Dahi anlamında utanç ve halk irfanı

Yerel seçimlerin üzerinden 1 ay geçmişken, iktidarın eteklerine tutunarak var olmayı yadırgamayan sözde entelektüellerimiz, ikballerini en azından bir müddet daha sürdürecek olmanın verdiği rahatlıkla üst perdeden analizler yapmaya devam ediyorlar. Sesler özenle kısık tutularak, haklı çıkmış olmanın verdiği üstünlük duygusunun kibarca bastırılmasına falan da gerek duyulmadan, bilgelik pozları veriliyor ve halkın bildirdiği hadden dem vuruluyor. Bu sırada halkı aşağılamaktan derhal vazgeçilmesi gerektiği de her cümlenin sonunda hatırlatılıyor. “Halkı aşağılamak” kavramının, insanlara hadsizce hakaret eden kibirli seçkinlerin tavırlarından hareketle, çoğunluğun tercihlerine getirilen en ufak bir eleştiriye karşı da pişkince kullanılıyor olması söz söylemeyi neredeyse imkânsız ve faydasız kılsa da susmaya gönül razı gelmiyor.

Dillerden düşürülmeyen o Anadolu irfanında küstahlık pek sevilmez ama “halkın iradesine sahip çıkan Büyük Usta” üslubuyla konuşmanın tam yeridir:

Bu toprağın; sıkı sıkı kundaklanmış, leğende yıkanmış, ezilmiş kola kutusuyla top, mısırdan bebeklerle evcilik oynamış, teravih çıkışında dağıtılan akide şekerlerini kapışmış ve çokça horlanıp, sıklıkla doğduğuna pişman edilmiş fakat yine de şükretmeyi de öğrenmiş çocukları halkı ve halkın irfanını, elitistliğini iktidarın aldığı oy oranının arkasına gizleyen seçkinlerden öğrenecek değiller. Ne var ki halkı aşağılamanın karşısına yekten bir kitle güzellemesi koyarak hakikati eğip bükmenin de iler tutar yanı yok.

Maddi menfaat ve şöhret uğruna iktidarın şakşakçılığını yapan ve bunu saklama gereği bile hissetmeyen şarlatanları zaten çok fazla önemsemiyoruz ancak iktidarın zalimliğine karşı verilen her tepkiyi “işte bunlar hep beyaz Türk” indirgemeciliğiyle değersizleştiren, kitlesinden aldığı alkışlarla, “en büyük yazar sensin abi/abla” türünden güzellemelerle taltif edilen yazar çizer eşrafına ve özellikle de mütedeyyin camianın kalem erbabına söylenecek çok söz var. Tuttuğunuz köşelerden, iç kaldırıcı bir bilgelik edasıyla arz-ı endam ettiğiniz televizyon stüdyolarından, insanlığın kaderini değiştirecek büyük bir hakikati keşfetmiş pozlarına girerek “halk refahını ve istikrarını düşündüğü için iktidarı desteklemeye devam ediyor“ argümanları saçarken, çoğunluğu, öldürülen çocukları değil de kendi konforunu öncelikli dert edinen bireylerden mürekkep bir toplumun pragmatist reflekslerini kutsuyorsunuz. Tam da bu yüzden, yarın herhangi bir entelektüel tartışmada insani yozlaşmadan, yabancılaşmadan ya da duyarsızlaşmadan dem vurduğunuzda en temel insanlık değerlerinin karşısına koyduğunuz refah seviyesini hatırlatacak ve neye şaşırdığınızı soracağız. “Maldivler’de, Ebu Eyyub El-Ensari House’da 7 yıldızlı tatil” reklamlarını yadırgamanız da Egemen Bağış’ın sizi temsil etmediğini anlatma gayretleriniz de bir düşkünlük halinin insanda acıma hissi uyandıran yansımaları olarak içimizi eziyor. Onca kibre ve zalimliğe karşı, toz kondurmadığınız ustanızın yerel seçimlerden galip çıkmasının ardından, kendi aranızda döndürdüğünüz “işte şimdi iktidarı eleştirebiliriz” söylemi de aynı zavallılığın bir başka yüzü.

Ne yazık ki iktidarı gerçekten eleştiremeyeceğiniz gibi, gözü karartıp söyleyiverdiğiniz bir kaç söze de cevap bile verilmeyecek. Bir yandan “başıma ne gelirse gelsin ben hak bildiğimi söylerim” diye meydan okurken boşluğa, bir yandan da başınıza hiçbir şey gelmeyeceğini bilmenin ezikliğini yaşayacaksınız. İşten falan atılmayacaksınız mesela. Ciddiye bile alınmayacaksınız çünkü.

Egemen Bağış sizi temsil etmeye devam edecek. “Yolsuzlukların üzerine gidilmeli ama…” diye kurduğunuz cümlelerin nasıl da hiçbir değeri olmadığını göreceksiniz ve yine sesinizi çıkartmayacaksınız. (Ali Ağaoğlu dahil tüm şüpheliler hakkında verilen takipsizlik kararı yolsuzlukların üzerine nasıl gidileceğine dair fikir vermiştir sanırım size de.)

Çünkü siz öldürülen çocukların anaları meydanlarda kalabalıklara yuhalatılırken “çok üzüldüğünüzü” belirterek dile getirdiniz itirazınızı. Peşinden o anayı yuhalatan adamın ne büyük bir lider ve aslında ne iyi bir insan olduğunu anlatmaya koyuldunuz. İstanbul’un katledilişine, TOKİ ile kişiliksizleştirilen, bir medeniyetin gözbebeği şehirlerin betona gömülüşüne ancak kendinizin duyabileceği bir sesle vah etmekten utanmadınız. Yiğit Bulut’un –kendisini tarif edecek sıfat bulamadığım için salt ismini yazmakla yetiniyorum, kusura bakmasın- danışmanlığında, yoksulu yok ederek büyüyen ekonomiyi içinize sindirdiniz. Yeniden, ezilen olmaktan korktuğunuz için sizden olanın zalimliğine “eyvallah” dediniz. Tüm bu hır gür arasında üzüntüsünde samimi olanlarınız bile “keşke böyle olmasa, herkesi kucaklasa Büyük Usta” naifliğinin ötesine geçemedi ne yazık ki. Bu gidişin yanlış olduğunu söyleyip de itirazını dile getirenler meydanlarda “namert” ilan edilirken Başbakan’ın ne de güzel dik durduğunu filan konuşuyordunuz.

mulk allahindir

Tüm bunlar birikimli olarak ilerlerken,  Başbakan’ın şımarık ilan ederek devletçe terbiye edilmelerinin yolunu açtığı insanlara 1 Mayıs’ta şehrin sokakları dar edildi. Gazla, suyla, copla saldırılan insanların arasında tüm bu olup bitene itirazı olan mütedeyyin müslümanlar da vardı. Taş-İş-Der ve İşçi-Der ile birlikte hareket ederek itirazını işçilerin hem de en çok ezilen taşeron işçilerinin yanından yükselten Emek ve Adalet Platformu, Fatih Camii’nden yürümeye başlayan Anti-Kapitalist Müslümanlar, TOKAD, Eğitim İlke-Sen’in kortejleri Saraçhane’de buluştuğunda elbette devletin ceberrut yüzü ile karşılaştılar. O gün tüm muhalif gruplara olan oldu ve gazla, copla muhatap oldular, 10 kişi gözaltına alındı. (Ben bu yazıyı yazarken gözaltında 3. günlerini geçiriyorlar.) Bu sırada sizlerden bazıları işçilere, emekçilere ve destekçilerine bir türlü yakıştıramadığı kaliteli ayakkabıları bir eylemcinin üzerinde görmüş olmanın coşkusuyla “bu ne biçim işçi, benim giydiğim ayakkabıdan giyiyor ayol” diyerek bilinçaltını ortaya saçıyor, bazılarınız ise 1 Mayıs’ı neden Yenikapı’da kutlamadığımızı –çünkü elbette ortalığı karıştırmaya çalışan kötü adam ve kadınlardık- yüksek analiz masasına yatırıyordu. Buraya kadar ilginç ve beklenmedik bir şey yoktu. Fakat bu olup bitenler gazetelere haber olarak yansıdığında kullanılan başlıklarda hep fazladan bir “da” vardı:

“Muhalif müslümanlara da gaz”

“Başörtülü bacılara da gaz”

İşte bu “dahi” anlamındaki de/da bağlacının dindar müslümanları koyduğu yer, sizin eserinizdir. Ezilenin yanında duran bir müslümanı, hayret edilmesi gereken bir yeryüzü sakinine dönüştüren muktedir sığıntısı tavrınızın vicdanlarda açtığı yara kapansa da toplumsal hafızadaki izi hep kalacaktır. Neyse ki Bozdoğan Kemeri’nden 2014 1 Mayıs’ında emeğin hatrına sallandırılan“Mülk Allah’ındır” pankartı da öyle. Bu eylemi gerçekleştiren gruplar kurumsal varlıklarını sürdüremeseler bile -ki sürdürebilmelerini can-ı gönülden dilerim- o gün şehrin kadim taşlarından yeryüzüne ilan edilen duyarlılık, sizlerin zalime arka çıkan müptezel tavrınızın tam karşısında yerini alacak ve asla unutulmayacaktır.

Bu arada, ağzınıza sakız ettikçe değerini çiğnediğiniz halk irfanını görmek istiyorsanız 1 Mayıs’ta Yenikapı’ya giden seyyar köfteci Celal Korlaş’ın kandırılmışlığına bakın. En azından “emekçinin hakkını en çok biz koruruz biiiz”, “niyeti emekçi bayramı olan Yenikapı’ya gitsin” diye bağıranların geleceği umuduyla ekmek parasını çıkarmaya Yenikapı’ya giden Celal Korlaş’ın aldatılmışlığı, Türkiye tarihinin en modern-kapitalist iktidarının icraat özetidir ve halkın gerçek irfanı bu kandırılmışlığın altından gün yüzüne çıkacak yeniden. Öldürülen çocuklara ve acılı analarına hakaret eden iktidarın polislerinin gazına, copuna karşı “yapmayın, çocuklara vurmayın” diyerek kendisini belki yarı yaşındaki gençlerin önüne siper eden Suat Abi’nin diğergamlığında bulunur halk irfanı, iktidar şakşakçılarının gevezeliğinde değil. Mühendismiş bu arada Suat Abi, “işçilerin arasında ne işi varmış?” diye ben de soracak oldum sizin gibi, öyle bir baktı ki bana tepeden tırnağa halk irfanına kestim.

http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/dahi-anlaminda-utanc-ve-halk-irfani-58736

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir