Evet, Aramak Hariç Her Şey Biraz Eksik

Merhabalar, ben Bedri. Otostopçu ÜMÜT’ün arkadaşı olan Bedri. Hani kitabında ehliyet sahibi olma tedirginliği ile tek başına yüzleşmemek için ehliyet kursuna beraber gittiği arkadaşlarından Bedri. Belki sadece daha çok indirim için bizi ortak etmişti planlarına. Pazarlık sırasında grup indirimini öne sürecekti, belki de komisyon anlaşması yapmıştı. İşte bundan tam olarak emin olamayan ama şikayetçi de olmayan, ÜMÜT’ün arkadaşı Bedriyim ben. Size bu yazıda Ümit’in kitabını anlatıcam.(Bu pasajı saçma bulabilirsiniz ama kitap bu kıvamda akıp gidiyor sayın okuyucu. Bu pitoresk anın tadını çıkarınız.)

İnsanın sürekli arayan ve olmaya çalışan bir varlıktır ki bunu hepimiz biliyoruz. Hepimiz bir arayışın ve/veya tercihlerin çocuklarıyız. (“İnsan endişelerinin çocuğudur” diyen birini de tanıyorum.) Aradıklarımız, arama şeklimiz, beklentilerimiz ve kimi zaman da talih bizi bir şeye dönüştürüyor. Dönüşürken bazı huylar ediniyoruz. Bazı tatmin alışkanlıkları… Kitap okumak, çok konuşmak, filim seyretmek, sabit bir kahve ortamı, bol mesajlı sosyal medya paylaşımları gibi gibi. Ancak çoğu kere fark etmediğimiz başka huylarımız da oluyor nitekim. Biz farkına varmadan zaman içinde gelişiyor. Mesela Ümit’in kitabını okuyana kadar bende de böyle bir huyun var olduğunu fark etmemiştim. Ümit’in otostopu kadar güçlü değil tabi ama varmış. Sürekli otostop yapan Ümit bana tren yolculuklarındaki halimi ve bazı eski hikayeleri anımsattı. Trenlerin benim en verimli gözlem alanlarım olduğunu ve oradaki sükuneti başka bir eyleme içinde yaşamamış olduğumu fark ettim. Ümit’e bu farkındalığı oluşturmasındaki katkısından dolayı teşekkür etmeliyim.  Zira kitabı okurken hep bir tren yolculuğu hayal ettim.  Eskilerdeki gibi hızlı olmayanından, yolculukta sigara içmenin serbest olduğu, numarasız bilet kompartımanlarından ya da yataklı vagonlu, sıcak battaniyeli olanından… Gurbet türküleri, zorunlu göçler, yakılan köyler, kirli lavabolar, babacan kondüktörler, kaçak yolcular, sahte şeyhler, dilenciler, bir süre sonra ninnileşen ve uyku getiren tıkırtılar…(evet bir tren yolculuğuna çıkmalıyım sanırım)

Herkesin bir hesaplaşmaya dökülmesi gereken hayatı vardır. Hesabı sorulması, kayda alınması ve yük olmaktan çıkarılması gereken… Derviş için ölmeden önce ölmek farzdır. Yazmak bu anlamda tarihin geliştirdiği en sağlıklı araç sanırım. Zira yazılabilen bir şey ister istemez edebileşir ve hatırayı geçmişin sersericeliğinden kurtarır. Az çok tanıdığım kadarıyla Ümit’in hikayesi de yazdığı kadardır. Sürekli bir konar-göçerlik halindedir ve yeni olanı itinayla ve mesafeli bir nezaketle gözetir Ümit. Asla sabit bir yerde kalmaz. Sabitelerden korkar.  Nezaketinde de mesafesinde de sosyalliğinde de bu hal her daim hissedilir. Tanımayan için bir serserilik ve tutunamama denilebilir bu haline ama esasında olan, bir arayışı devam ettirme iştiyakıdır. Ümit bunu otostopla yapmıştır.  Asvaltta yaşamayı ve şoför koltuğundaki yeni tanıştığı kişiyle muhabbet etmeyi sever. Hayat, kendinden önce olanlar ve sorumlusu olmadığı birçok şey, Ümit’e otostopu dayatmıştır.

Her ne kadar yoğun bir otobiyografik roman kokusu taşısa da, kitap bir çok farklı hikayeyi ve oluşu içinde barındırıyor. Kurgular ve farklı tarihlerde yaşanmış olaylar tek metin haline getirilmiş. Hangisinin kurgu ve hangisinin gerçek olduğunu açıkçası bilemiyoruz. Ancak anlatılan bize çok şey anlatıyor.

İlk defa tanıştığı bir butik otel sahibi eski tüfek bir solcu abi ile gençliğini, eski mahallesini, solculuğun handikaplarını masaya yatırır, karşılaştığı darbeci ve güvenilmez askerin ikircikliğinden bir sistem güvensizliği çıkarır, coğrafyanın kader olduğunu otostopla müşahade eder. Yolu zor bir zamanda Kürdistan’a da düşmüştür. Kendisini yol kenarında pezevenksiz pazarlayan bir kadının hikayesinde insanlığın acımasız taraflarını görür. Kadın ağlar, Ümit dinler ve beraber sigara içerler. Aşkın kimi zaman otostopa mani olduğunu aşık olduğu kadının kibar ayrılışında fark eder. Olmak için yola çıkanla kaçmak için yola çıkanın birlikteliğinin imkansızlığını da bir otostop macerasında öğrenmiştir. Seçilmiş ve güzel olanlara kapılar hızla açılır ve hatta tüm arabalar ilk önce güzel olanların önünde durur. Kara kafalı ve saçları yana yatmayan biri için ise otostop bile kolay bir iş değildir.

Kimine göre umarsızca, kimi için ise orospuca gelebilecek bir eylemedir otostop. Bir kayıtsızlık, bir dilenme, bir ne iş olsa yaparım abi kıvırtkanlığı gibidir. Kitap bununla da hesaplaşmak ister. Zira bir kaçış değil aksine bir arayıştır. İnsana nefsini feda ettiren ve olacak olana teslim olmayı dayatan bir arayıştır. Otostopçu hayatın kendisinden aldıkları ve kendi isteği dışında verdiklerinden memnun değildir ancak gelecek olanı bekler. Bu beklemelerden ve sürekli yer değiştirmelerden yarım yamalak bir şey çıkarma hesabı yapar. Çok şey öğrenir, öğrendiklerini saklar, sürekli kendini geliştirir en sonunda bu noksanlıklardan bir bütün çıkarmaya çalışır. Anlatılabilir bir gözlemler bütünüdür bu netice. Nihayetinde tüm anlatılar eksiktir ama sadece arayış/oluş yani otostop noksanlıklardan varestedir. Ümit’in anlattıkları ise birçoklarımızın hikayesidir.

Alıp okumanızı ısrarla öneririm.

Kitabı şuradan temin edebilirsiniz:

http://www.idefix.com/kitap/her-sey-biraz-eksik-otostop-haric-umit-aksoy/tanim.asp?sid=G8T2C5VCJB2BEBIU73JT

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir