Dış Güçler ve Güç Düşler
Orada bir Afrika var uzakta. Gidip görmediğimiz için “bizim” demiyoruz Allah’tan. Babasının köyü bilip hizmet götürenler de sahiplenmesinler. Toprak, ikamet eden ve emek verenlerindir. Fransa’nın ve bilumum pirananın zulmünden çekmiş olan dünyanın bütün kara parçaları, Afrika dahil, ne aydınlanmaya ne de merhamete, adalete muhtaç.
Libya, 1969 yılında Kral İdris’i darbeyle indiren Muammer Kaddafi’nin hükmünde 42 yıl geçirdi. “Libya Devrimi’nin Lideri” adıyla sembolik bir makam iddiasında olsa da bütün politikalarda tek söz sahibiydi. 1986-1989 arasında Avrupa’daki terör eylemlerinden sorumlu ilan edilip ABD bombalarına hedef oldu. Kaddafi muktedirlerle uzlaşıp sonunu erteledi. 17 Şubat 2011’de başlayan halk isyanı, silahlı mücadeleye dönüştüğünde dış güçlerin ‘yardımı’ gecikmedi. Fransız filozoflar Alain Badiou ve Jean-Luc Nancy Afrika’ya özgürlük götürmeyi tartışadursunlar, BM Güvenlik Konseyi kararıyla Fransa, İngiltere ve ABD kuvvetleri 18 Mart 2011’de Libya hava sahasına girdi. Artık halk için onlarla aynı gazı solumaktan başka bir seçenek yok. Ülke Afrika’da 1., dünyada 9. petrol zengini ama işsizlik ve yoksulluk hat safhada.
Orta Afrika Cumhuriyeti, darbelerle geçen elli yılın ardından iç çatışmalarla boğuşuyor. Mart 2013’teki darbe sonrası Birleşmiş Milletler, Fransa askerlerinin müdahalesine izin verdi. Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olduğu söylenen ülkenin elmas madenleri, “gidip görenlerin” iştahını kabartıyor. Eski Fransız sömürgesinde, yarım milyona yakın insan evini terk edip barış gücü kamplarına sığınmış. Bir milyondan fazla insan yiyecek, temiz su ve barınak sıkıntısı çekiyormuş.
Sudan’ın Darfur bölgesi, 90’lı yıllardan beri su kaynaklarının ve otlak alanların paylaşımı sorunuyla boğuşmakta. 2003’te patlak veren isyan bölgedeki gruplarla devlet arasında çatışmalara yol açmış. El Cezire kaynakları, yüzbinlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmalarda yaklaşık 2 milyon kişinin de yerinden edildiğini söylüyor. Yaklaşık 1,5 milyon kişi çatışmaların ardından mülteci kamplarında. BM, konuyu uluslararası ceza mahkemesine taşımış. Sudan hükümeti, 2007’de uluslararası baskılara dayanamayarak BM’nin operasyonlarını kabul etmek zorunda kalmış. 2007 ve 2008’de iki haneye ulaşan büyüme rakamları, nedense(!) halka yansımamış.
Somali’nin 20 yıllık iç savaşın yaralarını sarmasına ise henüz(!) “fırsat” verilmedi. Zengin petrol yatakları işlenme imkânı bulamıyor. Ülkeyi terk eden petrol şirketleri hükümetçe geri dönmeye ikna edilmeye çalışılıyor. Somali, 2011’de 60 yılın en büyük kuraklığıyla karşı karşıya kaldı. Kimi Kenya ve Etiyopya’ya kaçtı, milyonlarcası kıtlıkla boğuşuyor.
1960’da Senegal’le birlikte Fransa’dan koparak bağımsızlığını ilan eden Mali ise, on yıllar boyunca kuraklık, isyan ve askerî darbelerle boğuştu. Mali hükümetinin davetiyle Fransa Ocak 2013’te askerî operasyonla muhalifleri ülkenin kuzeyine itti. İstikrar seçimler yolu ile sağlanmaya çalışıldı ama “dış destekçiler” adaleti tesise hiçbir katkı yapmadılar yine.
Nijerya ise, 1960’da İngiltere hükmünden çıksa da sivil yönetime ancak 99’da geçebildi. İşsizlik, yoksulluk, toprak kavgası ve Müslümanlar-Hristiyanlar arasındaki çatışmalar hâlâ hat safhada. Petrolden zengin olan hükümet, bunu halka yansıtamadığı için silahlı muhaliflerin hedefi oldu. 2008’den itibaren “dış destekçilerle” anlaşıp IMF reformlarını uygulamaya geçti. Halka yansıyışını tahmin etmek güç değil, gidip görmemize gerek yok.
Sonuç ortada, dış güçlerle anlaşmaktan başka çare bulamayan içler acısı yönetimler ve ‘insanî’ yardımların medet etmediği kaderler. Kader mi, cinayet mi? Lütuf mu, inayet mi?
Kaynak: www.aljazeera.com.tr
http://m.t24.com.tr/haber/orta-afrika-cumhuriyetinde-kic-musluman-kalmayabilir/250736