Kömür Kara’sı, Karacaoğlan, Karaman, Kara Türk / Ermenek’e Ağıt
Dünyanın belki de en çalışkan insanlarıdır Ermenekliler. Fakat bu kadar çalışkan olmak pek bir işe yaramaz. Çünkü dağlıktır araziler, sadece kendine yetecek kadar ürün verir. Belki biraz elmada, kirazda kazanılır. Onu da aracılar yer daha çok. Bu yüzden tek yol okumaktır. Bizim ora köylerinde parası olan iki tipi vardır: Almancılar ve memurlar. Köylerde kalanın gerçekten işi zordur. Ektiği diktiği para etmez. Aslında bereketlidir toprak, fakat ilaç, gübre, traktör vb. eklenince, bizim oraların deyişiyle akı b..kunu kurtarmaz. Herkes eker bağını bahçesini elbette, fakat yan gelir şarttır.
Ermenek bir madenci yatağı değil, madenler de küçük. Hayat maden ocakları ile dönmüyor yani buralarda. Sessiz sedasız ocaklar. Şimdi sessizlik yerini çığlığa, ağıta, isyana bıraktı. Kara Türk kömür karasına bulandı, Karacaoğlan’ın gezdiği diyarlar kan ağlıyor. Karacaoğlan’ın mezarı Sarıveliler’de bulunduktan sonra her işimize onu da dahil ediyoruz.
“Dinleyin ağalar zamane azgın / yiğidin başında döner bir kuzgun / tohumu almış da tarlası bozgun / yiğit de ne desin day’ olmayınca.”
Yiğidin belini büken maişet derdidir, bu dert yüzünden kula kulluk etmektir. Hele kendi dağlarında böylece ölmek ne kötü. Oysa Toroslar özgürlüğün, bağımsız yaşama sevdası ile dolu Yörüklerin yurdudur. Kula kulluktan hazzetmeyen Türkmenlerin evidir. Bizim buralarda ölenin arkasından ağıtlar yakılır. Bunun tarihi de çok eskidir. Hepsinin ayrı bir hikayesi var. Ağıtlarda hem bura insanlarının anlayışları, zihin dünyası, yaşam mücadelesi vardır hem de şifahi kültürün örnekleri. O ağıtlardan bir kaçını Ermenek emekçilerinin ardından söyleyelim. Yazmayacaktım aslında, sadece tanıdıklarımla paylaşmak için yazıyorum. Acıyı paylaşamazsam Toroslara çıkmam lazım.
Sürünün önünde sürmeli koçlar
Arkadaşım kızlar sallanır saçlar
Eyne deresine inince göçler
Göç çekip geçtiğim yollar ağlasın
Tunam ben vuruldum sen tut elimden
Kan olmasın çez önceği belinden
Ben vuruldum sen git kalma yolundan
Sevip saramayan kollar ağlasın
Yapısı yapısı Hakk’ın yapısı
Gün doğuya bakar onun kapısı
Adını sevdiğim Görmel Köprüsü
Altında çağlayan seller ağlasın
Felek beni eşkiyayla sınama
Öldüğümü deyvermeyin anama
Çok genc gettim doyamadın Tunama
Halime acıyan eller ağlasın
Güzel olur şu dağların mazısı
Sevdiğine erememiş bazısı
Böyleymiş alnımızın yazısı
Ağıdım söyleyen diller ağlasın
Bu yakılan ağıtlar ve tutulan yaslar türkü şeklinde söylenir. Cenaze omuzlarda giderken çığlıklarla beraber patlar türküler.
Bordomuz var kanet kanet
Koptu başıma kıyamet
Guzular kime emanet
Kaldı söyle gel yiğidim.
Pahıl değildin mala
Hayırettin nice kula
Bindirdiler seni sala
Döngel gayrı koç yiğidim.
Eskiden Ermenek, Sarıveliler, Taşkent tarafı ve diğer yakın yerlerin adı Başdere idi. Başdere boğazı denirdi. Ermenek Başbakanın memleketi Taşkent’in yanı başıdır. Yakılan ağıtlar Taşkent’e ulaşır, öyle yakın. Gerçi ağıdı yakan Kara Türk diğeri Ak. Duyar mı duymaz mı, herhalde daha çok şirketlerin isteklerini duyar.
Başdere boğazı gana bulandı
Ganlı ganıyla akdı gidiyor
Başdere’nin pehlivanı şahini
İçimi derdiyle yakdı gidiyor
Başdere’de çokdu senin mestanın
Bozuldu bağında ekin bostanın
Köylü yazdı senin ağıt destanın
Kimisi de gına yakdı gidiyor….
Bu ağıtlar uzun, bazı kısımlarını alıyorum. Beni cenazelerde en çok etkileyen, hesapta yokken ağlamama sebep olan bu ağıtlardır. Şimdi Toroslar ağıtlarla inlemektedir.
Düşmanların kuşatmışlar yolunu
Elbet senin gatillerin bulunu
Sekiz kişi bükemezler golunu
Şimdi omuzlara çıkdı gidiyor
Soma’da, Esenyurt’ta, Davutpaşa’da, Torun inşaatta, Ermenek’te ve diğerlerinde belimizi büken, çaresiz bırakan elbette kapitalizmdir. Ülkemizdeki de İslam suretinde neoliberalizm olan Piyasa İslamı.
Yedi yavrun köyde yalnız yetim
Ermenek’ten keşfe geldi heyetim
Fidan boylu koç yiğidim Şevketim
Sana gözüm yaşı akdı gidiyor
Doktor geldi bıçak saplar ölüne
Kim bakacak bilmem Fatma geline
İntikamın kalmayacak biline
Acın yüreğimi yakdı gidiyor
Küçük yavrun beleklere belenir
Ambarlarla tahılımız elenir
Anan baban düşmanına ilenir
Gözden yaşları akdı gidiyor
İnsanın vatanında böyle ölmesi ne kötü. Ah bu maişet derdi. Çalışalım tamam, Ermenekliler zaten çalışkan insanlar, bari ölmesek. Oysa o dağlar ne güzeldir. Bu güzelim dağların koynunda üç kuruş için ölmek ne kötü.
“Hemşehrilerime” demeyeceğim, politikacı lafıdır ve pek çirkinleşmiştir. Aynı sayın sözcüğü gibi bürokratik ve leş. Kardeşlerim demek en iyisi. Kardeşlerime Allah rahmetiyle muamele etsin. Yakınlarına sabır dilemekten başka yapacak bir şeyimizin olmaması bizim suçumuz.
Şimdi ben dua ediyorum, arkasından az bir kısmını yazdığım ağıtları, yasları okuyacağım.