Fırsatçılık Yapmak, Suistimal Etmek, Üzerinden Siyaset Yapmak
Büyükbaşların ağızlarından özür, özeleştiri, istifa yerine çıkan her manasız cümlenin ya başında ya sonunda bunları duyuyoruz:
“Fırsatçılık yapmak… , suistimal etmek… , üzerinden siyaset yapmak…”
Her an evvela kendi siyasal iktidarlarının bekasını düşünür hale gelmiş olan bu güruh, kalkmış böylesi bir katliama dair şuncacık gerçek bir şeyler söylemek yerine ağızlarını kibirli, hesaplı ve duygusuz uğultularla dolduruyor. Artık tüm kalbimle eminim. Kibriniz, yalanlarınız, makamlarınız, altınlarınız ateş olup üstünüzde dağlanacak. Yüz sene öncesinden örnekler veren, fıtrat diyen, güzel öldüler demeye getiren, hiçbir üzgünlük, özür, sorumluluk emaresi göstermeyen pişkinlikten, kibirden gözü dönmüş ilahınıza tapmaya edin. Çok şükür ki mahşer var.
“Fırsatçılık yapmak… , suistimal etmek… , üzerinden siyaset yapmak…”
Bu ve önceki iş cinayetlerinin sebebi sizin eşi benzeri görülmedik zengin seviciliğiniz, sermayeciliğiniz, serbest piyasacılığınız, faizciliğiniz değil de ne! Bunlar ot gibi yerden bitmedi. Çalışma hayatını iyice güvencesizleştiren, rezilleştiren sizin siyasetinizdi. Batsın böyle siyasetiniz. Siz de altında kalın inşallah. Kapitalizm zulmünü siz icat etmediniz ama öyle bir iştah ve şehvetle sarıldınız ki ona. İslam’ı buna meze ettiniz hala da etmek için çırpınıyorsunuz. Artık anlıyoruz ki Allah’tan zerre bir korkunuz da kalmamış. Dik durmaktan, diklenmeye, diklenmekten kendini ilah sanmaya… Varacağı yer belli olan bu yolda artık sizin için görünen o ki dönüş yok. Sizden öncekilerden, şimdi timsah gözyaşları döken Kemalist elitistlerden, Koçlardan, Doğanlardan hiçbir farkınız, bir fazla zerre ahlakınız yok.
“Fırsatçılık yapmak… , suistimal etmek… , üzerinden siyaset yapmak…”
İnancımız, dindarlığımız üzerinden yaptığınız neydi, daha doğrusu şimdi anlıyoruz işte, neymiş peki? Ben de az yemedim değil. 17 Aralık’ta bile ilk tepkim yine arkanızda durmak oldu mesela. Ama artık her şey apaçık. Bunu görmemeyi tercih etmek artık siyasal, kültürel bir tercihten, bir keyfiyetten çıktı. Yaptığınız, karıştığınız ya da vesile olduğunuz zalimliklere ortaklık etme ya da bunlara buğz etme tercihi haline geldi. Bir zamanlar samimiydiyseniz de o zamanlar artık sizin için çok gerilerde. O uzak haller, o uzak hisler, samimiyetler sizin için bir başka suistimal nesnesi sadece.
Dindarlar için, bizler için bazı güzel şeyler yaptınız amenna. Ama kendine Müslümanlığı tek hücreli canlılar da yapabiliyor zaten. Bunda hiçbir ahlak, hiçbir adalet, hiçbir erdem yok. Evet, artık her şey apaçık. Bütün godamanlar, bütün zenginler, bütün zalimler nasılsa siz de az çok öylesiniz işte. Türkiye’de sınıf diye bir şey de yok zaten, bu başımıza gelenler hep sınıfsızlığımızdan. Türkiye’de büyükbaşların, patronların bokunda boncuk var çünkü.
Acaba iktidarın gölgesinden ayrılmayan envai çeşit İslamcı bu katliamda kendilerinin de sorumluluk sahibi olduklarını görecekler mi? İktidara yönelik en küçük eleştiriyi kemalistlik, garibin-gurebanın hakkını savunmayı solculuk sanıp höyküren, iktidarın fedailiğine soyunanlar tabii ki bu katliamın vebalinden kendilerine düşen payı görmeyecek. Padişahın markası Müslüman ya, padişahım çok yaşa.
Peki biz? Biz niye bu sözün ağırlığını taşıyamıyor, hakkını veremiyoruz? Simde ve buradaki adaletsizliklere, iş cinayetlerine dikkat çekmeye ağır aksak uğraşmışız neye yarar? Sorumluluktan, bu Allahsızlığın ateşinden kaçamayız, kaçamayacağız. Hasbel kader fark etmiş olmanın gerektirdiği, bizi mesul kıldığı ahlak ve gayretten çok ve çok uzağız demek ki hiçbir etkimiz olmuyor, olamıyor. Çabalarımız Allah’ın inayetine nail olamıyor. Bize de geçmiş olsun dostlar. Bizler de masum, bizler de beri değiliz.
Bu acıya, bu sorumluluğa, bu zalimler dünyasına nasıl dayanılır?
İlk gece Soma’daki Hayat tv muhabirine haykıran bir adam, öfkeli ama aynı zamanda ağlamaklı, “olan hep garibana oluyor, keşke bu insanlar yerine meclistekiler ölseydi” dedi.
Makamlar-mevkiler, kibirler-zulümler, altınlar-gümüşler… Hepsi yansın, dünya yansın.
Bu kadar insanı böyle katlettik, bu kadar insanı babasından, sevdiğinden, evladından ayırdık ya, her şey, her şey yansın.
Alevli bir ateş bizi çağırıyor.
Kendimizi baştan ayağa değiştirelim. Yoksa helakımız yakındır.
Ya da çoktan olduk. Allah affetsin.
“Size ne oluyor da,Allah yolunda ve,”Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar,katından bize bir dost ver,katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler,kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?”(Nisa-75)