Canım Sıkılıyor
Temel, Dursun ve İlyas ayrılmaz bir üçlü, yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor. Beraber geziyorlar, beraber oturup kalkıyorlar. Bir gün limanda bir gemiye mürettebat olmak için başvuruyorlar, kaptan Temel’e soruyor, “Sen ne iş yaparsın”, “Ben çok uzağı görürüm” diyor Temel. Dursun’a soruyor ne iş yaptığını “Ben de çok uzaktaki sesleri duyarım” diyor. İlyas’a sorunca “ Benim devamlı canım sıkılır” diyor. Bunun üzerine kaptan İlyas dışındakileri alırım ama seni almam deyince, kafadarlar “Ya hepimiz işe gireriz, ya da çalışmayız” diyorlar. Kaptan “İyi bari gel sen de yerleri filan temizlersin” diyor. Gemiyle yolculuğa başlıyorlar, bir zaman sonra fırtına, kıyamet kopuyor, denizin ortasında kalmışlar, kaptan “en yakın kara ne tarafta, ne oluyor” diye Temel’e “Çık bak bakalım ne görüyorsun” diyor. Temel “ Çok uzaklarda bir gemici feneri görüyorum, fener bekçisi fenerin merdivenlerinden yukarı çıkıyor” diyor. Kaptan biraz şaşkın “Dursun sen ne diyorsun” deyince, Dursun “ O fener bekçisinin bir ayağı tahta merdivenleri çıkarken çıkardığı sesi duyuyorum” diyor. Kaptan çıldırmış bir vaziyette İlyas’a dönerek “Ulan İlyas, ne diyor bunlar” deyince; İlyas gülümseyerek lafı yapıştırıyor “İşte benim bunlara canım sıkılıyor.”
Son dönem Gezi Parkında çevreci bir hareket olarak başlayan ve hemen hemen bütün bir ülke sathında muhalif gösterilere dönüşen olaylar, geçmiş, gelecek, yalanlar, efsaneler, uydurmalar, manüplasyonlar bir sürü şey var, kısaca 32 kısım tekmili birden ve işte benim de canım bunlara sıkılıyor. Nelere mi canım sıkılıyor?
– Çok masum bir hareketi kendi haline bırakıp soğurmak varken, o devlet ceberutluğunu illa göstermek isteyen devlet aklına canım sıkılıyor;
– Bütün memleketin her şeyini kendisinin zannedip, kendisine karşı en ufak bir muhalefete karşı bile dayanamayan aşağılayan, azarlayan, tehdit eden kibre canım sıkılıyor;
– Önce o kadar olay olurken görmeyen ve bize bilumum hayvanların belgeselini izleten, sonra nasıl olduysa bir anda canlı yayına geçip, bir orta oyununu seyrettiren ve sonunda “Marjinal grupların” kovulmasını anlı şanlı biçimde gösteren ve her iktidarla birlikte el değiştiren, “tarafsız” medyamıza canım sıkılıyor;
– Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç olmadık kadar uluslararası para ve finans kuruluşlarını bu ülkeye dolduran, bütün ekonomik politikasını sıcak para ve tüketim üzerine kuran bir iktidarın “ Bizi faiz lobisi yıkmak istiyor” demesine canım sıkılıyor.
– O ilk günlerdeki ideolojik olmayan gençlik öfkesini “Kemalist” devrim zanneden, dert üstü murad üstü; Bebek, Bağdat Caddesi, Etiler gibi yerlerde tencere tava çalan ve maalesef o çocukların haklılıklarını yerle bir eden “Çağdaş vatandaşlarımıza” canım sıkılıyor;
– Gezi parkı olaylarını oylarını arttırmak için kullanan oradan oy devşirmeye çalışan fakat süreçte kendisine gösterilen tepki nedeni ile trafik dışında kalan “Ambulans arkasındaki taksi” görünümlü partilere canım sıkılıyor;
– İlk günlerden itibaren “Camide içki içildi, bayrak yakıldı, herkese saldırılıyor” gibi ölçüsüz, izansız, insafsız “mütedeyyin, muhafazakar ” basına canım sıkılıyor;
– Uludere’de öldürülen 34 çocuk için zaten onlar kaçakçıydı, Reyhanlı’daki 52 vatandaşımızın ölümünü hükümetin Suriye’den getirdiği teröristler yaptı diyen; Gezi parkı direnişini gerçekleştiren hiçbir oluşumla yan yana gelemeyecek olan “ulusalcı, faşist” basının gezi parkını böyle sahiplenmesine canım sıkılıyor;
– Bu direnişte ön alan gençlerin ideolojisiz olduklarını ve onların hiçbir otoriteyi istemediklerini anlamayıp buradan bir devrim masalı çıkaran sosyalistlere canım sıkılıyor;
– Bir tek biz muhalif Müslüman’ız, bizden başkası yok, diğerleri statükonun ve iktidarın yanında diyen İslamcılara canım sıkılıyor;
– Kendi kitlemizi biz zorla içeride tutuyoruz istesek onları salarız diyerek kendi tabanına“vahşi” muamelesi yapan siyasetçilere canım sıkılıyor;
– “Sizler benim evladımsınız, hiç birinize dokunmayacağız” deyip; küçük, büyük, yaşlı, genç, sakat herkesi gaza boğan ve yalan söyleyen bürokratlara, devlet yöneticilerine canım sıkılıyor;
– Direnişin ilk günlerinde “Biz burada direniyoruz, Kürtler nerede” deyip; Kürtler alana inince de “Ya bunlar da Öcalan’ın bayrağını sallıyorlar, milleti kışkırtıyorlar” diyen anlayışa canım sıkılıyor;
– Yine direnişin ilk günlerinde “Bizim ulusalcılarla, faşistlerle işimiz yok” deyip; İmralı ziyaretinden sonra “Biz de alanlardayız, destekliyoruz” diyen parti liderlerine canım sıkılıyor;
– “İmralı, Kandil postacısının olduğu yerde milliyetçilerin işi yoktur” deyip, sonra “Gençleri sana yedirmeyiz, Sayın Başbakan” diyen siyasi liderlere canım sıkılıyor;
– Memleketin nimetlerini yıllardır iktidar eliyle yerken hiç sesi çıkmayan işadamlarının bu süreçte “Ben de çapulcuyum” diyerek ortaya çıkmalarına canım sıkılıyor;
– Roboski’de 34 masum bombalanınca, “Her kürtaj bir Uluderedir” diyen, Reyhanlı’da bir mahalle yok olduğunda “Bir duble de içsen alkoliksin” diyen, Gezi direnişi başladığında “ Bizi faiz lobisi yok etmek istiyor” diyen liderlere canım sıkılıyor;
– 2002 yılında iktidara gelirken başörtü mağduriyetinden bahsedip, hala üniversitelerdeki kılık kıyafet düzenlemesini yapmayan, seçimlerde hiçbir başörtülü adayı listelere almayan, meclis açıldığında kılık kıyafet yönetmeliği ile ilgili önerge verenlere “siz zaten hepiniz Zerdüştsünüz” diyen, hala kamuda başörtüsü meselesini çözmeyen ama bu son süreçte yine onun üstünden mağduriyet propagandası yapan iktidarlara canım sıkılıyor;
– Sorduğunuz zaman hep mazlumun yanında olduğunu söyleyen ama benim kendi pratiğimde gördüğüm kadarı ile hiç itiraz etmeyi beceremeyen, hatta devamlı olarak muktediri tahkim eden ve Firavunlaştıran, “Halkımıza” canım sıkılıyor.
Velhasılı kelam bugünlerde benim devamlı canım sıkılıyor, sizin de canınız sıkılıyorsa listeyi uzatabilirsiniz.