Çoğunluğun Hakkı Yok Mudur?
Çoğunluğun hakkı yoktur arkadaşlar, hak kişilere aittir.
Eğer bir hak, mensubu olduğumuz bir çokluktan dolayı gasp ediliyorsa; yani kadın, zenci, kürt vb. olmamızdan dolayı bir hakkı gerçekleştirecek olanaklara sahip olamıyorsak, o hak ile beraber o olanaklar da bu durumdaki kişi ve kişilere hak olur. Dolayısıyla topluluk hakları, kaynağını kişi haklarını korumak ve geliştirmekten alır.
Hayrettin Karaman’ın Yeni Şafak gazetesinde yer alan şu yazısı üzerine bir tartışma yürütüyorum. http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/cogunlugu-kale-almamak/40566
Eğer hak kişilere ait olmasaydı Allah bizlere Türklerin ya da beyazların başarılarından da pay verirdi. Hak konusunda biraz tefekkür edersek Hayrettin Karaman hocanın, çoğunluğun hakkı veya azınlığın hakkı dediği şeyler hakkında sadeleştirmeye gidebiliriz. Az olarak bir kişiyim, çok olarak insan ümmetiyim. Bunlar dışında hiçbir çokluk ya da azlık bir hakkın taşıyıcısı değildir. ( Şimdi hani sen Kürtlerin hakkını savunmuyor muydun? Diyecekler için; kişi ya da insan olabilmem için o olanaklara sahip olmam gerekiyor. Anadil, yurt, devlet vd.)
Biraz Hayrettin Karaman’ın metni üzerinden gidersek.
“Liberal demokrasi tanımlamasında insan (birey) hakları ön planda oluyor ve çoğunluğa karşı azınlığın haklarının korunmasına vurgu yapılıyor.”
“Bireyin ve azınlığın kendine hak olarak gördüğü şeyi toplumun çoğunluğu böyle görmüyor, hatta kendi hak ve özgürlükleri, değerleri bakımından zararlı buluyorsa korumaz ve engellemeye çalışır.”
Hayrettin Karaman yazısına liberal ahlakı eleştirerek başlıyor. Bence yerinde bir eleştiridir lakin Hayrettin Karaman’ın değer ve değerlilik anlayışı gayet liberal. Liberal düşünce hakkın kişilere ait olduğunu söylese de, hakkın ne olduğu konusunda göreceli bir anlayışa sahiptir. Kişilere göre değer anlayışının değiştiğini söyler liberal ahlakçılar. Hayrettin Karaman da yukarıdaki pasajda hakkı göreceli olarak ele almakta ve bu görecelilikten kaynaklı problem yaşanınca da az olanlar çok olanlara tabi olsun demektedir. Peygamber sünnetini benden iyi bilen Hayrettin karaman, Mekke’de olsaydı Allah Resulü’ne de böyle mi derdi? Çoğunluk kızlarını gömüyor…
Kişiden kişiye, toplumdan topluma, kavimden kavime değişen şeyler gelenek, görenek ve değer yargılarıdır. Bunlar değer değildir ve ayaklarımızın altındadır. Biz yürüdükçe, tarih aktıkça değişir dururlar. Değişmeyen ezelden gelen ve ebediyete taşıdığımız şeylerdir, değerler. Allah’ın kelamından bir çalıntı, bir insan başarısıdır değer. Bir aşıdır, bir kitaptır, bir can kurtarmaktır, bir savaşı durdurmaktır… kısacası üzerinde yaşadığımız ve kümülatif insan başarılarının hepsidir, değerli olan.
“Bir toplum içinde yaşayan birey, topluma olan ihtiyacı ve zorunlu alış-verişi uğruna bazı özgürlüklerinden fedâkârlık edecektir. Hem toplumu kale almamak, toplum değerlerini takmamak, bu değerlere isyan etmek, hatta fiilen veya kavlen küçümsemek, tahkir ve tezyif etmek hem de o toplum ile alış-verişe talip olmak, o toplumun varlığından yararlanmak mümkün değildir.”
Özgürlüklerden fedakârlık yapılabilir. Mesela yüksek sesle müzik dinlenmez, rastgele bir yere işenmez vb…
Ancak haklardan asla fedakarlık yapılmaz. Kendi hakkını korumak farz-ı ayn ise başkasının hakkını da korumak faz-ı kifaye’dir. Hayrettin Karaman’ın sıralamasını tek tek değerlendirirsek, “toplumu kale almamak”=görgüsüzlüktür. “toplum değerlerini tanımamak”=toplum değeri diye bir şey yoktur. Olsaydı toplumdan topluma değişmezlerdi. Buna gerçek adı olan toplumun değer yargısı dediğinizde iş çözülüyor zaten. Değer yargıları ancak cehalet göstergesidir. Muhafazakardır ne İslami’dir ne de insani. “bu değer yargılarına” gerektiğinde isyan etmek farzdır. (mesela namus, kadın cinayetleri vb.) “fiilen ve kavlen küçümsemek” = bir şeyi olduğundan fazla büyük gösterdiğimizde yalan konuşmuş oluruz, olduğundan küçük gösterdiğimizde ise hem yalan konuşmuş oluruz hem de hak yemiş oluruz. Ve bir şey küçükse küçümsenmeli ve atılmalıdır toplum bünyesinden.
“fiilen veya kavlen küçümsemek, tahkir ve tezyif etmek hem de o toplum ile alış-verişe talip olmak, o toplumun varlığından yararlanmak mümkün değildir.”
Mümkün olmaya bilir. Ama hayrettin hoca hak mıdır? Değil midir? Oradan bakmıyor. Mümkün değildir diyor. Ya sev ya terk et misali. O zaman milliyetçiliğin taban yaptığı bir semtte ben berbere gidemem, hem ekmeğini yiyeceğim hem de küçümseyeceğim, olur mu?
Eğer çoğunluk hak yiyorsa, mümkünü bırak beni parasız tıraş etse bile çaldıkları anadilim için bana borcunu ödeyemezler.
“Müslüman milletimizin ahlak, gelenek ve göreneğine göre bu durum meşru değildir, birçok sakıncası vardır. Birçok erkek öğrenci ailesi yanında kahir çoğunluğu ile kız öğrenci ailesi bu duruma razı olmazlar.”
“Bana göre birinci çare, yüzde yüze yakını Müslüman olan bu toplumda ‘İslam’ı temel referans alan bir demokratik düzen’dir.”
Gelelim şu erkek ve kız öğrencilerin beraber kalamaması mevzusuna.
Başta şunu belirteyim, Hayretin Karaman’ın ahlak dediği şeylerin ekseriyeti ön yargı, örf adet, değer yargısı, gelenek ve görenektir. Ve Hayrettin Karaman eğer bunlara İslam ahlakı diyorsa, o zaman İslam ahlakı evrensel değildir. Toplumdan topluma ve coğrafyadan coğrafyaya değişir bunlar, bu durumda İslam evrensel değildir. (bir çeşit postmodern İslam)
Yani, bir gün kızlı erkekli ev sayısı artarsa bu durumda Hayrettin Karaman, kızlı erkekli evlerin muhafazakârlığına soyunur.Hükümetler bunu oy kaygısı ile yapıyor âlimlerin böyle kaygılarının olmaması gerek.
Meseleyi ilk çağdan alacam yine 🙂
Bizler avcı toplayıcı topluluklar iken, annelerimiz, babalarımız kursaklarından arttırdıkları, bitki ve avlarla çocuklarına bakarlardı. Çocuklar 5-6 yaşlarına kadar anne ve babalarından toplama ve avlamasını yavaş yavaş öğrenir, kısa bir çocukluk döneminden sonra ergin dünyasına katılırlardı. Ancak nesli devam ettirecek erginliğe buluğ çağında ulaşan atalarımız, çok erken büyürlerdi ve kızlı erkekli yaşayabilmek için tanrının koyduğu süreyi beklerlerdi. Yaşı geldiğinde şenlik ve törenlerle kadın veya erkek olurlardı. Biyolojik büyüme insan türü için buluğ çağıdır, sosyal büyüme ise avcı toplayıcılar için çok erken başlar.
Tarım devriminden sonra anne ve babaların evlatlarına öğreteceği şeyler daha fazla olur. Bir de tarım toplumunun çocuklara öğretecek şeyleri vardır. (köy, site, devlet, din) tarım toplumlarında öğrenme ve büyüme süreleri birbirini yakalar. Yani buluğ çağına kadar ebeveynler ve tolum çocukları yetiştirir, sonrada neslin devamı için baş göz ederler.
İnsanlık birikimi kümülatif olarak büyüdükçe yeni nesillerin öğrenme ve sosyal açıdan büyüme süreleri uzar. Babam 18 yaşında evlenmişti, ben 26 yaşımda evlendim, eğer benim çocuğum doktora vb. süreçleri yaşarsa 30-35 yaşlarında evlenecek. Toplumsal yaşamda sosyal olarak büyümemiş biri ekmek kazanamaz. Ebeveynler muhtaçtır. Ancak ergenliğe girdiği 15 yaş ile büyüyeceği 30 yaş arasında biyolojik bir baskı altındadır. Hayrettin Hoca, sakın ha diyor, ama yerinde olsam aradan çekilirdim.
İşte bizim tarihsel, coğrafi ve toplumsal ahlakımız, yeni tarih ve yeni sosyolojilerle yıkılıyor. Çünkü bu yargılar ahlak konusu değildir. Toplumsal, sosyal ve demografik problemlerdir. Eğer Müslümanlar değişen sosyolojileri görüp, insan fıtratına uygun, daha adil toplumlar kurgulamaz ve eski olanın avukatlığını yaparsa, tıpkı sanayi devrimi sonrası yaşadığı sonu yaşarlar. Tarihin gerisine atılırlar.
Batılılar bu sorunu nasıl çözdü?
Sosyal erginlik süresinin uzaması ilk önce batı ve kuzeyde gelişti. Onlar cinselliği özgürleştirerek bu sorunu çözdü. Hayrettin Karaman’a göre rahat sevişen batı ahlaksızdır. Batıya göre ise bu mesele ahlak konusu değildir. Çünkü batılılar yolda bulduğu cüzdanı sahibine teslim etmeyi ahlak konusu yapmışlar.
Kimseye batı gibi yapın ya da yapmayın demiyorum.
Bu mesele ile yüzleşin.
Daha erken büyüyen Türkiye nüfusunu ( emekçi gençlik), daha geç büyüyen Türkiye nüfusu (üniversiteli gençlik) ile karşı karşıya getirmek ahlak konusu değildir. Bu tür siyasetler de ahlaksız siyasettir. Ahlaklı bir siyaset gelecek olanı görmek, kaçınılmaz olanı karşılamak ve her şartta toplumu, insanı ve onun ilişkili olduğu bütün tabiatı korumaktır.
(Hayrettin Karaman bu meselenin erken evlenme ile çözüleceğini düşünüyorsa
a) sosyal açıdan erginleşmemiş birini evlendirmek zülümdür.
b) Erken evlendiklerinde ebeveynlere muhtaçlarsa, sadece hali vakti yerinde olanlara cevap vermiş olursunuz. Yani fakirsen Müslümanlık pahalı olur abi.)