İmam Hatipler Neden Eski Tadı Veremiyor?
Son haftalarda bizzat başbakanın tetiklemesiyle başlayan “kızlı-erkekli” tartışmaları üzerine oldukça fazla tartışma döndü. Bununla birlikte AK Partisi’nin karma eğitim noktasında uzun vadede hedefinin ne olduğu da bilinen bir şey. Nihai olarak karma eğitimin tasfiyesine dönük düşünceleri olduğunu biliyoruz. Ayrıca İmam Hatip okullarının bil fiil devlet eliyle arttırıldığı ve desteklendiği bir dönemdeyiz. Yılların Fatih Kız Lisesi(ki 28 Şubat döneminde karma eğitime geçmişti) bir kaç yıl içinde tamamen sadece kız öğrencilerin eğitim aldığı bir İmam Hatip okuluna dönüşecek. Bunun gibi hayli fazla dönüşüm örneğine ve yeni tesisleşmeyle karşı karşıyayız. Geçenlerde bir arkadaşım facebook duvarında, son yıllarda imam hatip liselerindeki eğitim kalitesinin düşmesi üzerine yapılabilecek şeylere ilişkin öneri mahiyetinde bir takım fikirlerini paylaşmıştı. Arkadaşa uzun bir cevap yazdım. Sonrasında konu hakkında daha detaylı bir metnin anlamlı olacağını düşünerek birşeyler karaladım.
İmam Hatip okulları ile ilgili olarak bazı peşin hükümleri öncelikli olarak tasfiye etmek gerekiyor. Ülkedeki birçok solcu için bu okullar yıllarca devletin “yobaz” yetiştirdiği ve “vasıfsız”, sadece imamlık ve hatiplik yapabilecek algı düzeyine sahip kişilerin okulu olarak görüldü. Bu okullar Kürd hareketi içinde birçok insan tarafından devletin asimilasyon politikalarının bir uzantısı olarak algılandı. En kaba haliyle cenazelerin gömülebilmesi ve camilerde imam bulunsun düşüncesiyle bir nebze de olsa Kemalistler tarafında anlamlı kabul edildi yıllarca ancak imamlık ve hatiplik dışında bir işe yeltenilmesi durumunda hep ağız büküldü. Başka bölümlere olan talep artmaya başladığında bir şekilde önleri engellenmeye çalışıldı. Sağ iktidarlar zamanlarında ise genelde engeller kaldırıldı. Kısaca müesses nizam bu okulların kontrollü bir şekilde varlığını devam ettirmesini kendisi için gerekli görmeye devam etti. Halk nezdinde ise bu okullar dini değerleri hor gören düzen karşısında ara bir sığınma formu olarak oldukça sahiplenildi. Yapılan imam hatip okullarının çok büyük kısmı halkın kendi arasında topladığı paralar ile yapıldı. Kuruluş dönemindeki motivasyon, sisteme rağmen bu halkın değerlerini temsil edebilecek bir kurumun gerekli olduğu şeklindeydi. İlk baştaki niyet hiçbir şekilde asimilasyon politikalar ya da sadece imam ve hatip yetiştiren kurumlar tesis etmek şeklinde olmamıştı.
Bu girişten sonra imam hatip okullarında niceliğin artmasına rağmen öğrenci niteliğindeki düşüş bahsine gelebiliriz. İmam Hatip Liselerinde kalitenin düşmesi noktasındaki esas sorun bu okulların sistem karşısındaki pozisyonlarında yaşadıkları evrilmedir. Eskiden bu okullar siyasi erkler tarafından itilmiş ve öteki kabul edilenlerin, eskiden var olan ve form değiştirerek varlığını devam ettiren zalim devlete rağmen ayakta kalmaya çalıştıkları ve bir şekilde cephe oluşturmak için bir araya geldikleri/destekledikleri bir zemindi. Birçok insan çocuklarını çok daha itibarlı okullara göndermek yerine İmam Hatip okullarına gönderirken sistemle olan bitmemiş hesaplaşmalarıyla motive oluyordu. Şimdi ise durum tersine döndü. Eskiden halk, devlete rağmen bu okulları yaşatmaya çalışırken şimdi devlet halka rağmen bu okulları büyütmeye çalışıyor. Eskiden bizi motive eden ceberrut düzen şimdi birçoğumuz tarafından bize ait sanılmaya başlandı. Oysaki yeni gelenler de eskileri gibi yüzlerce yıldır bu coğrafyada devam eden ve halkını koyun olarak gören sistemi olduğu gibi sahiplendiler.
Robotski için özür dilemediler. Pozantı tecavüzcüsü hapishane müdürünü ödüllendirdiler. Gaziantep cezaevinde yanan mahkûmlar için kimseye hiçbir yaptırım uygulamadılar. Ceylanları Uğurları devletin mühimmatı ile katlettiler. Dindar mahallenin insanlarını hazır oy kapısı olarak görmelerine rağmen 28 Şubat mağdurları için hiçbir yasal düzenleme yapmadılar. Ülkenin rantsal paylaşımı için her yasayı hızlıca çıkarmış olmalarına rağmen üstelik… Bilfiil kendi atadıkları ve yedirmeyeceğiz dedikleri valileri halka herkesin önünde “gavat” diyebildi. Başbakan sanki kendisi başka bir yerden gelmiş gibi Gezi olayları sırasında idari yaptırım talep eden eylemciler için milyonlarca kişiye karşı televizyonda, kendinden öncekilerin de utanmadan yapmış olduğu “Ne platformu olursan ol. Ayaklar ne zamandan beri baş olmaya başladı?” diyebildi. Tedavisi için son bir çare olarak bakana maruzatını beyan etmek isteyen kıza utanmadan dilenci muamelesi çekebildiler. Bunun gibi devletleşme alameti sayılabilecek onlarca örnek daha sayabiliriz.
Devlet ve zihniyet bu coğrafyada şekil değiştirdi sadece. İktidara gelene kadar Kemalizm’e dair eleştirdikleri tüm güç temerküzüne dayalı ilişki şeklini biraz daha post-modern olarak sevmedikleri/göz ardı ettikleri için kullanmaktan imtina etmediler. Bu arada dünün halk direngenliğinin üslerinden biri olan İmam Hatip okulları sistemiçileştirildi. Bizzat hükumet tarafından teşvik edilen ve devlet eliyle tesisleştirilen okullara dönüştü. Oysaki eskiden bu halkın dişinden tırnağından arttırdığı paralarla yapılan okullardı onlar. Eğer bir mecrada niteliğin ve üretkenliğin artması bekleniyorsa o mecranın sistemle kurduğu ilişkiye bakmak gerekir. Sistem tarafından yasaklanan ve dışlanan zeminler her zaman üretkenliğin ve mobilitenin ivme gösterdiği zeminlerdir. “Dindar”ların, “kendi” iktidarlarıyla birlikte daha merkeze oturmaları sürecinin bir sonucu olarak bu okulların öğrenci niteliği düşüş gösterdi haliyle.
Bu arada gerek ekonomik gerek de siyasi bazı kazanımlar dünün mağdurlarını susturmak için pekâlâ yetti, ancak son 12 yılda Koç Holding’in cirosu 10 kat ve karlılığı 15 kart arttı denilirken muktedirin kim için daha faydalı olduğu sorusu kafaları karıştırıyor. Gezi olayları sırasında muhayyel faiz lobisi düşmanı üzerinden oy devşiren başbakan, faizin Müslümanlar için bile normalleşmesine en çok katkı sunan kişi olarak yalan söylemeye devam etti. Bunun yanı sıra Ali Koç’a innovasyon ödülünü kendi elleriyle verdi. Kısaca ortada olan, devasa hırsızlıklarla dolu ancak sıradan ve normal karşılanabilen bir evrilme halidir.
Hasılı kelam kuruldukları günden beri bu ülkede bir şekilde dışlanmış bir kesimin umut kapısı olarak kabul ettiği ve bu anlamda oldukça verimli bir mecra olabilmiş İmam Hatip Okulları’nın, bundan sonraki süreç için nitelikli bir eğitim mecrası olarak varlığını devam ettirme şansı yok denecek kadar azdır. Şu haliyle mevcut muktedirler için partizan yetiştirmek dışında işlevselliği azalmıştır. Üretkenlik ve direngenlik bağlamında artık ezilen ve sürekli yoksullaştırılan halkın nerelere kanalize olduğuna bakmak lazım gelir. Şimdiden sonra bu memlekette eğitim sistem içinde nitelikli işler çıkacaksa bu yeni zeminlerde çıkacaktır.