Halifenin Yeniden Kazanımı Şartlarında İslamcılık*

3 Responses

  1. elyesa koytak dedi ki:

    bu tarz sahici düşünümlerin derinleşerek artması niyetiyle bir şerh koyarsak;

    islamcılığın hilafetin tarihselliği ve kemalizmin evrenselliği üzerinden (belki büyük oranda bobby sayyid’in spekülatif ve tarih-dışı yorumlarına dayanan) akademist bir okunması, bir çok noktayı gözden kaçırmaya meylediyor (en basitinden kemalizm sanki, “kırılma anı” olan (?) 1923’te kristalleşmiş bir şeymiş gibi: kemalizmi jön türklere de götürebilirsiniz, 1930’lara da çekebilirsiniz – uzun mevzu).

    diğer yandan “fıkhın kaybı” vurgusu oldukça önemli, fakat bunu hilafetin kaldırıldığı 1924 tarihiyle aynı zamanda geçirilen tevhid-i tedrisat kanunuyla, akabindeki kültürel-simgesel “devrimler”le, Kuran harfleri yerine latin harflerinin kabulüyle vs. beraber düşünmeli. mehmed akif mısır’a neden gittiyse cumhuriyet tarihi boyunca islamcıları islamcı yapan da o. simgesel sermayesi islam olan bir kültürel zeminde islam adına kurulan bir devletin, de-islamisation’a yola açan pratiklerce gasp edilmesi. bugünse iktisadi planda bu süreci radikalleştirenlerin müslümanlar olduklarını görüyoruz. buna karşı, hem yapısal olarak kaybedilmiş olan fıkhı yine yapısal olarak nasıl yeniden keşfetmek, hem de itikaden aynı zeminin paylaşıldığı bir iktidar öznelliğiyle nasihat-eleştiri-istişare “fıkhını” nasıl inşa etmek gerektiği bugünkü mesele gibi duruyor. inşa etmek yerine son satırda kastedilen “geri çekilme-sürgüne çıkma” seçeneği noktasında da, artık mehmed akif gibi gidilecek bir mısır mı var, yoksa asıl marifet “toparlanıp gitmemek” mi sorusu akla geliyor.

  2. bedri dedi ki:

    Sinan yazı çok çok güzel olmuş. Fıkıh meselesi hayati mesele olmakla birlikte tekrardan gün yüzüne, göz hizasına çıkarılması ve vurgusunun güçlendirilmesi gerekiyor. Bu anlamda kültürel hegemonya dedikleri, dayatılan kapitalist değerler sisteminin etkileri çok güçlü ve kırılmalı. Bunun imkanlarına bakmak ve çatlaklar aramak durumundayız.

    Bir şeyin yokluğunu göstermek varlığına işaret etmekten çok daha kıymetlidir. Biraz kasvetli çıkar kelimeler ama gülücük ve umut saçmaktan çok daha anlamlı bir yere oturur.

  3. Metin baya kafa açıcı ve tartışmalarda basamak atlatıcı bir yerden konuşuyor, Sinan abi eline sağlık.

    Elyasa burada bahsedilen mekansal bir hicret değil senin de anladığın üzere biraz klişe olacak ama, her ne kadar bizi tasfiye etse de, Rasim Özdenörenin zamanında çıkarmış olduğumuz Mecra adlı bir dergiye verdiği röportajdan kapağa çektiğimiz bir ifadesi vardı; “zihinsel hicretlerimizi gerçekleştirmeliyiz” diye burada da mesele bu.

    Yazıda Hilafet-fıkıh ilişkisine dair ve hilafetin bugününe ilişkin söylenen şeyler çok önemli ama burada Bobby Sayyid’den daha başka bir şey söyleniyor ve onun yaptığı şekilde akademik hatalara düşmüyor diye düşünüyordum, Sayyid yaptığı kavramsallaştırmalarla zaman ve mekan boyutlarını törpüleyerek tüm tecrübeleri ortaklaştırmaya çalışıyordu, burada ise daha spesifik bir yerden konuşuluyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir