KHK’lılara (KHK-daşlarıma) Açık Mektup
Arkadaşımız Ömer Bilal Karakaya, KHK’lıların mücadelesinde muhalefetin halkın bir kısmını ürkütmemek adına, iktidarın ekmeğine bal sürerek insanlık suçlarına nasıl sessiz kaldıklarından, KHK Platformlarının ulaştıkları hedeflerinin yanısıra konuşulması gereken meselelerinden bahsediyor ve Platformlar İçin Özerk Dönem’i özetleyerek bir yol haritası çiziyor. İlginize sunuyoruz.
ÖMER BİLAL KARAKAYA 692 KHK
Geçen 6 yıl içinde yaşadığımız acılardan, can kayıplarından, umut sömürülerinden ders çıkardığımızı farz edelim. Talebimizin ülkedeki herkes için çok net olarak biliniyor olması gerekirdi değil mi: Tüm KHK’lıların acil olarak işe iade edilmesi!
Eğer bunu muhalefet isteseydi, KHK’ların insanlığa karşı suç kapsamında olduğunu ve seçime kadar ertelenemez bir modern linç uygulaması olduğunu kabul etseydi, yurt içinde ve dışında derhal BM ve AİHM’ e insanlığa karşı suç başvuruları yapmalıydı.
Sosyal soykırım uygulamalarıyla bir topluluğun dolaylı ölüme mahkum edilmesine, savunma hakkının gasp edilmesine bizzat şahit oldukları halde derhal BM’ye, AİHM’e insanlığa karşı suç başvuruları yapmadıklarından dolayı kendileri de gelecekte yargılanabilirler. Uluslararası camialarda, tüm hukuki- siyasi birliklerde en yüksek perdeden ortalığı ayağa kaldırmadıklarından dolayı topluma karşı hesap verme durumunda kalacaklardır.
Geçti Bor’un pazarı, diyorsunuz değil mi? Bu başvuruları yapmazlar. Neden mi? “KHK’lılar arasında belki temizlenmesi gerekenler vardır, seçimde zaten 20 yıldır canı yanıp duran halk kendilerine oy verecektir. Başka alternatif mi var?”
Öyleyse garantilenmiş seçim zaferine kadar boşu boşuna iktidarla kapışmamak, “Parti içindeki talimatla hamile kalıyorlar, onların yüzünden bizim arkadaşlar zor durumda kalıyor.” diyen MKYK üyelerini ve onların parti içinde temsil ettiği politik zihniyeti darıltmamak ve kararsız oy verenleri ürkütmemek istiyorlar.
Yine bir muhalefet başkanı, 19 Haziran 2020’de Halk Tv’ de yayınlanan “Liderler Özel Söyleşi” programında “Devletin de belli hassas noktaları var, buralarda acaba (?) dediği birisini görevde tutmak zorunda değildir. Devlet kendisini koruyacak elbette. Yargı kişinin suçsuzluğuna karar verse de devlet şüpheyi kaldırmaz, önemli görevlere değil de önemsiz, pasif pozisyonlara alır.” diye beyanat vermişti. Demek ki muhalefet, iktidarın 15 Temmuz’dan sonra hukuk yerine “makul şüphe – iltisak” gibi kendi paralel hukuk uygulamalarını kabul etmiş ya da daha kötüsü muhalefet de devletçiliğinden böyle davranıyor. Neyse, diyelim. Peki bunları bilsek ne değişirdi? Partilerin bazılarına ikişer üçer kez ziyaretler yaptık. Ortak programlar düzenledik. Bunları biraz daha fazla tartışıp farklı stratejiler güdebilirdik.
Eğer CHP buluşmaları öncesi parti yönetimini ikna için toplantı yapan KHK Platformlar Birliği adına, sabitlenmiş bir ekip yerine illerden temsilcilerin bulunduğu geniş kapsamlı bir heyetle gidilseydi ve görüşmeler kayıt altına alınıp her toplantı sonunda açıklanmış olsaydı, şunlar olurdu :
- Partinin onlarca il gezip 6 yıl geçtikten sonra KHK’lıları dinleme(!) buluşmaları yapmasından önce, zaten CHP’ye önceden vermiş mevcut KHK’lılara yapılan modern soykırıma varan uygulamaları kabul edip etmedikleri sorulurdu. İtirazları varsa bunun izahı yapılırdı. İzahlarla da ikna olmuyorlarsa zaten KHK meselesine bir EYT mağduriyeti, bir KPSS yüksek puan mağduriyeti gibi baktıkları ortaya çıkacaktı.
- İkna toplantıları süresince, partide Ö. Özel gibi hapislerdeki kadınlar yüzünden kendi ideolojik taraftarlarının zor durumda kaldığını düşünenlerin etkisinin ne olacağı görülürdü.
Parti ile yapılan seri toplantılarda diğer illerin temsilcileri de olsaydı daha fazla itiraz-soru olanağı doğacaktı. Bu şekilde zaten ellerinde KHK zulmü raporları, yüzlerce mektup olduğunu, kapalı toplantılarda söylenenlerin basın karşısına geçildiğinde değiştiğini, partilerin kadın-gençlik kolları ve ülke çapındaki tabanları ile kamuoyu duyabilmiş olacaktı.
Yani bu ziyaretler sabit kadrolarla değil de, illerden değişen farklı gruplarla yapılsaydı “Bizim partileri değil de, partilerin bizi ikna etmeye çalıştığı ortamlar” oluşabilirdi.
“Oysa gele gele bizi artık dinliyorlar.” gibi kabullenici bir tutum dolayısıyla ve yukarıda bahsettiğim tüm platformların etkin katılımcılığı ile gerçekleşmeyen bu görüşmelerin sonunda en azından pozisyon olarak ikna eden değil ikna edilen olduk.
Mesele onların 6 yıldır bunu yapmamaları veya yapmaya niyetleri olmaması değil, bunu bizim yüksek sesle söylemememizdir. “Çözüm hukuki değil, siyasi olacak.” diye hepimizin zaten bilip durduğu şeyi tekrarlamaları, KHK’lıları ciddiye alıp yukarıda bahsettiğim şekilde eyleme geçmemelerine bahane oldu.
Eğer ortada sosyal soykırıma varan bir süreç varsa, ikisini ayırmadan topyekûn mücadele etmeleri gerekiyordu.
Bu altı muhalefet partisinin mutabakatında KHK konusunun daraltılacağından (!) bahsedip KHK’lıların ne zaman ve nasıl iade edileceğinden bahsetmemeleri, bana sorarsanız beklenen bir sonuçtu. Trajik olan ise bunu eleştirince bu altı partiden önce, yine KHK cephesinden “Dert etmeyin, önümüzdeki zamanda diğer bir çalışmayla bize de değinecekler. “ diye savunmanın KHK Platformları adına yine KHK’lılarca yapılmış olmasıdır.
Maalesef muhalefetin KHK konusundaki bazı ikircikli tutumlarını daha önce de savunmak yine bazı KHK’lılara düşmüştü. Dahası iktidarın kötü kopyası olmaya hevesli gibi KHK’lıların arasında ayrım yaparak, kademeli işe dönüşten, üstelik takvim vermeden bahseden muhalefeti yine onlar adına KHK’lıları temsil ettiğini söyleyenler savundu.
Tüm KHK’lıları temsil yetkisinin kurumsal olarak tek bir merkez görüntüsü oluşturması kaçınılmazdır ve bu KHK mücadelesinin daraltılmasına sebep olur.
Her şehirdeki KHK’lılar birlikte mücadele etmeli ancak bunun merkezi bir yapı altında kurumsallaşmasına, bürokratik bir yapı ve iktidar oluşturmasına müsaade edilmemeli. Belli konu ve zamanlarda yoğun işbirliği, her zaman birbirleriyle iletişim kanallarını canlı tutmaları ile bu bürokratik ve üstten yönetimci sistemle organik bağ kurma karıştırılmamalıdır.
Tüm iller arasında komisyonlar, genel yönetim kurulları gibi sabit değişmez yapılar oluşmamalıdır. Ancak bir olay – çalışma- kampanya gibi süreçlerde belli bir zaman işbirliği içinde çalışma yapılabilir, çalışma tamamlanınca burada görev alanların süresi sona ermelidir. Bu çalışmalarda iller adına gelenler hep aynı kişiler olmamalıdır.
Özellikle tüm KHK’lıları temsil eden ‘sözcüler’ diye bir grubun oluşmasının önüne geçilmelidir. Parti ziyaretlerine ve çeşitli görüşmelere, ziyaretlere her ilden temsilciler katılmalı, bu görüşmeler kayıt altına alınmalıdır. Bunlara dikkat edilmediği için partiler sadece belirli kişileri muhatap almaktadır. Bu nedenle şeffaflık bozulmaktadır.
Bir yanılgı da şu: Partilerin elinde bu zulme dair en az beş yıldır raporlar ve belgeler var. “Bizim 5 yıllık mücadelemiz sonucunda bakın artık bizden bahsediyorlar” dememiz hedef karmaşası yaşadığımızı gösteriyor. Oysa ki yukarıda bahsettiğim başvuruları yapmaları için onları zorlayabilirdik. ‘Bu iş siyasi’ deyip kaçak güreşmelerine engel olabilirdik.
“Hukuki değil, siyaseten bu işi çözeceğiz” diyen muhalefetin siyasi bakışını ve çözüm yöntemlerini göz önüne almalıydık. Bu altı partiden bütçeden sorumlu olacak müstakbel muhalefet başkanı “Devlet, kendi güvenliğini düşünür geri aldığı KHK’lıya önemli görevler vermeyebilir.” diyordu.
Altı partinin tamamı 15 Temmuz’un aydınlatılması ile alakalı konuyu getirip KHK konusuna bulaştırıyordu. 15 Temmuz’daki darbe girişimi vakası mecliste tam yetkili araştırma komisyonu ile araştırılması gerekiyordu. Komisyonun, devletin en üst yetkilisinden tüm bürokratlardan, askeri yetkililerden siyasilerden, yazarlardan, elçiliklerden, medya kuruluşlarından bilgi ve belge toplama yetkisi olacaktı. Bu süreçte elbette ülkedeki herkes sorgulanabilir ya da herkesin bilgisine başvurulabilirdi. Çıkan sonuçta suç unsuru taşıyan herkes için yargı süreci başlayacaktı. Bu yapılsaydı ‘adil yargılanma hakkı’ konusunun buraya ait olduğu ve KHK konusuyla ilgili olmadığı ortaya çıkacaktı. KHK konusuyla ilgili olan ise sadece “KHK’lıların tamamının iadesi, davalarının düşürülmesi ve gerekiyorsa o zamanın 657. sayılı kanununa göre soruşturması söz konusu olmalıydı. Biz de yüksek sesle hem iktidara hem muhalefete “Eğer bize suçlu gözüyle bakmaya devam ediyorsanız biz de size meydan okuyoruz, getirin memurlar kanununu bakalım kim suçlu görelim “ diyebilecektik.
Çözüm hukuki değil siyasi diyerek ciddi bir mücadele vermek yerine ertelemeci davranan, muhalefetin ve “Bunların içinde çok az da olsa temizlenecekler var.” deyip darbe girişimi soruşturmasını kısıtlayıp muhalefeti kendi havuzuna alan iktidarın gardını düşürebilecektik. Oysa gördük ki muhalefet altılısı bizimle istediği kadar buluşmalar düzenlesin, rapor alışverişi yapsın, önce kendi aralarında anlaşıp sonra bizimle yaptıkları çalışmaları “piar” çalışması olarak kullanıyorlar.
Peki, muhalefetin arada dillendirdiği “KHK’lıların %99’u suçsuz. %1’i için KHK’lıların çoğuna hukuksuzluk yapılıyor.” lafı ne anlama geliyor ?
Bu ifade iktidarın iddiasından ne kadar farklıdır?
İktidarın tezi: “Darbe girişimi, temizle temizle bitemeyecek büyük bir ağ tarafından yapıldı. Bu nedenle darbe gibi büyük kaos durumlarında normal hukuk ortadan kalkar ve darbe, savaş veya olağanüstü hukukun uygulanması gerekir. Dolayısı ile sapla saman birbirine karışır.” değil miydi?
Kurunun yanında yaş da yanabilir. Büyük düşmandan kurtulmak için arada kalanlar ezilebilir, diyorlardı. Bu temizlik yapılıncaya kadar ‘gözünüzü kapatın’ dediler. Mülteci pazarlığı, yatırımlar, ekonomik döngünün çıkar ilişkisi nedeniyle AB’nin de sesini böyle kısmadı mı ?
Şu %1 nedir ki muhalefet ve iktidarın dilinde aynı eko ile seslendiriliyor. Muhalefete şu açıklamanın manifesto olarak söylenmesi gerekiyordu:
KHK’larla memurluktan çıkarılanların o bahsettiğiniz 15 Temmuz’un aydınlatılması, suçlu veya şüphelilerin ortaya çıkarılması ile ilgisi yoktur. Darbeyle, darbeyi planlamakla, kalkışmanın organizesi içinde bulunmakla, silahlı teşebbüsün içinde bulunanları tespit etmekle de ilgisi yoktur.
Peki, 15 Temmuz’un suçluları dediğimiz %1 ya da %0.01 her neyse nerede aranmalı, nasıl bulunmalıdır?
“Mecliste bulunmalıydı.” diyeceğim siz de şöyle cevaplayacaksınız:
İktidar, hem anayasayı fiilen ortadan kaldırmış hem de meclisi işlevsiz hale getirmişti. Muhalefet buna ciddi itiraz etmek isteseydi meclis yerine başka bir makamı tek karar alıcı olarak yerleştiren adrese gitmezdi. Yine diyeceksiniz ki ne oluyor sorusunu sormadan Yenikapı’ya komut almış gibi gitmezdi. Hadi buna hortum anındaki şok haliydi diyelim ama başkanlık sisteminin de serti olan parti devleti sisteminin adresine, hele hele meşru değil dedikten sonra, gitmek muhalefetin bilincini gösteriyordu.
Muhalefetin 15 Temmuz darbe girişiminin tüm ayrıntıları ve siyasal bağlantılarını ortaya çıkarmak için verdiği tam yetkili meclis araştırma önergesi teklifi, kendisine darbe yapıldığını söyleyen Cumhur İttifakı partileri tarafından reddedilmişti. Daha sonra iktidarın girişimiyle yayınlanan rapor ise güdük kalmıştı. Muhalefet, hukuksuz sürecin başlamasındaki bu önemli dönemeçte bunun üzerine gitmedi. Üstelik arada bir “insanlık suçu işleniyor, anayasa çiğneniyor.” demelerine rağmen ‘devletin ve milletin bekası’ ülküsünden vazgeçemeyen muhalefetin devletin prestijini düşünerek sosyal soykırım uygulamalarını uluslararası hukuk mecralarına şikayet etmemesi ne kadar doğal değil mi? Bu sığ havuza girmeyen HDP ve kimi parlamento dışı partilerin varlığı da durumu değiştirmedi.
Maalesef bu 6 yıldan ders çıkarılmadı. Seçimi kazanma ihtimali belirince KHK meselesi biraz daha dillendirilse de muhalefetin 6 yıl önceki havuzdan çıkamadığını son altı partili mutabakatta görülüyor. HDP ise, eksik kaldığı yerler olsa da, en azından bu havuza ısrarla çakılı kalan altılı muhalefetin masasında yoktu.
KHK’lıların mücadelesi ve yöntemleri nasıl olmalı?
Her görüşten, inançtan, ideolojiden, kimlikten kamu emekçilerinin aynı kuyuya atılmasıyla başlamış bir süreç. Örgütlü yaşam geçmişi olan memurlar, el yordamıyla değil tecrübelerine göre davrandılar, kamusal alanlarda eylemleri oldu, sendikaları destek oldu ancak sendikalar kitlesel eylemlerin süreklilik içerisinde yaygınlaşmasından bir süre sonunda kaçındılar ve piyasadan çekildiler. Bir miktar sendika üyesi birkaç şehirde küçük gruplar halinde sendikalarına rağmen alanları bırakmadılar.
Zulmün altında kaderdaş olmanın verdiği duygusal bütünleşmenin yanında KHK öncesi örgütlü yaşam tecrübesi olan KHK’lıların olması, samimi çabaların birleşmesi sonucunda 65 il ve yüzlerce ilçede KHK Platformları yaygınlaşmış oldu. 6. yılına ulaşmış sürecin mevcut durumunda, başlangıçtaki hedeflere ulaşılmış olmasına rağmen değerlendirilmesi gereken meseleler oluştu. Mevcut akışa bıraktığımızda, ses duyurma çalışmalarının hala en önemli meselemizmiş gibi davrandığımızı görüyoruz.
Oysaki gelinen noktada mesele, muhalefet partilerinin bir seçim zaferine tam inanmış olmalarıdır. Yani artık kimseyi ikna etmeye ihtiyaçları yok, kimseyi dinlemeye ihtiyaçları yok, bizi dinleme durumları ise artık daha umutsuz çünkü sadece dinliyormuş gibi yapıyorlar. Derler ya uzak durun deseler daha iyi olurdu belki. Çünkü yeni bir yol haritası çizelgesi yapacağınızda bu durum engeliniz olacaktır.
Bir yol haritası teklifi:
Aynı ilde yaşayan KHK’lılar, platformlarını birbirleriyle kolayca görüşebilecekleri, kamusal alanda yapabilecekleri çalışmaları yapabilecek kadar işlevsel hale getirmeliler. Platformlarda yer alanlar birbirlerini tanıyor olmalılar, tanımalılar.
Aynı şehirde yaşayan KHK’lıların kendi aralarında uyumlu ve etkili mücadele etmeleri için platformlar belli bir süre özerk bir yapıya sahip olmalı. Bu dönem tüm üyelerin etkin katılımcı olabilmesi, şehirlerindeki diğer adalet mücadelesi veren kurumlarla daha işlevsel çalışmalar yapması için gereklidir.
Platformlar içerisinde eşit katılımcı işleyiş kurulamadığında neler olabileceğinin tecrübesini yaşamak zorunda kaldım maalesef.
Her ilin platformunun kendi karar alma işleyişinin özerkliğini kurmadan ülke çapında (organik bağlı) birlik ( kurmanın) bu mücadelenin sağlıklı bir şekilde ilerlemeyeceğine inanıyorum. Bunun yerine bağımsız yapılar olarak devam etmeli bunun yerine birbirleriyle işbirliği yapabilir. Böyle olmazsa geniş çaplı birlikteliklerde oluşan merkezi yapı tüm kararların üzerinde belirleyen olacaktır.
Merkezi yapı ise hedefe ulaşmak için tüm platformların merkezi olarak görüleceğinden şehirlerdeki karar alma ve politika belirleme çalışmalarının üzerinde son sözü söyleyen olacaktır.
Dahası, eşit ve etkinliği yok eden aşağıdaki olumsuzluklar oluşacaktır :
- Kudretli kurucu üyeliğin ortaya çıkması
- Sabitleşen sözcü ve temsilci ekiplerinin oluşması
- Merkezi yapıda birbirini eleştiremeyen yeknesak bir üst etkin ekibin oluşması
- Oluşan birliğin büyüklüğü oranında, merkezi yapıyı koruma ihtiyacı ortaya çıkacaktır. Merkezi yapının felsefesini korumak gerekecektir. Kendisine bağlı platformların kontrol edilmesi gerekecektir, buralarda gözlemci – rehber- bir bilen (!) olması istenecektir. Yapılacak faaliyetlerin bir norm içinde ve yerel bağımsızlığı ortadan kaldıran merkez adına ancak merkezce onaylanan faaliyetler yapılabileceği forma dönecektir.
- Bağımsız karar alma süreçlerine ve eleştirilere limit geleceğinden, merkezi yapıya uyuma zorlayan bir sistem oluşacaktır.
- Üstünde kararlarını onaylatıcı bir yapı olduğunu bilmenin getireceği hareket sınırlama ve daha özgün politika üretmeyi zorlaştıracaktır.
Bu söylediklerim çeşitli risklerdir ve mutlak şeyler değildir. Bunları önlemek için ise pratik önerilerim var:
- Etkin ve eşit katılımcı işlevsel bir yapıya dönüşünceye kadar platformlar merkezi yapılanma ve bu tür ulusal çaplı girişimlerle organik bağ kurmamalıdır. Ancak özerk bir yapıda iletilen bu süreçte oluşacak uyumlu ve güvenli ortam her şehirdeki KHK’lıları daha etkin yapacağından, sonrasında oluşacak platform birlikleriyle daha etkili ve daha sağlıklı ilişkiler kurup, işbirlikleri yapabilecektir. Ancak işbirliği yapmakla merkezi yapının parçası olarak faaliyet göstermek birbirine karıştırılmamalıdır.
- Kurulan whatsapp gruplarında herkesin açık kimliği, adresi ve zorluk anında kendisine ulaşılmasını sağlayacak bir referansı olmalı. Yaşanılan şehirlerde diğer STK, emek, kadın , ekolojik- çevre gibi diğer kurumların her birine KHK’lılar üye olmalıdır. Kendi şehirlerinde hak- adalet – emek mücadelesi veren kurumlar, yapıların oluşturduğu birlikteliklere aktif üyelikle katılmaları harika olur. Bunu yapmak gelecek için ne kadar eşitlik, adalet ve barışı herkes için istediğimizin ve mücadelemize ne kadar bütüncül bakabildiğimizin ölçüsü olacaktır.
- Önerdiğim şekliyle, her bir platformun en azından bir zamana kadar özerk bir süreci yaşamalarını tavsiye etmemin sebebi, sonucunda daha büyük çaplı birlik ve yapılara aktif katılımın sağlıklı olacağı ve yazının başında belirttiğim endişelere karşı tedbir içindir. Eşit katılımcı özerk dönemle uyumlu kendi kararlarını bağımsız oluşturabilen bir platform bu süreci bir birliğin parçası olmadan önce tamamlamalıdır. Ya da bu dönemle birlikte sabit olamayan olay bazlı geçici bir araya gelişler yapabilir.
- Süreci tamamlayınca kendi oluşturduğu ilkeler ile diğer platformların hepsinin birleştiği yapılara daha özgüvenli katılım yapabilirler.
- Son sözüm, hedefe ulaşmaktan önce herkesin oyunun ve sözünün aynı önemde olduğu, eleştirilemeyecek kimsenin olmadığı, merkezi ve üstten bir yöneticiliğin olmadığı, faaliyet yerine ortak akıl ile eylemi kurmayı, sayı fazlalığı yerine güvenli zemini kollayan başka bir mücadele tarzına ve başka bir adrese yolculuğum başladı. Selam olsun eşitliği kendisi için istediği özgürlük kadar isteyebilenlere..
Mektubumun sonuna geldim, kendi adıma bir yol haritasını yazıyorum :
1- İllerdeki KHK whatsapp gruplarında sadece şehirde ikamet edenlerin bulunacağı ve kendisine ulaşılamadığında ikinci bir iletişim numarasının olduğu, grupta bulunmanın kararlaştırılacak işlerin organizasyonunda katılımın şart olduğu, kararların alınabildiği, kararlarında ikna usulünün geçerli olduğu ya da azınlık kalacak görüşlerin de dahil edilebildiği birikimli oy sistemi kullanıldığı hale gelmelidir. Bu grubun dışında görev ve sorumluluğun olmadığı sadece hoş sohbet amaçlı ikinci bir grup kurulabilir.
2- Platformların diğer illerinde merkez modelinin içinde oluşan kurumsal yapı araçları olan Genel Yürütme Kurulu – Genel Kurul- Sosyal Medya Kurulu – Danışma Kurulu gibi sabit komisyonlar iptal edilmeli. Bunun yerine ülkede olağanüstü olaylarda, KHK’lılarla ilgili açıklama gereği olacak olaylarda, tüm illerde yukarıda bahsettiğime benzer komisyonlar sadece mevcut iş ya da olayın süresince kurulmalıdır. Sonra lağvedilmelidir. Sosyal Medya Kurumu ise teknik boyutu nedeniyle belki üyelerin değişken olması her çalışmada illerden başka üyenin katılması şartıyla sabit kalabilir.
3- Platform sözcülüğü, danışmanı, temsilcisi gibi etiketli sabit görevliler olmamalıdır. Parti veya kurumlarda ziyaret edildiğinde çağrı yapılıp illerden katılımcı istenmelidir. Sonuçlar ve kararlar basın açıklaması şeklinde ortak yapılmalıdır.
4- Parti veya kurumlar ziyaret edilmeden önce ister ildeki bir komisyon isterse birleşerek ziyaret yapıldığında önceden talepler gönderilmeli, toplantı kayıt altına alınmalı ve daha sonra parti veya kurumların tabanının, genel kamuoyunun şahit tutulması adına basın açıklaması ile duyurulmalıdır. Kendilerinden kurumsal sosyal medya hesaplarından, ziyaretin sonucundaki taleplerin ve taleplere verilen yanıtların yayınlanması istenmelidir.
5- Yukarıda teklif ettiğim önerileri beş yıllık platformlar tecrübesinden çıkardım. Her platform iç uyumuyla ve özgün iradeyle kendi öz gücüyle çalışabileceği özerk bir dönem yaşamalı, bu arada diğerleriyle iletişimde olmalı, dönemsel işbirliği yapmalıdır. Her il kendisine has mücadele stratejisi geliştirebilir. Bu şekilde ve bunun gereğinde diğer illerle bu şekilde birleştirebilir. Şu anki mevcut statik merkezi yapılaşmaya giden durum bence olumsuz bir durumdur.
6- İstanbul KHK’lılar Platformu’nun yaptığı gibi şehirlerimizdeki emek – adalet – hak arayışı için bir araya gelen kurumlar ile işbirliği içinde yapılan çalışmalara değişken temsilcilerle katılmayı çok önemli buluyorum.
“Platfromlar için Özerk Dönem” ile özetle demek istediğim:
Her il kendi sosyal medya komisyonu, yönetim kurulu ve benzeri yapılanmaya gitmemelidir. Ancak her ay için etkinlik grubu oluşturulabilir. Etkinlik grubuna faaliyetlerin tamamına katılacağını söyleyenler katılır. Bu üyelerin hem kendi hem de referanslarının iletişimi etkili çalışma için verilir. Platformlar için acil kararlar burada konsensus gereği, olmazsa – birikimli oy – yada oydaşma gibi katılımcı oylama sistemi ile alınır. Ancak önemli kararlarda genel grup ile birlikte karar alınabilir. Bu şekilde aynı ilde yaşayanlar etkin katılımlı birliktelikler kurarlar.
Ülke çapında KHK’lıların organik bağlı sabit yapılanmacı birliktelikler kurmasının bu durumu bozacağını düşünüyordum ve tecrübe ettim. Bunun yerine özerk konumdaki illerdeki KHK platformları olaylar ve süresi belirli çalışmalar yaparlar. Bunlar için geçici komisyonlar kurarlar. Bu komisyonlara tecrübesi, kariyeri ne kadar çok olursa olsun sabit temsilciler olmaz. Yine sabit platfromlar temsilcisi, sözcüsü, danışma kurulu, gibi sabit etiketli bürokrasiden şiddetle kaçınılmalıdır. Ülkemizin belki en farklı ve riskli döneminden geçerken Türkiye KHK’lılar Platformu gibi merkezi yapılar kurmamalıdır. Bunun yerine tüm platformların, her birisinin etkin katılımcı olduğu; eşitlikçi yapılarıyla gelişen olaylar içinde gerekecek çalışmaları yaptığı; herhangi bir ildeki platformun çağrısı ile dönemsel çalışma için kolayca işbirliğine girdiği bir örgütlenme konusunun tüm platformların ciddi bir şekilde değerlendirmelerini talep ediyorum .
Önceki yazılar:
-https://sendikoop.org/2021/11/29/bir-khklinin-izlenimleri-omer-bilal-karakaya/
–www.emekveadalet.org/notlar/ankaraya-giremeyen-khklilar/
–ww.emekveadalet.org/notlar/oncesi-ve-sonrasi-ile-bir-khklilik/
–Khk’lıların mücadelesinde son durum nedir?
Yenipencere.com/haberler/khklilar/
–https://www.emekveadalet.org/notlar/kuresellesme-ve-yeni-sol-konferansi-izlenimleri/