Kuran’dan Notlar – Allah’ın Kulu Ontolojik Olarak Özgür İnsandır (I)
“Allah, şöyle bir misal vermiştir: Bir adam ve birtakım ortakları var, hırçın hırçın çekişip duruyorlar. Bir de yalnız bir adamla (recul) selamet içinde olan bir adam (recul) var. Bu ikisinin hali hiç bir olur mu? Hamd Allah’ındır, fakat pek çokları bilmezler.” Zümer Suresi, 29. ayet
Yukarıdaki ayet putlara kul olmak ile Allah’a kul olmak arasında var olan radikal ruh farklılığının ifadelerinden birisidir.
Putlara kul olduğunuzda putların kaprislerine de tabisinizdir. İnsan olarak sizlerin putlar karşısında bir değeri yoktur. Onların yarattığı zorunluluklara sizin için bağlayıcıdır. Putlara kul olduğunuzda onların sizlere emir olarak verdiği şeylere, sorgulamadan/sual etmeden itaat zorundasınızdır.
Yani putlara tabi olduğunuzda onlar sizi bir köle gibi görürler ve sizin üzerinizde aşkın bir otorite olarak çekişirler. Bu çekişmelerin ortasında sizin varlığınızın, arzularınızın, muhakemenizin hiçbir önemi yoktur.
Oysa ayete göre kişinin Allah’a kul olması bir adamla barış ve selamet içinde olan başka bir adamın ruh hali gibidir.
Ayete göre kişi Allah’a kul olduğunda onun tepesinde duran ona mantıksız emirler yağdıran ve onun varoluşuna duyarsız bir determinizmayı ona dayatan bir aşkın varlığa kul olmaz. Aksine kişi Allah’a kul olduğunda onunla özünde aynı ruha sahip bir varlıkla eşitmiş gibi bir ilişkiye girer. ‘bir adamla selamet ve barış içinde bir adam’ olmak eşitlikçi ilişkiye delalet eder.
Allah’a kul olmak yapısal olarak bambaşka bir yaşam biçimi ve yaratıcı güçle bambaşka bir iletişim biçimidir. İslam’da kader, kör bir determinizma ve zorunluluk değildir. Kuran’a göre kader kişinin kendi boynuna dolanmıştır. Kişinin kaderi de kendi iradesi ve tercihleri doğrultusunda seçtiği kararlara göre yazılır. Kuran’da Allah’ın insanlara sunduğu emirler ise kişinin kendi iç vicdanıyla ve muhakemesiyle barışık emirlerdir. Haliyle şeriat, doğru okunduğunda kişinin kendi vicdanının ve muhakemesinin güzel gördüğü emirlerdir.
İslam tarihi içinde bu ruh unutulmuştur. Ne yazık ki dine ‘taabbüdidir’ denilerek Allah’a körü körüne teslim olma mantığı ve anlayışı egemen olmuştur. Tarih içinde İslami hükümlerin bağrında yatan mantık ve akılla bağı kopmuş ve bugün için muhakememiz ile vicdanımızın reddettiği bazı hükümler hak din namına önümüze konulmuştur.
Başlangıçta ise öyle değildi. İç barışı Allah’a kul olmakla tatmış sahabiler, İran ve Roma’yla savaşırken şevkle şöyle diyorlardı: Biz sizleri putlara tapmaktan, Allah’ın özgürlüğüne taşıyacağız. Onlar gayet açık şekilde putlara tapmak ile Allah’a kul olmak arasında hayli radikal farklar görüyorlardı. İslam’ı tekrar özündeki bu saflığa taşımamız gerekiyor.
Bu ayeti dikkatle okursak ayet bugün için de mucizevidir. Bugün önümüzde, taptığımız putlar yoktur. Fakat Kuran’ın derinliklerini düşündüğümüzde putlar sadece fizik ötesi varlıklar değildir. Kuran’da put aynı zamanda evreni ve varoluşumuzu kendisiyle açıkladığımız ve kendisinde ahlaki normlar türettiğimiz kuramlardır.
Örneğin, Allah’la barış içine sokulmamış; Marxist ekonomik altyapı, Freudçu bilinçdışı, biyolojideki genler, beyin ve doğal seçilim mekanizmaları, hukuksal pozitivizmin anladığı biçimiyle aşkın devlet iktidarı ilh. bugün yaşamımızı kavrayışta aynı bu ayetteki putlar gibi bizi bize hiç sormadan belirleyen, bizi bizim arzu, irade ve muhakemelerimizle taban tabana zıt şekilde kör bir determinizmaya mahkum eden, özgür iradelerimizi elimizden alan ve bizim insan olarak ontolojik değerimizi hiçe indiren kuramlardır. Yani ayetin dediği gibi bunlar bizim üzerimizde hırçınca çekişen ortaklar gibidir ki bizler de bu kuramlarla sınırlı kalacaksak ve bu kuramları Allah’la ve hak dinle ilişki içinde yeniden yorumlayıp anlamlandırmayacaksak bu putların ve kuramların kölesi durumundayızdır.
Oysa Kuran’ın teklif ettiği bakış; tüm bu putların ve kuramsal perdelerin ötesinde, her şeyi kontrol eden bir Allah’ın bulunduğunu, bu Allah’ın biz insanlara özel bir ihtimam gösterdiğini, Allah’ın bizden istediğinin O’na körü körüne itaat değil bir yeryüzü halifesi olarak onunla dostluk kurmaya olduğunu anlamaya dönüktür.
Kuran’daki hükümlerin amacı körü körüne itaatten çok, Allah’ın sıfatlarıyla sıfatlanarak onunla sanki onun eşitiymiş gibi dost olma makamına çıkmaktır.
Kanaatimce Allah’ın rububiyetinden gelen kul olma eğitimin yöneldiği hedef budur. Bu her bir insanın ahirette sona erecek yolculuğudur. Allah bu yolculukta putlara tapan ile Allah’a kul olan insanların tavır farklılığını aşağıdaki ayetlerde dile getirir.
Putlara tapan yüz üstü kapanarak yürür. Allah’a kul olan ise kendinden emin bir biçimde, özgürlüğü tatmış bir insan gibi ve hedefinin ne olduğunu bilerek ve kaderinin kendi iradesi doğrultusunda şekillendiğinin şuurunda olarak, ayakta ve dimdik yürümektedir.
“Şimdi yüz üstü kapanarak yürüyen mi doğru gider, yoksa dosdoğru yolda yürüyen mi?” Mülk Suresi, 22. ayet
* Öne çıkan görsel şuradan alıntıdır: https://pixels.com/featured/freedom-sandy-tracey.html
‘Kuran’ın teklif ettiği bakış; tüm bu putların ve kuramsal perdelerin ötesinde, her şeyi kontrol eden bir Allah’ın bulunduğunu, bu Allah’ın biz insanlara özel bir ihtimam gösterdiğini, Allah’ın bizden istediğinin O’na körü körüne itaat değil bir yeryüzü halifesi olarak onunla dostluk kurmaya ‘ ve güven ilişkisi içerisinde ilişki kurma zorunluluğumuz olduğunu gösteriyor…. Teşekkür ederim… Güzel yazı…