmayacağım. Sadece ilgilenenler için sonuç cümlesini aktaracağım.
Kabil, kardeşi Habil’in kurbanı kabul edilip, kendi kurbanı kabul edilmediğinde, Habil’e karşı kıskançlık ve aşağılık kompleksine giriyor. Ve onu öldürmeye karar veriyor. Habil ise bu ölüm tehdidine karşı ona elini uzatmayacağını söylüyor. Bu iki davranışın zıtlaştırılması bize Alfred Adler’in öğrettiği gibi bir zıtlaşmadır. Alfred Adler’de de insanda birbirine zıtlaşan iki temel güdü aşağılık kompleksine karşı sosyallik güdüsüdür. İlki bizi birbirimize düşman ederken ikincisi toplumsal barışı sağlar.
Kabil, Habil’i öldürdükten sonra cesedi ne yapacağını bir kargadan öğreniyor. Yani Kabil cesedi gömmeyi taklit ve mimesis yoluyla öğreniyor ve cesedi gömme kültürü ve bilgisi bu yolla insanlığa mal oluyor. Taklit ve mimesis bize antropoloji biliminin öğrettiği bir hakikattir. Ve felsefede de Adorno tarafından bilmenin en özgürlükçü yolu olarak kutsanır.
Kıssanın üçüncü felsefi uzantısı ise Kabil’in Habil’i öldürdükten sonra ancak ve ancak onu toprağa gömdüğünde pişmanlığını tatması eylemidir. Toprak, yani temel fıtratımız ve varoluşumuz. Kabil ancak ve ancak cesedi toprağa gömdüğünde özbenliğiyle barışıyor. Yani Kabil öldürdüğü zaman toprağa yabancılaşmıştı. Cesedi toprağa gömdüğünde yeniden toprakla ve kendiyle barışıyor. Bu ise bizleri Marx’ın öğrettiği yabancılaşma kuramına götürüyor. Yani insan kendisi olduğunda ve henüz bedenine yabancılaşmadığında alabildiğinde sosyal ve insan dostu bir varlıktır. Marx için yabancılaşmanın aşılması yeniden toprakla ve bedenimizle barıştığımızda mümkün olacaktır. Kabil’in Habil’i toprağa gömdüğünde pişmanlığı tatması ise onun toprak aracılığıyla kardeş katlinin yarattığı yabancılaşmayı aşması ve kendini ve fıtratını tekrar bulması anlamına geliyor.
Yani tek bir kıssada, Kuran filozoflar için üç büyük felsefi düşünceye işaretlerde bulunuyor. Ve bu yolla mucizeliğini hissettiriyor. Elbette ki Kuran’da müteşabih ayetlerin yorumu yoluyla ulaşılacak nice felsefi hakikatler var. Fakat bunun için Kuran’ın edebiyatına ve belagatına ciddi kafa patlatmak ve Kuran okumalarını çağın düşünce birikimiyle buluşturmayı gerekiyor.
*Öne çıkan görsel şuradan alınmıştır: https://en.m.wikipedia.org/wiki/Cain_and_Abel_in_Islam