Bir Veri Vardır Benden İçeri
“Siz internete girdiğinizde internet de size girer”
Gökhan Ahi
Bundan birkaç yıl önce bir arkadaşım yaptığı bir tortanın fotoğrafını bir sosyal medya mecrasında paylaşmış, arkadaşlarının torta yapmak konusundaki maharetini överek işi maddiyata dökmesi yönündeki imalarına da fotoğrafın altına yazdığı “ben bunu metalaştırmam” minvalindeki bir yorumla cevap vermişti. El emeği göz nuru tortasının alınıp satılarak (yani bir değişim değerine sahip olarak) bir ekonomik faaliyetin parçası haline getirilmesini istemiyordu. İlginç olan şu ki, aslında tam da bu paylaşımı yaparak onu üretimin hammaddesine dönüştürecek ekonomik bir ilişkinin içine sokuyor. (Üstelik bu ilişkiden maddi kazanç sağlayan kendisi olmuyor). Evet tortanın somut nesnesi alınıp satılmıyor, dolayısıyla metalaşmıyor ancak sayısallaştırılmış tortanın paylaşımı ve onun etrafında gerçekleşen etkileşim/ağ ilişkileri yeni bir (ekonomik) değer etrafında şekillenen yeni bir kapitalist üretim biçimi içerisinde, daha doğrusu bu üretim biçimi aracılığıyla meydana geliyor.
Adına Platform Kapitalizmi denilen bu yeni üretim biçimi, yani Akselerasyonist Manifesto’nun yazarlarından Nick Srnicek’in kavramsallaştırdığı gibi, hammaddesinin veri bu hammaddenin doğal kaynağının da kullanıcıların aktivitesi olduğu yeni bir şirket türü olarak platformlar[1]Srnicek, N. Platform Capitalism; Polity Press: Cambridge, UK, 2017, yeni bir kapitalist evreye işaret ediyor. Facebook, Google, Twitter, Instagram gibi sosyal medya platformları, kendisi değer üretmeyen ama kullanıcıların ürettiği değeri kullanarak kazanç elde eden yeni bir kapitalist işletme modeline tekabül ediyor. Ancak platform kapitalizmi yalnızca sosyal medya mecrası örneğinde olduğu gibi geliri reklama dayalı platform modelinden ibaret değil. Amazon, Microsoft gibi bulut platformları, General Electrics ve Siemens gibi endüstriyel platformlar; Uber ya da AirBnb gibi ürün platformları veyahut MechanicalTurk, TaskRabbit gibi “lean platformlar”, platform kapitalizmi kapsamındaki diğer modellere birer örnek teşkil ediyorlar. Bu yazı boyunca sosyal medya mecraları üzerinden dijital emeğe odaklanacağımız için, Platform Kapitalizmi ile ilgili daha geniş bilgi almak isteyenler Srnicek’ın kitabına göz atabilirler.
Son on yılda giderek daha çok insanın hayatına ve giderek daha kuşatıcı bir biçimde dahil olan sosyal medya platformlarının ekonomi politiğini anlamak ve çözümlemek için de giderek artan bir akademik ve politik ilgi olduğunu söyleyebiliriz. Ancak yine de bu yeni teknolojik paradigmanın etkilerini anlamak için yolun başında sayılırız.
Richard Serra ve Carlota Fay Schoolman’ın 1973 yılında yayınladıkları “Television Delivers People” isimli kısa video çalışmasında geçen “you’re the product” (ürün sizsiniz) mesajı daha sonra ücret ödemeden kullandığımız çevrimiçi servisleri anlatmak için sıkça kullanılan bir slogana dönüştü: “Bir ürüne para ödemiyorsanız, ürün sizsinizdir!” Peki bu sloganın ötesinde hayatlarımız platformlar aracılığıyla nasıl bir ürüne dönüştürülüyor? Başka bir deyişle, bilgi paylaşmak, iletişim kurmak, varolan sosyal ilişkilerimizi geliştirmek ya da yenilerini kurmak için kullandığımız sosyal medya platformlarının ekonomik değer üretme süreci nasıl işliyor?
Bilindiği gibi sosyal medya platformlarının asıl müşterileri reklam verenlerdir. Bu platformlar kullanıcılarına ücretsiz bir takım servisler/hizmetler sunarlar. Kullanıcılar bu servisler aracılığıyla platformla etkileşirler ve bu sayede platform kullanıcılar hakkında çok çeşitli bilgiler toplar (kullanıcının paylaşmak niyetinde yahut bilincinde olmadığı bilgiler dahil). Bu bilgiler yazılımsal süreçler aracılığıyla önce büyük veriye dönüştürülür, daha sonra bu verilerden makine öğrenmesi gibi yine uygun yazılımsal teknikler ve süreçler aracılığıyla elde edilen analizler platform tarafından kullanıcılara hangi içerik ve reklamların gösterileceğini belirlemek için kullanılır. Bu veriler ve teknolojik imkanlar kullanıcılar hakkında fazlasıyla ayrıntılı (bir dizi etik ve politik kaygıyı haklı kılacak kadar ayrıntılı) profilleme yapma imkanı verirler. Platform aslında müşterilerine, yani reklam verenlere şunu vaad eder: reklamı ürünün alıcısı olması en muhtemel kitleye göstermek. Satılan şey aslında verilerimiz değil, dikkatimizdir (attention economy).
Facebook örneğini ele alalım. Reklam verenler Facebook’un reklam platformu üzerinden, yayınlatmak istedikleri reklamlar ile ilgili bir dizi tercihte bulunurlar (ne kadar bütçe ayırmak istedikleri, hitap etmek istedikleri kitlenin demografik özellikleri vb). Bu aşamada Facebook reklam verenleri ücretlendirmez. Kullanıcının ekranında hangi reklamları görüntüleyeceğini belirlemek için müşterinin bütçe tercihi, reklamın kullanıcı profiline uygunluğu ve kullanıcının reklam karşısında harekete geçme olasılığı gibi parametreler üzerinden o reklam alanına talip olan her bir reklam için bir skor hesaplar ve en yüksek skora sahip reklam kullanıcının sayfasında görüntülenir. Reklam veren ancak bu aşamada, yani reklamı platform aracılığıyla kullanıcıya gösterildiği aşamada ücretlendirilir.
İşte bu döngü içerisinde kullanıcı, örneğin platform üzerinde tortasının fotoğrafını paylaşır(ya da son yaptığı tatilini, politik görüşlerini, tüketim alışkanlıklarını, tuttuğu futbol takımının zaferini, ailesine ve arkadaşlarına karşı hislerini, vb) bu paylaşımın kendisi, paylaşıma yapılan yorumlar, beğeniler, tekrar paylaşımlar ile kullanıcılar arasındaki etkileşim bir dizi veri üretir. Bu kişisel bilgiler (yani hammadde) platform altyapısı aracılığı ile toplanan diğer veriler ile birlikte tasniflenip organize edilerek büyük veriye dönüştürülür. Kullanıcıya sunulan servisler hayatımızın her alanına nüfuz edecek, hayatlarımıza dair sayısallaştırılması mümkün olan her ayrıntıyı yakalayacak şekilde bizi kuşatırken, bizim veri üretmek için platformla aktif olarak etkileşmemiz bile gerekmez bazı durumlarda. Başka siteleri ziyaret ettiğimizde Facebook’un “Beğen” butonu, yeni bir servis için hesap açmak istediğimizde “Facebook hesabınla giriş yap” seçeneği karşımıza çıkar. Bunun da ötesinde akıllı telefonlar, akıllı saatler, nesnelerin interneti gibi teknoloji ve sistemler 7/24 insan ve çevresine dair veri toplarlar. Bunun farkında olmamıza bile gerek kalmadan. Örneğin üzerimizde cep telefonu taşırken bir yerden bir yere gittiğimizde, nasıl gittiğimize bağlı olarak (yürüyerek, toplu taşımayla veyahut arabayla) veri üretiriz. Akıllı saatler ve fitness/health tracking bileklikleri fiziksel durumumuzla ilgili sürekli veri toplarlar, uyurken bile veri üretmeye devam ederiz.
Platform ekonomisi ile dijital emek arasındaki ilişkiyi Facebook örneği üzerinden inceleyen akademisyenler A.Fumagalli, S.Lucarelli, E.Musolino ve G.Rocchi, “Digital Labour in the Platform Economy: The Case of Facebook” isimli çalışmalarında platform ekonomisinin bu yeni üretim biçimine dair şunları söylerler:
“Platform kapitalizmi yalnızca bilginin değil, aynı zamanda insan yetilerinin bütününün, ilişkisel-dilbilimsel olandan duyusal-duygusal olana, sömürülmesine dayanan bir birikim sürecini belirleyen bir üretim biçimidir.
Kişisel bilgilerden büyük verilere üretim süreci aynı zamanda kişisel duyguların (bu anlamda onları duygusal – duyusal emek[emotional-affective labour] olarak tanımlayabiliriz) belirli bir dijital altyapı aracılığıyla değere dönüştürülmesidir.”
Kullanıcı tarafından üretilmesi aşamasında veri yalnızca kullanım değerine sahiptir. Büyük veriye dönüştürülüp, makine öğrenmesi aracılığıyla işlenip analiz edilmesi sonucu elde edilen çıktı ise bir değişim değerine(ya da ağ değerine) sahip olur. Kullanıcıların kişisel bilgilerinden ekonomik değer elde edilmesi sürecinde makine öğrenmesi merkezi bir öneme sahiptir.
Burada kullanıcı platform üzerinde hem üretici hem de tüketici olarak yer alır. Yine aynı çalışmada ifade edildiği gibi “Kullanıcılar iletişim kurmak ve kendi sosyal ağlarını geliştirmek için sosyal ağ platformunu kullanırken aynı zamanda Facebook’un ana ürününün (kullanıcı verisi ve seyirci ilgisi) oluşturulmasına katkı sunarlar. “
Platform kapitalizminin ortaya çıkışının yeni bir sömürü biçimi oluşturduğunu söyleyebilir miyiz?
Srnicek’e göre burada bir emek sömürüsünden bahsedemeyiz, çünkü kullanıcıların veri üretimi aktivitesinden bir iş/çalışma olarak bahsedemeyiz. Marksist terminolojide iş/çalışma işgücü piyasaları bağlamında artı değer üreten bir faaliyettir ve değişim değeri yaratma odaklı bir üretim sürecidir. Ancak sosyal medya kullanıcılarının yaptıkları üretim için toplumsal olarak gerekli emek zamanın ölçüsünden bahsetmek mümkün değildir. Dolayısıyla artı değerden ve dolayısıyla sömürüden bahsedemeyiz. Bu yüzden bu kullanıcı aktivitesi kelimenin tam anlamıyla bir iş/çalışma ilişkisi olarak düşünülemez. [2]Srnicek, N., a.g.e., s.51
Yukarıda bahsettiğim makalede ise akademisyenler platform ekonomisi bağlamında emek ve çalışma kavramlarını birbirlerinden ayırt etmek gerektiğini öne sürerler. Çalışmada “dijital emek” kavramını “Facebook, Google gibi kişisel bilgileri kaydeden ve büyük veriye dönüştüren yeni bir sermaye kompozisyonuna dayanan platform tabanlı iş modelleri tarafından kullanılan insan etkinliği” olarak tanımlarlar” ve eklerler, “Dijital emek klasik ücretli ilişkinin ötesine geçen yeni sömürü biçimleri ortaya çıkarır.“ [3]Fumagalli, A.; Lucarelli, S.; Musolino, E.; Rocchi, G., a.g.e., s.11
Kullanıcının platform ile olan etkileşimi süresiz ve sınırsızdır. Böylece bütün bir hayatımız bu üretim biçiminin girdisi haline gelir. “Dijital emeğin ayırt edici özelliklerinden biri boş zaman ve emek zamanı arasındaki açık bir ayrımın ortadan kalkmasıdır.” [4]a.g.e., s.11
Akademisyenler makale boyunca şu iki sorunun peşine düşerler; kişisel bilgilerin büyük veriye dönüşüm süreci nelerden oluşur? Platform ekonomisinde değerin kaynağı nedir? Internet platformları aracılığıyla gerçekleştirilen insan aktivitelerinin, somut ve soyut emek arasında yeni bir ilişkiye yol açtığını öne sürerler:
“Büyük veri endüstrisi, hammaddenin bireylerin hayatı olduğu bir üretim sürecine dayanarak değer yaratır. Bu ‘hammadde’ büyük ölçüde ücret ödemeden sağlanır.
Birikimin “sırrı” kişisel bilgilerin değişim değerine dönüştürülmesinde yatmaktadır. Diğer bir deyişle, sosyal ilişkiler ve bilgi ihtiyaçları yoluyla veri üreten günlük yaşam faaliyetlerinin temeli olan somut emeğin soyut emeğe dönüşümü.” [5]a.g.e., s.12
Klasik ücretli ilişkide emek gücünün değeri, onun üretimi, geliştirilmesi, bakımı ve sürdürülmesi için gerekli geçim araçlarının değeri ile belirlenir. Platform kapitalizmi söz konusu olduğunda, “değer yaratma süreci artık tek bir iş günü ile sınırlı kalmaz, insan varlığının tamamını, yani tekrar fiziksel güç üretmek için gerekli olan yaşam süresini, ama aynı zamanda duygulanımları, ilişkileri, sosyal ilişkileri ve hayali ve dolayısıyla sosyal bilgiyi(knowledge) kapsayacak şekilde genişler.” [6]a.g.e., s.13
Bir taraftan Makine öğrenmesi ve otomasyon, ücretli emeğe duyulan ihtiyacı azaltırken, “Kapitalist üretim biçiminin evrimi bilişsel, sanatsal ve insani yetenekleri giderek daha çok metalaştırır, ücretlendirir ve hiyerarşize eder. ‘İşin sonu’ çağından ziyade, ‘sonsuz çalışma’ çağıyla karşı karşıyayız.” [7]a.g.e., s.12
Bilgi teknolojileri alışageldiğimiz dünyayı baş döndürücü bir hızla değiştirip dönüştürürken, hayatlarımızın çevrimiçi uzantısı da yeni anlamlar, yeni ihtimaller ve yeni sömürü biçimleri ile insana ve hayata dair alışageldiğimiz değerleri ve kavramları yeniden düşünmeye zorluyor bizi. Yazı boyunca bolca alıntıladığımız çalışmadan bir cümle ile bitirelim, bütün bunların neden önemli olduğuna dair:
“Platform kapitalizmi (ve özellikle Facebook modeli) yarının sınırını temsil eder. Dijital emeğe dayanan yeni teknolojik paradigma, sosyal, ekonomik ve politik ilişkileri anlama şeklimizi derinden değiştirebilir.” [8]a.g.e., s.13