Fıtratına röveşata çeken Muhafazakar Feministler
Diriliş Postası’nda Ferhat Ersin adlı yazarın 19 Aralık’ta “Muhafazakâr(!) feministlerden Allah’a sığınıyorum, siz de sığının!” başlıklı bir yazı yayınlamış. Yazıyı okuyunca bu meselelere dair bir şeyler okumaktan ne kadar yorulduğumu fark edip görmezden gelmeyi istedim. Birçok kadının da “müslüman kadınların modernleşme arzuları üzerine” yazılan köşelerden ne kadar sıkıldığını sosyal medyadan gözlemlemek mümkün oluyor. Hatta bu yorgunluk bir süre sonra sekülerleşme ve “din yorgunluğu”na dönüşüyor müslüman kadınlarda.
Yazı elbette ki çok ciddiye alınmayacak bir dille hatta feministlerin neleri tartıştığını/konuştuğunu bilmeyen bir sığlıkta kaleme alınmış. Türkiye’de özellikle islami söylemlerle yükselen, gittikçe pervasızlaşan ve saldırganlaşan kadın düşmanlığını düşününce yazıya bir cevap verme hissiyatı da beraberinde geldi. Kendilerine islami makamlarda büyük roller atfeden ve dinin belirleyicisi konumuyla erkek hocalardan ve yazarlardan her ay; “kadın modernleşiyor” tarzı bir vaaz, söyleşi, yazı okumadan geçemiyoruz. Müslüman kadınların bir kısmı (feminist ya da değil) erkek egemen bir zihinle oluşturulan ve devam ettirilmeye çalışılan dindarlığı kabul etmiyorlar, bu zihniyetle mücadele ediyorlar. Erkeklerin, Yaratıcının buyruklarını kendi lehlerine işleyecek şekilde değiştirdikleri, tamamen nefisleri uğruna kadınların atıl bırakıldığı bir toplumsal yapı inşasını kabul etmeyecekler.
Dünyadaki ve Türkiye’deki bunca haksızlık ve zulüm arasında kadınların modernleşmesinin ne denli bir tehlike arz ettiğini anlamak için büyük çaba sarf etsek de sanırım (imtiyazlı olmayan konumumuzdan) meselenin ciddiyetini kavrayamıyoruz.
Öncelikle yazarın feministlerin çalışmalarına, yazılmış teorik eserlere (hadi o kadar zorlamayalım feminist blog yazılarına) dair herhangi bir bilgisi olmadığını şu cümlelerden naklen izleyebiliyoruz : ““Kıllıyım, tüylüyüm, kabayım, yontulmamışım, tehlikeliyim…” vb. tüm aşağılık kompleksini ciğerlerine kadar hissetmeli erkek denen caniler. “Hâlbuki kadın denen, narin canlılar öyle mi? Hepsi birer melek; çekicilik onlarda, cazibe onlarda, güzellik onlarda, incelik onlarda, zarafet onlarda…” vb. düşünceleri de peşinen kabul etmiş olmalı erkek denen illet!..” Feminist kadınların çoğunluğu bu cümlelerde dile getirilen kabullerin tam aksi bir mücadele söylemi kullanırlar.
Yazarın asıl hedef aldığı aslında feminist grup ve kişilerin de aynı fikirlerde çoğunlukla uzlaşamadığı iktidara yakın bir kadın derneği olan KADEM. Kadem son dönemde muhafazakar çevrelerin çokça eleştirisini alıyor, sebebi de kadına şiddete karşı yaptıkları çalışmalarla gündeme gelmeleri. Birçok programlarında güçlü erkek figürlere (hatta bir kısmı şiddeti besleyen, yükselten söylemleriyle hayatımızı daha da zorlaştırıyor) söz hakkı verip, açılış konuşmaları yaptırmalarına rağmen bu eleştirilerden nasiplerini alıyorlar. Hatta bu erkek figürlerden birisi yine Kadem’in Kadın zirvesinde “Kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum, eşitlik değil adalet olmalı” minvalinde konuşup oradaki kadınlar tarafından alkışlanmasına rağmen, Kadem ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı “muhafazakar feministler” tanımlaması ile linç yemekten kurtaramıyor kendisini.
Elbette bu lincin sebebi Kadem’in yalnızca kadına şiddet meselesini ele almasından değil, çalışan, söz üreten, kamusal alanda görev ve sorumluluk yüklenen modern müslüman kadınları görünür kıldığı için gerçekleşiyor. Yani mevzu aslında sürekli dönüp dolaşıp erkeklerin şu kibir dolu hayretine geliyor: Nasıl olur da müslüman kadınlar modern dünyaya müslüman erkekler gibi (ve müslüman erkekler kadar) uyum sağlarlarlar?
Bir sempozyumda Mustafa Özel’in de dediği gibi: “Türkiye’de müslüman erkekler postmodernizme giderken kadınların feodalitede kalmasını istiyorlar.”
Yazar şöyle bitirmiş yazısını: “Muhafazakâr feministlerin cirit attığı, fıtratına röveşata çektiği bu zamanda hassasiyetini, zarafetini, nezaketini, özellikle de fıtratından gelen şefkatini yitirmeden modern dünyanın kendine çizdiği rotaya göre değil de Allah’ın kendine biçtiği role göre yaşamaya ve yaşatmaya çalışan hanımefendilere selam olsun!..”
Kadın meselesinde yazıp çizen erkeklerin genellikle sığındıkları ilk liman FITRAT’tır. Çünkü kadın ve erkeğin fıtratına dair Kur-an’da herhangi bir tanım bulamazsınız, tanımın içini doldurmak geleneksel fıkhın merkezinde olan erkeklere kalmıştır. Öyleyse neden onu nefislerine uyarak, arzu ettikleri şekilde dolduramasınlar?
Zaten yazar da kafası karışmış olacak ki; başta feministleri kötülerken yazdığı birçok sıfatı (zerafet, narinlik vs.) yazının sonunda överek fıtrata uygun bulduğunu söylemiş.
Yazarın ve bu konuya dair yazan birçok müslüman erkeğin kadınlar güçlendikçe ve kamusal alanda daha çok yer aldıkça dertlendikleri ve kıvrandıkları ortada. Ama bence meseleyi artık kendi nefislerine çevirip, kadınlara karşı Rabblik taslamanın hesabını nasıl vereceklerini düşünsünler.
Özellikle Müslüman kadınlar, din adına koltuk işgal eden sahtekar erkeklerin foyasını ortaya çıkarmak ve seslerini kısmak için mücadele etmeye devam etmeli.
Yorgunluğumuz bizi mücadelen alıkoymayacak. Tıpkı tarih boyunca yaşadıkları toplumların çoğunluğunun kendilerine sürekli karşı çıktığı peygamberler ve onların destekçileri gibi.