İnananların İktidarı mı?
Bu yazı İslamcılardan söz açmayacak. Sözün açıldığı; fetholunduğu Müslümanlar bu yazıda yer almıyorlar. Yazı köşelerinde yeralanlar, yer almış olabilir ama yer verilenler, yeryüzünü insanlara açmakla iştigal etmiyorlar. Dünyanın bir oyalanmadan ibaret oluşunu yanlış anlayanlar, işgal ve iştigal mefhumlarından uzakta eğleşiyorlar. Dünya hep böyleydi ve iktidar, eğleşmenin dibiydi, yeter ki kimse kimsenin tavuğuna kışt demeyeydi. Hişt, pişt, kışt sesi duydum diye irkilenler, birbirini yemeden önce, köşe ve bucakta aykırı duranları uzaklaştırır. Yine öyle oldu, medyada ne kadar muhalif adam ve kadın varsa, bir korku uğruna dışlanıyor veya işten atılıyor. Böylece biz de bir korku atmosferine çekiliyoruz, eğleşenler, kendi korkularını bizim; yani kendince, kendi halinde iştigal edenlerin üzerinde birer olgu haline getiriyor.
Aralarında direktör, editör ve muhabirlerin olduğu 15 NTV çalışanı istifa etmek zorunda bırakıldı. 5 Sabah gazetesi çalışanı işten atıldı, ikisi istifaya zorlandı. 15 Akşam gazetesi yöneticisi/yazarı, istatistiğe vurunca konu nasıl soğuyor… Sözün üzerinde tahakküm kurmak isteyenler Ali Akel ile başladılar, işi Kürşat Bumin’e kadar götürdüler. Reva mıdır, Yeni Şafak, 28 şubat sonrası açtığı kucağı bütün çatlak seslere kapatıyor. Reva mıdır özgürlük anlayışımız ancak bize zulmedilince genişliyor, sonra tekrar daralıyormuş. Reva mıdır demokrasi yalanı, gerek kalmayınca unutulur ya da korkunca korkutarak rafa kaldırılır? Kutsal dava güdüyorum hissine kapılınca karşıda bir ordu varmış, en ufak bir açıkta yoklayacakmış, öyleyse tek ses olmalıyız, diyorsunuz.
Bu cüreti iktidarda olmaktan alıyorsunuz. Hal böyleyken bu yazı, inananların iktidarda olduğu bir dönemi sorguya açmayacak mı, “inananların iktidarını” yani? İnananın iktidarı mı olurmuş diye sormayalım, elalemin ekmeğine yağ sürmeyelim sonra… Bu yazı dengelerin 10 yıldır nasıl korunduğunu büyük çıkarlara uygun adım, çuvalların siyasetle oradan buraya taşındığını hatırlatmasın. Peki bu gerçekleri, faiz lobisi diyerek ağzından kaçırtan şeyin vicdan olduğunu? Şimdi herşeye rağmen, müslümanlar olarak, vicdan diyorsak utanmadan müslümanlığımızdan, bu liberal bir amentüden ötedir. Sorumluluk bilincinden bahsediyoruz, hatta suçluluk duygusundan, her koyunun kendi bacağından -ama yalnız kendi mi- asılacağı güne dek, ümitlerini aldığımız yoksul ve yoksunun karşısında söz söylemenin suçluluğundan söz ediyoruz. “İnananlar olarak” demenin zorluğundan bahsediyoruz, artık bu iddiayla insanların karşısına çıkmanın yüz kızarıklığı ve sizin şu iktidarınız arasında bir korelasyon olmasın?
Bu yazı, bir iktidar varsa o da kendine inananlarındır, demiyor. Zira Hz.Peygamber, “kendine güven” diye bir mefhum tanımıyor, onun akdi benimkinden tazedir diyerek yağmuru övüyorken ve Hz.Ömer, “o münafıklar listesinde ben de var mıyım” diye titriyorken, “benim gibi başbakan bulamazsınız ha” demek caiz midir, ben bilemem. Fakat kendimize inanmak, öyle bir bela ki bu, karşısında duranları Müslümanlara savaş açmış gibi göstermekten çekinmez. Dışlar, tehdit eder ve korku atmosferiyle alt edeceğini zanneder. Neyi ve kimi alt ediyoruz, niçin ve kim için, bu yazı sadece bunu sormak için…
Yazı gerçekten çok güzel. Eline sağlık Talha. Neredeyse gereksiz kelime yok. Teşekkürler.