Çamlıca Camii’nin Silüetini Bozan Mahalle-Camii Neyimiz Olur?
İç Anadolu’da bir muhabbetin ortasındayız aile büyüğümle, “Çamlıca’nın tepesine diyorum koca camii yapmanın ne anlamı var ki? Zaten yüzlerce camii var İstanbul’da.” Aile büyüğüm: “Olur mu öyle şey? Avrupa yakasından Anadolu’ya bir bak büyük bir camii görünüyor mu hiç? Var mı Sultanahmet gibisi? ” Avrupa yakasından Anadolu’ya bakıyorum, bir sürü minare karşılıyor beni.
Bu görünürlük arzusunu anlamak için sanıyorum darbe dönemlerini, eski Türkiye’yi filan yaşamalıydım diyorum kendime öğretildiği üzere. Ama benim kişisel hikayeme başarısız bir darbe girişimi anısı düşüyor, bu başarısız darbe girişimine karşı halkın efsanevi direnişi anlatılıyor bu dönemde. Polisin, devletin ya da belediyelerin değil, halkın direnişi.
4 Ekim sabah namazı sırasında halkı yine direnişte görüyoruz; darbeye karşı korudukları devletin kolluk kuvvetleri gazla, plastik mermilerle, ses bombalarıyla saldırırken mahalle camiini korumaya çalışan Kirazlıtepe sakinlerini görüyoruz. Camiiyi ablukaya almış polis ve zabıtalara karşı ne kadar mücadele etseler de yıkımı engelleyemiyorlar.
6 Ekimde mahalleye gidiyoruz arkadaşlarla, mahalle 2 yıldır kentsel dönüşüm projesine muhatap. Muhatap dediysek de tek taraflı bir muhataplık bu, çünkü toplanıp haklarını korumak üzere anlaşmış mahallelinin bu dönüşümde talepleri, istekleri dikkate alınmıyor. Toplantılar yapılıyor onlarca kez, resmi görüşmeler, dilekçeler hukuk içerisinde ne kadar yolu varsa deniyor mahalleli. Aralarında kendi isteğiyle imzalayıp, resmi makamların tehdit ve yıldırma politikalarına boyun eğip evini sadece “Belediye başkanının sözüne güvenerek” bırakanlar da var elbette. Ama hala mahallenin çoğunluğu evlerini, komşularını, yıllarca alın teriyle kurdukları bu mahalleyi sözlü güvencelerle terk etmek istemiyorlar.
Mahallenin yıkılmış ve sağlam evleri arasında, bir savaştan arta kalanlara bakıyor gibiyiz. Çünkü yıkılan evlerin kalıntıları mahalleden kaldırılmıyor. Bir gece vakti ansızın yıkılan camiinin olduğu alana ulaşıyoruz, mahallelinin sözleri kulağımızda: “Çamlıca Camiinin silüetini bozduğunu söylüyorlar bizim mahallenin, biz varoşuz ya hani, bizi gönderip yerimize daha zenginleri getirecekler.”
Camii önünde kim görse bizi gelip o geceyi anlatıyor, kiminin gözleri doluyor, kimisi öfkeli: “Evlerimize kadar biber gazı sıktılar, hastası var, yaşlısı var, demediler.” “Artık 100 ev verseler de bu muameleye maruz kaldıktan sonra o sözleşmeyi imzalamayız.” diyenler de var.
Mahallenin diğer taraflarını da dolaşıyoruz, mahallelinin evlerinin yanında yıkılmış evlerin kalıntıları duruyor. Bir evin yıkılması, yanındakine de zarar veriyor, bahçelerinde molozlar, kapılarında kalıntılar, tozlar. İlerledikçe rüzgar artıyor, Çamlıca’nın neredeyse tepesi. Yıkılmış bir evin üzerine çıkıyoruz, karşımızda meşhur “Çamlıca Camii ”. Heybetinden mi, rüzgardan mı yoksa aynı kareye giren yıkımlarla talan edilmiş bir mahalle görüntüsünden mi bilinmez, iyice üşüyoruz.
Çamlıca Camii’nin görünürlüğü, Avrupa’dan nasıl bilmiyorum ama Anadolu yakasında üstümüze çöken bir gölgeye benziyor.