Her Gün Öldürülen Kadınların Ardından: Yasta Değil İsyandayız!
Şöyle bir hafta geçse unutuluyor kadın cinayetleri, yaşanılan şiddet olayları. Sosyal medya olmasa hiç duyulmayacak ya da küçük bir grubun ses çıkarmasıyla gündem dahi olamayacak cinayetlerden, şiddet olaylarından bahsediyorum. Birkaç gün hep beraber ses çıkarıp, eylemlerde haklı öfkemizi bağırıp ‘normal’ hayatlarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Devam ediyoruz dediysem de biz kadınlar, her gün karşılaştığımız şiddetle, karşılaşmadığımız ama ihtimaline karşı kendimizi korumak için yaptığımız planlarla devam ediyoruz. Hiç tanımadığımız ama acısını, öfkesini içimizde hissettiğimiz kadınların resimleriyle tuttuğumuz yaslarımızla, öfkelerimizle devam ediyoruz.
Boşanmak istediği kocası tarafından çocuğunun gözleri önünde öldürülen Emine’nin yasını tutarken, Nurtaç’ın kendi kanıyla yazdığı notla bir kez daha gözlerimiz doluyor, öfkeleniyoruz. Yaşanan bu cinayetler, fiziksel/psikolojik şiddet hepimizin gözü önünde gerçekleşiyor.
Şimdi de hep beraber Pınar için üzülüyoruz. Canice öldürüldü Pınar. Öldürülmesinin sebebi ise “hayır” demesi yani onu ‘seven’ bir erkeği reddetmiş olması.
Kamuoyu oluşturan her cinayette olduğu gibi haber programlarında vahşetin nedeni, nasıllığı konuşuldu. Konu getirilmek istenen yere getirildi; İstanbul Sözleşmesi. Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin uygulamadaki tüm aksaklıklarına rağmen kadınları koruyan bu sözleşme katilin ve müstakbel katillerin cinayet sebebi olarak gösteriliyor. Sözleşmeyi okumaya dahi tenezzül etmeyen, ezberletilmiş bir kaç cümleyle ailenin yıkılmasına sebebiyet verdiğini söyleyen bir grup tarafından sözleşme yürürlükten kaldırılmaya çalışılıyor. Neden mi? Erkeklerin o camdan egoları incinip de ayrılmayı hazmedememeleri ve sözleşmeyle birlikte sınırlandırılmaları sebebiyle.
Hayatı boyunca arkası toplanan, sinirlendiğinde karısının alttan aldığı ya da almak zorunda olduğu, çok kafası atarsa fiziksel şiddet uygulayan, sözlü/psikolojik şiddeti zaten her gün su gibi kullanan erkek, yasalarla güçsüz bırakılıyor ve cinnet geçiriyor. Vaziyetin müsebbibi olarak da İstanbul Sözleşmesi gösteriliyor. Sesli okuyunca insanın sinirlerini bozan bu çıkarımı maalesef sadece erkekler değil, bazı kadınlar da yapıyor.
Patriarkanin devamlılığını sağlayan erkekler ve o erkeklerin arkasında, onları yetiştiren kadınlar; sistemin “makbul” kadınları… Şunu hatırlatmakta fayda var: Avrupa Birliği uyum sürecinde imzalanan İstanbul Sözleşmesi kadınların mücadeleleriyle imzalandı. Bu kazanılmış hakkın uygulanmasında dahi sıkıntılar varken kadın cinayetlerini, artan boşanmaları sözleşmeye bağlayanlar kadınlar güçleniyor ve boyun eğmiyorlar; bu yüzden de erkeklerin yoksun oldukları egoları inciniyor ve cinnet geçiriyorlar demek istiyorlar. Üstüne üstlük kadınları koruması gereken yasalar da kadınları korumadığından kadınlar katlediliyorlar. Bunu bu şekilde apaçık dile getirmeyenler İstanbul Sözleşmesi feshedilsin diye kamuoyu oluşturmaya devam ediyorlar bir süredir.
Kadınlar güçleniyor evet. Boyun eğmeden, evliliğin/bir arada yaşamanın, eş değer olmanın ne demek olduğunu bilerek. Konforlarından vazgeçmeyen, sözleşmeyi uygulamayan, yürürlükten kalkması için kamuoyu oluşturan herkes yaşanılan tüm cinayetlerden sorumludur. Bizler sabırla, inatla İstanbul Sözleşmesi’nin sadece varlığı için değil uygulanması için de mücadele etmeye devam edeceğiz.
#istanbulsözleşmesiyaşatır