Kuran’dan Notlar – Allah Kendi Yolunda Gideni Tanrısallaştırır
“İsa onların inkârlarını hissedince: “Allah yolunda yardımcılarım kim?” dedi. Havariler: “Allah’ın yardımcıları biziz. Allah’a iman ettik. Şahit ol ki, biz muhakkak Müslümanlarız.” dediler.“ Ali İmran Suresi, 52. ayet.
“Kimdir o, Allah’a güzel bir borç verecek olan ki, Allah da onun verdiğini kat kat artırsın ve onun için şerefli bir mükafat da versin.” Hadid Suresi, 11. ayet.
“(Onlara şöyle denir): “İşte bu (cennet) sizin bir mükâfatınızdı. Çabanıza teşekkür edilmiştir.”” İnsan Suresi, 22. ayet.
“Onlar için orada ne isterlerse var, hem orada ebedî kalacaklar. Çünkü bu Rabbinden hesabı sorulacak bir vaaddir.” Furkan Suresi, 16. ayet.
Bir süredir hak din ile batıl din arasındaki radikal ruh farkını dile getiriyorduk. Bu okuduğunuz yazı bu serinin son yazısı.
Hak dinle batıl dini ayırt etmenin bir yolunun kul ile Allah arasında tanımladığı ilişki biçimi olduğunu söylüyorum başından beri.
Yani Allah kulundan cahil kalmasını mı istiyor? Körü körüne itaat etmesini mi istiyor? Onu kaprislerinin bir oyuncağı haline mi getiriyor yoksa başka bir şey mi yapıyor?
Başından beri iddiam şu olmuştu: Kuran söz konusu olduğunda Allah kulundan özgür bir akıl ve ruhla tanrısallaşmasını ve onun kendi dostu olmasını istiyor. Allah’ın rububiyeti de böyle işliyor. Yani kişinin yaşamını tanrısallaşmaya doğru giden yolda bir eğitim süreci olarak görmesini istiyor.
Bizlerin bu dünyada bu kadar sınamadan geçmesinin bir sebebi de budur.
Şimdi yukarıdaki ayetleri bu bağlamda bir bir tefekkür edin.
Ali İmran Suresi 52. ayette bizler Allah’ın yardımcıları oluyoruz. Allah, normalde hiç ihtiyaç duymamasına rağmen bizi kendisinin yardımcısı makamına çıkarıyor. Hadid Suresi 11. ayette eğer müminsek Allah’a borç verdiğimizi öğreniyoruz. Yani Allah, hiç ihtiyacı olmamasına rağmen, eşitiymişiz gibi bizden borç alıyor. İnsan Suresi 22. ayette cennete giden müminlere Allah teşekkür ediyor. Yani bu dünyada yaptığımız güzel işlerin hepsinden dolayı Allah, bize hiçbir ihtiyacı olmamasına rağmen, sanki onun eşit dostuymuşuz gibi, bize teşekkür ediyor. Ve Furkan Suresi 16. ayette cennetin Allah’ın bir iltimasından ibaret olmadığını, eğer iyi işler işlersek ahirette Allah’tan bunun hesabını sorabileceğimizi söylüyor.
Tüm bunlarda çıkan sonuç şu: Allah’ın egemenliği aşkın bir otoritenin kaprisli bir egemenliği değil. Aksine çok demokratik bir egemenlik bu. Çünkü Allah bizlere hiçbir ihtiyacı olmamasına rağmen, bizlere öylesine değer veriyor ki, Allah’tan hesap sorabiliyoruz, o bizden yardım istiyor ve bizden borç alıyor ve sonunda güzel işlerimiz için bize teşekkür ediyor.
Kısa konuşursak eğer gerçek müminlersek Allah bizlere bu dünyada Tanrı gibi yaşamayı öğretiyor. Ve bu eğitim sürecinin sonunda bizi kendine dost ediniyor ve bize ahirette bir krallık veriyor.
Kısa konuşursak Bakunin’in ‘insana değerini vermek için Tanrı’yı reddetmek gerekir’ düşüncesinden fersah fersah uzak bir Tanrı ve din anlayışı bu. Zira bu ayetlerde geçtiği kadarıyla dindarlık duygusu kişiyi varoluşsal olarak küçülten ve sıradanlaştıran bir ruh hali değil, kendini tanrısallaşmış olarak hissettiği için kendinde muazzam bir değer, özsaygı ve onur düşüncesi yeşertiyor.