Boğaziçi Özgür (mü?)
Merhabalar ben Enes, hedef gösterilip tutuklanan, biraz burunları sürtsün akılları başlarına gelsin, diğer veletlere de ibret olsun diye hapse atılıp tutsak edilenlerdenim. Hani şu Boğaziçi Üniversitesindeki savaş karşıtı eylemi yapan, okutulmaması gereken komünist öğrenciler var ya, onlardan biriyim. Muradım sizle biraz hasbihal etmek lakin zihnim çok dağınık olduğu için sürç-i lisan edersem kusura bakmayın, bu sohbete başlamadan önce kendime gelmek için de bir saat volta atmam gerekti. Dışarıda hapisten çıkan biri için odaklanma sorunu yaratacak kadar fazla nesne ve uyarıcı var da…
Ben barış istediğim için, savaş propagandası yapmayı ve halklar arası savaştan medet ummayı lanetlediğim için bir süre tutsak edilip çok defa terörist ilan edildim. Ama bu sohbette temel vurgum biz şöyle acılar çektik, şu kadar bedel ödedik olmayacak. Hala aydınlatılmamış, faili malum olup faili meçhul denilen ölümler ve bu insanların ailelerinin, Cumartesi Annelerinin mücadelesi sürüyorken buna gönlüm el vermez.
Buradan hareketle, bizim tahliye edilişimizin sevindirici olduğunu kabul ederken, kararın kimseyi özgürleştirmediğini, Boğaziçi’ni polis ablukasından kurtarmaya da yaramadığını unutmayalım diyorum. Tabi ki sevineceğiz, özellikle dostlarımıza kavuştuğumuz için. Fakat “Anadilimde kimliksizce gülümsüyorum.” şeklinde, 14 yaşındayken yaptığı bir sosyal medya paylaşımı sebebiyle tutsak edilen yaşıtım Mardinli Osman, cumhurbaşkanına hakaretten 10 ay ceza almışken hapishane idaresinin insan olma sıfatına aykırı uygulamalarına direndiği için infazı yine idare tarafından yakılan ve 8 yıl tutsak kalmakla yüzleşen Kadir abi ve yalnızca Gün Matbaasında işçi olarak çalışmaları nedeniyle tutsak edilen 5 arkadaşım hapisteyken kurtulduğum pek de bir şey yok. Sadece yoldaşları unutma, vefasızlığa ve samimiyetsizliğe düşme hakkına kavuşturuldum. Devletin isteği de tam olarak bu korkularımızı ayyuka çıkarıp arkamıza bakmamamızı sağlamak. İnşallah bu vefasızlık ne bana ne başkasına nasip olur.
Herhangi bir özgürleşmeden söz edemeyeceğim gibi mahcubiyetim de büyük. Bizzat tanık olup yukarıda anlattıklarım haricinde de binlerce insanın durumu çok iyi değil. Kamuoyu desteği, avukat yardımı gibi birçok destekten mahrumlar. Çok kötü şartlar altında (2 banyo ve 2 tuvaletten oluşan, 7 kişi için tasarlanmış koğuşlarda 30, bazen 45 insan kalıyor) yaşamlarını sürdürüyorlar.
Mahcubiyetim ve doğru bulmadığım meseleyse bu olay çevresinde kurulan dille alakalı. Bizim 3 haneli parlak derecelerle Türkiye’nin en iyi okullarından birine girmiş olmamız sebebiyle bu zulümlerin bize reva görülmemesindendir. Sanki biz üst insanmışız da içeride yatan binlerce insan bu haksızlıklara daha layıkmış, terörist sıfatı bir bize yakışmıyor da onlar bir nane yemiş gibi bir anlatımın kesinlikle karşsındayım.
Basının, avukatlar ordusunun, mebusların desteklerini yalnız kalan siyasi tutsaklara hissettirmemeleri kısmen de olsa bu yanlış perspektiften kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Öğrenci olmamız, burjuvazi için sorun teşkil etmiyor oluşumuz ve mebzul miktardaki beyazlığımız; malum öncelikleri ve birtakım imtiyazları bize sağlayan denklemi kurmuştur. Bu denklemi de reddetmeliyiz. Her şeyden önce bir siyasi tutsak idim, bunun dışında tüm sıfatlar ikinci planda kalmalıdır. Hukuki olarak ifade özgürlüğü ve eğitim hakkı temelli bir savunmanın örülmüş olması anlaşılır olsa da herhangi bir örgüt isminin dahi anılmadığı bir eylemin terör örgütü propagandasıyla suçlanmasının arkasındaki esbab-ı mucizenin üzerine düşünülmeli. Suçlanmamıza sebep olan protesto yalnızca ifade özgürlüğünün kullanımı kapsamında değildir, savaş karşıtı bir dili ve savaş propagandasını eleştiren bir söylemi de içermektedir. Iskalanmaması gereken ve kıymet-i harbiyesi olan noktalar bunlardır. Yoksa benim parlak bir öğrenci, genç bir dimağ veya memleketin geleceği olacağım gibi güzel temenniler bu davada çok tali hatta mesele dışı unsurlardır.
Son olarak bugün siyaseten yaşadığımız çoraklık halinde barışın sesini bir nebze de olsa yükselten ve adil şahitlik vazifesininin yerine getirildiği bu hadise önemli ve anlamlıdır. Bu durumun içinde tesadüfen de olsa bir özne olarak yer almam benim için bir şereftir. Hadisenin haricinde bizlerin sınıflar veya zihinsel konumu/sermayesi konu dışı tutulmalıdır. Barışın sesini yükseltme suçuyla yargılanıyorum ve dışardayken aklımın bir köşesinde her daim mahpus arkadaşlarım olacak. Onlar için mücadele etme mesuliyetini her zaman hissedeceğim. Çünkü hapishaneler bir yandan dışına çıkamadığımız duvarlardan ibaretken, diğer yandan yıkılan –ve dışardayken belki hiç aşamayacağımız belki çok uzun gayretler ve süre sonunda aşabileceğimiz- korku duvarları demektir. Bütün dostlara da içeride-dışarıda tüm hücreleri parçalayalım diyorum. Hali hazırda esas dertlerimizi çözemeyeceğini unutmadan ve mücadelemiz için mühim bir vasıta olduğunun da bilincinde olarak, yaklaşan seçimlerde devrimci-demokrat güçleri desteklemeye hepimizi davet ediyorum.
Yaşasın Halkların Kardeşliği
İçeride Dışarıda Bütün Hücreleri Parçala
Hayal Gücü İktidara
Not: Bu davada bize destek olan tüm dostlara sonsuz teşekkürler.